Çarşamba, 14 Zilkâde 1445 | 2024/05/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Hain Yöneticiler, Sömürgeci Amerika'yı Korumak İçin Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Muhlisleri "Temizlemeye" Çalışmaktadırlar

11 Şubat 2012'de, Pakistan gazeteleri ve televizyon kanalları, Askeri Mahkeme'nin Pakistan ordusu içerisindeki en verimleri subaylardan biri olan Tuğgeneral Ali Hân'ın yanı sıra diğer dört askeri subaylar hakkında işlem başlattığı haberini aktarmışlar ve gazeteler, işgalci Amerika'nın Pakistan'daki sorumluluğunu taşıyan ve Pakistan atmosferine nüfuz eden Amerika'nın 2011 Mayıs ayında Abbotabad'a askeri saldırıda bulunmasını sağlayan askeri liderliğin isteği üzerine Tuğgeneral Ali Hân'ın tutuklandığını bildirmişlerdir!

Haber raporları, bu subayın Pencap bölgesindeki mütevazi bir aileden olduğunu, askeriyeye 32 yıl hizmet verdiğini ve birçok altın madalya aldığını eklemelerinin yanı sıra Tuğgeneral Ali Hân ile görev yapan ordu subaylarının Ali Hân'ın, Kabileler ve Afganistan bölgelerindeki Müslümanlara yönelik haçlı kampanyasında Amerika ile olan ittifakın durdurulması için askeri liderliğe baskı uyguladığına tanıklık ettiklerini bildirmiştir. Nitekim bu baskının doruk noktası, eski Genelkurmay Başkanı General Müşerref'in Prestijli askeri bir kurum olan Quetta Kurmay Kolejinde açıkça meydan okuduğu sırada gerçekleşmiştir. Zira Müşerref burada, Amerika ile olan ittifakı muhasebe etmiş, aynı şekilde Amerika ile olan ittifakın "sınırlarının" açıkça bildirilmesini istemiş ve bu esnada Müşerref, kendisini savunmaya dönük bir kelime dahi etmemiştir. Birkaç hafta sonra Müşerref, şahsen terfiler için olan Askeri Şura'ya başkanlık etmiş ve Tuğgeneral Ali Hân'ın "Tümgeneral" rütbesine terfi etmesini reddetmiştir. Nitekim yargılanma anına kadar Tuğgeneral Ali Hân, Pakistan ordusu içerisindeki en kıdemli Tuğgenerallerdendi!.

Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Tuğgeneral Ali Hân'a yönelik Askeri Mahkeme'nin uygulamaları bağlamında aşağıdaki noktaları hatırlatmak ister:

Birincisi: 2011 Mayıs ayında Amerikan kuvvetlerinin uyguladığı Abbotabad operasyonunun ardından [PR108/2011-ISPR] Ordu Basın Bilgilendirme Merkezi'nden yapılan askeri istihbaratların beyanına göre 05. Mayıs 2011'de kolordu komutanları bir toplantı yapmışlar ve "Benzer herhangi bir operasyonun gerçekleşmesi ve herhangi bir şekilde Pakistan'ın egemenliğinin çiğnenmesi halinde askeri/istihbarat düzeyinde Amerika Birleşik Devletleri ile olan işbirliğinin gözden geçirilmeye maruz kalacağı" kararı almışlardır. Buna rağmen 26 Kasım 2011'de Amerikan kuvvetleri ile NATO kuvvetleri benzer bir operasyon gerçekleştirmişler ve Pakistan hava sahasını ihlal etmişler ve 24'den fazla Müslüman askerleri katletmişlerdir. Kolordu komutanlarının kararı açısından olana gelince; 07 Şubat 2012'deki basın raporuna göre şimdiki Genelkurmay Başkanı Eşfak Pervez Keyâni, Afganistan'daki NATO ve Amerikan kuvvetleri için Pakistan üzerindeki tedarik hatlarının durdurulmasını beyan etme tepkisiyle sınırlı kalmıştır. Ancak 09. Şubat 2012'deki haberler, Amerika Büyükelçisi Kamerun Munter'in, Pakistan hava sahasının hala Batılı güçlerin tedariki için kullanıldığını vurguladığını ifade etmişlerdir. Buda Amerikan liderliğindeki Batılı güçlerin, Keyâni'nin açıklamasına rağmen kuvvetlerinin tedariki için hala Pakistan hava sahasını kullandıklarını kanıtlamaktadır! O halde Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken, Ali Hân gibi olan Tuğgeneraller midir yoksa Keyâni gibi olan Generaller midir?

İkincisi: NATO'nun, Kasım ayında yaptığı saldırıların ve 24 Müslüman askeri şehit etmesinin ardından Keyâni, öfkelerini dindirmek amacıyla silahlı kuvvetler içerisindeki muhlislerin gözlerine kum serpmeye başlamasının yanı sıra Amerika'nın uyguladığı insansız hava uçak saldırılarından dolayı Pakistan'ın öfkeli olduğunu ve uçakların hava sahasına nüfuz etmesini engelleyeceğini açıklamıştır. Burada soruyoruz: Keyâni, gerçekten Amerika'ya bu şekilde meydan okuyacaktı da o halde neden Abbotabad operasyonundan hemen sonra bu "cüretini" ilan etmedi? Yoksa onun bu konuşması, her zamanki halini yansıtmamakta mıdır? Zira bu konuşmayı, insansız hava uçaklarının hala Pakistan'daki Müslümanları katletmeye devam ettiğini, NATO saldırılarında onlarca kişinin hayatlarını kaybettikleri gibi insansız hava uçaklarının saldırılarında da binlercesinin hayatlarını kaybettiklerini bilmesine rağmen yapmıştır. Hakeza Keyâni, Amerika'nın Pakistan ordusu ile istihbarat yeteneklerini istismar etmeye devam etmesini sağlamakta olup buna yönelik bir kesinti ve inceleme de yapmamaktadır... O halde gerçekten Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken Tuğgeneral Ali Hân mıdır yoksa General Keyâni midir?

Üçüncüsü: 27 Ocak 20112de, Amerikan istihbarat subayı Raymond Davis, insansız uçakların saldırıları hakkında bilgi toplarken iki Pakistanlıyı katletmiş ve beraberinde uzun menzilli radyo, Küresel Yer Belirleme Sistemi (GPS), teçhizatlar ve hassas sitelere ait fotoğraf fihristi bulunmuştur. Ama Pakistan İstihbarat Servisi (ISI) Genel Müdürü General Ahmed Şuca Paşa'nın onayıyla, Pakistan'a ve egemenliğine yönelik açık komplolarına kayıtsız kalınarak Raymond David'in serbest bırakılması için anlaşmaya varılmıştır. Hatta bugün itibariyle Amerikan istihbarat yetkilileri ülkede serbestçe dolaşım hakkına sahiptirler. Burada soruyoruz: Gerçekten Askeri Mahkeme'ye tabi tutulması gereken kimdir? Tuğgeneral Ali Hân gibi olanlar mı yoksa insansız hava uçaklarının saldırıları için bilgi sağlamada Amerikan istihbaratı ile işbirliği yapan General Paşa gibi olanlar mıdır?

Dördüncüsü: Askeri Mahkeme'nin, Tuğgeneral Ali Hân'a yönelik uygulamaları, İslam topraklarındaki Amerikan politikaları çerçevesinde yapılmaktadır ki bu politikalar, Askeri liderlikteki hainler tarafından uygulanmakta ve silahlı kuvvetler, ümmetinin güçlü olmasını istemesinin yanı sıra Müslüman silahlı kuvvetler yoluyla Müslümanlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan Amerikan nüfuzundan kurtulmak isteyen bütün Müslüman muhlis subaylardan "temizlenmektedir." Zira 24 Kasım 2008'de Arizona Fort Huachuca'da Ordu İstihbarat Merkezi Komutanı General Major John M. Custer, Washington Times Gazetesi'yle yaptığı röportajda şöyle bir açıklamada bulunmuştur: "Eski komutanlar bizleri sevmektedirler. Zira onlar, Amerikan kültürünü anlıyorlar ve bizim düşman olmadığımızı biliyorlar. Ancak onların güçleri yoktur." Yine Mart 2009'da Washington Post Gazetesi'nde Amerikan Merkez Komutanlığı Komutanı Orgeneral David Petraeus'un Danışmanı David Kilcullen'e ait şöyle bir açıklama geçmiştir: "Pakistan'da 173 milyon insan, 100 nükleer başlık ve Amerikan ordusundan daha büyük bir ordu vardır... Altı ay içerisinde Pakistan rejiminin çöküşünü görebileceğimiz bir aşmaya geleceğiz... Radikallerin ülkeyi ele geçirmesi, terörizme karşı savaşta yaptıklarımızın hepsini gölgede bırakacaktır." İşte bu Amerikan politikasından dolayı "ordu", İslam'a meyleden subaylardan "temizlenmektedir." Dolayısıyla bu, Şeyha Hasina'nın liderlik ettiği Bangladeş'te Amerikan ajanları ve Hindistan tarafından takip edilenlerin aynısıdır. Dolayısıyla da bu, İslam'ın yanında yer almalarının yanı sıra Amerika ve Hindistan ile ittifak kuran hain yöneticilerin karşısında duran onlarca muhlis subayların tutuklanması yoluyla yapılmaktadır. Ayrıca bu politika, Suriye'de on yıllar boyunca takip edilen aynı "temizleme" politikasıdır. Şu anda da Amerika, bu politikanın durmasına imkan vermemekte ve ajanı Beşar'ın, on bir ay boyunca ağır toplarla, tanklarla ve hava kuvvetleriyle halkına karşı açtığı savaşı izlemektedir. Burada soruyoruz: Bu yöntem, Amerika tarafından, kendisine bağlı kalmaları amacıyla ordu içerisindeki görev sürelerinin uzatılmasıyla mükafatlandırılan Keyâni ile Paşa'nın uyguladıkları aynı yöntem değil midir? Bu politika, Pakistan Silahlı Kuvvetleri'nin subaylarını, Amerikan yanlısı yapmak ve halklarına karşı Amerikan çıkarlarını korumak için değil midir? Halbuki bu subaylar, yabancı saldırılara karşı halklarını korumak için Allah'a yemin etmemişler midir? Yine bu politika, Keyâni ile Paşa'nın, bu fitne savaşanın Karaçi de dahil Pakistan'ın büyük şehir noktalarına genişlemesi için hazırladıkları bizzat Kabileler Bölgesinde uygulanan politika değil midir? Ayrıca Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edilmesi için muhlis bir subayın takip edilmesinin sebebi, Amerikan politikasına karşı olan cesur tutumunun etkili olması ve diğer subayların da benzer bir tutum sergilemeleri korkusu değil midir? O halde Askeri Mahkeme'ya tabi tutulması gereken, Tuğgeneral Ali Hân gibi olan muhlisler mi yoksa Keyâni ve Paşa gibi Müslüman Pakistan'a Amerikan nüfuzunu sokan hainler midir?!

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Subaylar!

İyi biliniz ki Amerika, ümmet içerisindeki en güçlü kurum olan Müslüman Silahlı Kuvvetleri sayesinde bu köklü ümmet üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan o, ümmet içerisinde küresel muhlis siyasi bir parti olan Hizb-ut Tahrir'i yasaklamak ve ona sansür uygulamak yoluyla insanların saptırılmış olarak kalmalarını arzulamaktadır... Nitekim Hizb-ut Tahrir, ümmete karşı planları olan tüm sömürgeci güçler tarafından yasaklandığı gibi Orta Asya'da Rusya'nın, Pakistan, Bangladeş ve Arap ülkelerinde Amerika ile İngiltere'nin ajan kukla yöneticiler yoluyla yaptıkları gibi bu sömürgeci güçlere ajanlık eden yöneticiler yoluyla muhtelif Müslüman ülkelerde de yasaklanmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen hizib, büyümüş ve tek bir liderlik altında kırk küsur ülkede çalışan küresel en büyük siyasi bir hizib haline gelmiştir. Silahlı Kuvvetleri içerisindeki muhlislerle yan yana olan Hizb-ut Tahrir, Allah'ın izniyle ümmeti sömürgeciliğe kölelik yapmaktan kurtarmaya muktedirdir.

Ey Pakistan Silahlı Kuvvetleri İçerisindeki Subaylar!

Elinizde var olan gizli gücü görmüyor musunuz? O halde Amerika Birleşik Devletleri, çıkarlarını korumak için size nasıl dayanabilir? Kindar Amerika'nın, gücünüzdeki tehdidi hissetmesinden dolayı orduyu muhlislerden "temizlemek" için çalıştığını görmüyor musunuz? Keyâni ile Paşa'nın, kalplerinizin ve akıllarınızın lisanı haliyle konuştuklarından dolayı Ali Hân gibi Tuğgeneralleri susturmak istediklerini görmüyor musunuz? Dolayısıyla Amerika'nın, paralı zayıf bir güce dönüştürmek istediği bu kurumdan korkmasının sebebi, sadece kendi çıkarlarını garantilemeyi düşündüğündendir. Dolayısıyla da Pakistan ile güvenliğine bakılmaksızın askeri kurumu, körü körüne Amerika'nın isteklerinin uygulayıcısı yapmak için çalışan Amerikan ajanları var olduğu sürece Tuğgeneral Ali Hân, zulme uğrayanların ilki olmadığı gibi sonuncusu da olmayacaktır.

O halde Amerika sizleri, halkınıza karşı kendisinin gardiyanlarına dönüştürmeye çalışırken sizler susacak mısınız? İçinizdeki muhlisler Askeri Mahkeme'ye tabi tutulup hainlere de terfileri verilirken sizler sessiz mi duracaksınız?

İçinizden bazılarınızın, kendileriyle birlikte olmanın külliyen zarar olduğunu bilmelerine rağmen sırf dünyevi kazançlarını gerçekleştirmek için hain yöneticiler ile kafir Amerikalıların yanında yer aldıklarını ve onları desteklediklerini biliyoruz. Ancak iyi biliniz ki; Allah'ın izniyle çok yakında Hilafet kurulduğunda ümmet tarafından hainlerle birlikte bu gibileri de cezalandırılacaklardır. Yine iyi biliniz ki; Allahu [Subhânehu ve Te'âla]'nın azabı, bu dünyadaki her türlü azaptan daha büyüktür. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

فَأَذَاقَهُمْ اللَّهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلَعَذَابُ الآخِرَةِ أَكْبَرُ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ "Allah onlara dünya hayatında zilleti tattırmıştır. Ahiretin azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı." [Zümer 26]

Allahu [Subhânehu ve Te'âla], hak bir nusret için bağışladığı gücü kullanmaksızın susan geri kalanlarınızı da kıyamet günü hesaba çekecektir... Zira Allah'ın, Firavun'a itaat etmelerinde dolayı Firavun ile birlikte Firavun'un ordusunu da nasıl cezalandırdığını görmediniz mi? Yoksa sizler, cennetin ebedi nimetlerine karşı dünya hayatı ile zevklerine razı mı olacaksınız? Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انفِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الأَرْضِ أَرَضِيتُم بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الآخِرَةِ إِلاَّ قَلِيلٌ "Ey iman edenler! Size ne oldu da "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiğinde yere çakılıp kalıyorsunuz? Yoksa ahiretin yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının menfaati, ahiretin yanında çok azdan başkası değildir." [et-Tevbe 38]

Sonra içinizden birçoğu, düşmanların hezimetine ve Müslümanların nusretine özlem duymaktadır. Bu nedenle ey kardeşlerimiz! Artık Hilafet Devleti'ni kurması için Hizb-ut Tahrir'e nusret vermenin zamanı gelmiştir. Belki de Allahu [Subhânehu ve Te'âla], yakında Hilafet'in sizlerin eliyle kurulmasını sağlayacak ve böylece Allah, şerri ve batılı ortadan kaldıracaktır. Zira Allahu [Subhânehu ve Te'âla], şöyle buyurmuştur:

لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ " (Bunlar), günahkarlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve batılı ortadan kaldırmak içindi. " [Enfal 8]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Pakistan Vilâyeti


H. 21 Rabi-ul Evve 1433
M.  Salı, 14 Şubat 2012

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER