23 Nisan 2015'de Çelyabinsk gizli servisi [FSB], bir Hizb-ut Tahrir üyesinin tutuklandığını bildirdi. Güvenlik güçleri, evde yapılan arama sırasında İslami kitaplar ele geçirdiler. Rusya Federasyonu Ceza Kanunu'nun 205,5 Maddesi uyarınca da [Terör örgütü faaliyetine katılmak] dava açtılar.

Rus istihbarat servisi [FSB] ve [NAC] Direktörü Bortikov, Urallarda terörizme karşı atılacak adımları görüşmek üzere düzenlenen bir toplantı sırasında Hizb-ut Tahrir'e değindi ve Hizb hakkında bazı istatistiki bilgiler sundu. Bortikov yaptığı açıklamada "Bölge, yabancı teröristler ve köktenci dini kuruluşların faaliyetleri içinde yer alıyor. Geçen yıl Nijnevartovsk ve Çelyabinsk'ta küresel İslami terör örgütü Hizb-ut Tahrir'e bağlı grupların faaliyetlerin tespit ettik. 19 üyesine karşı dava açıldı." dedi.

Görüldüğü gibi Urallar, topluma asla tehlike teşkil etmeyen Hizb-ut Tahrir davetçilerine karşı şiddetli savaşa tanık oluyor.

Her zamanki gibi bu açıklamaların ardından tutuklamaların olduğu bilgisi basına yansıyor. Güvenlik güçlerinin tehdide karşı verdiği mücadele "başarı" olarak lanse ediliyor. Rusya Federasyonu'nun Çelyabinsk'ta yaptığı tutuklamalar, bu gerçeği destekler niteliktedir. Rosbalt ve TASS gibi Rus medyası, hemen tutuklamaları gündeme getirerek görüntüler yayınlıyor.

Biz, Hizb-ut Tahrir'i terör örgütü olarak kabul eden dünyada tek ülkenin Rusya olduğunu hatırlatmak isteriz. Hizbin üyeleri, terörizmle ilgili madde uyarınca kovuşturmaya tabi tutuluyor. Hizbin dünyanın hiçbir yerinde terör eyleminde bulunmadığına bakılmıyor. Gençlere karşı açılan davalar, tam bir mühendislik icadı ve güvenlik güçlerinin uyduruk yalanlarına dayalıdır. Tuhaf olan ise tüm dünyanın bütün katmanlarıyla onların bu barbarca eylemlerini destekliyor olmasıdır. Eğer her şey kötülerin elinde olsaydı, İslam kesinlikle Rusya'ya giremez ve dönemezdi. Ama Rusya Federasyonu'nun çeşitli bölgelerinde onca zulüm ve İslam düşmanlığı politikasına rağmen Müslümanlar dinlerini asla terk etmek istemiyorlar. Ayrıca Allah Subhânehu ve Teâlâ, değerlerini savunmak için onlara izin vermiştir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَلَوْلا دَفْعُ اللَّهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَهُدِّمَتْ صَوَامِعُ وَبِيَعٌ وَصَلَوَاتٌ وَمَسَاجِدُ يُذْكَرُ فِيهَا اسْمُ اللَّهِ كَثِيرًا وَلَيَنْصُرَنَّ اللَّهُ مَنْ يَنْصُرُهُ إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Eğer Allah, bir kısım insanları (kötülüklerini) diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." ^{[Hacc 40]}

Allah Subhânehu ve Teâlâ, sabreden Müslümanlara yardım vaadinde bulunmuştur. Onları hakka uymaktan alıkoyanlara da şu sözünü hatırlatmaktadır:

وَلَقَدْ جَاءَ آلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَاهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُقْتَدِرٍ "Şüphesiz Firavun'un kavmine de uyarıcılar gelmişti. Lâkin onlar bütün ayetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık." ^{[Kamer 41-42]}