Perşembe, 16 Şevval 1445 | 2024/04/25
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Afganistan: Erkek ve Kadın’ın Bir Düzen İçerisinde Bir Arada Yaşamaları Laik Bir Hak Değil İslami Görevleridir!

بسم الله الرحمن الرحيم

Afganistan: Erkek ve Kadın’ın Bir Düzen İçerisinde Bir Arada Yaşamaları Laik Bir Hak Değil İslami Görevleridir!

Afganistan yıllardır kadınların baskıya maruz kaldığı ve hiç bir hakkı olmadığı bir ülke olarak lanse edilmektedir. Bugüne kadar Amerika ve Batılı ülkeler Afgan kadınlarını sözde ‘Cinsiyet Eşitliği’ ve ‘Kadın Hakları’ çağrılarıyla özgürleştirmeye çalıştıklarını iddia etmişlerdir. Ancak eylemleri ve politikalarının bir sonucu olarak kadınlar Batı'nın laik gündemindeki başarısız uygulamalarından dolayı ülkedeki aile krizlerinin yükselmesi nedeniyle gerçek bir güçlenme elde edemediler. Örneğin, boşanma oranı Afganistan'da hem şehirlerde hem de kırsal kesimlerde yükselmektedir. Beklenildiği gibi ulusal istatistiklere ulaşılamadığı gibi, Hukuki Yardım Hibe Fonu (LAGF) olumsuz yükseliş eğiliminin bir işareti olarak Afganistan'da görülen son üç yıllık boşanma davalarında yüzde 12'lik bir artış olduğunu açıkladı. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Afganistan'ın 1997 yılındaki doğurganlık oranının 7,64 olduğunu bildirdi. Bu son 55 yıldaki en yüksek orandı. Ancak, Merkezi İstihbarat Teşkilatı'na göre, 2017 yılındaki doğurganlık oranı 5,12'dir. Afganistan'da kadın haklarının tanıtımı için kampanya yürüten bir savunuculuk grubu, ülkede kadına yönelik şiddetin de yükselişte olduğunu söylüyor. Merkezi İstatistik Örgütü'ne göre, 15-49 yaş grubundaki kadınların %46'sı, son 12 ayda eşleri tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmıştır.

Afgan kadınları, BM, UNICEF, Kadın Güçlendirme Programları ve diğer benzer kuruluşlar tarafından, Batı değerlerini ve haklarını, özellikle sözde kişisel özgürlük ve cinsiyet eşitliği kavramlarını benimsemeleri için teşvik edilmektedirler. Fakat bu laik haklar ve normlar aslında Afganistan'daki Müslüman kadınlar için gerçekten bir çözüm olabilir mi? Allah Subhanehu ve Teâlâ buyuruyor ki:

, ﴿وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ﴾“Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” [Rum:21]

Allah (cc), erkeği ve kadını birbirine eşler ve yoldaşlar olarak yaratmış, aralarına sevgi, güven ve huzur koymuştur. Erkeği, ailenin koruyucusu, geçimini sağlayan ve kararları veren olarak belirlemiş, kadını ise, çocukların temel bakımından ve ev işlerinin yönetiminden sorumlu tutmuştur. Bir erkeğin hane reisi olarak sorumluluğu, eşi ve çocuklarının adaletini sağlamasıdır. Ve kadınların en önemli görevlerinden birisi, kocasına itaat etmektir. Kadın ve erkeğin rol ve haklarının birbirinin tamamlayıcısı olmasının yanı sıra, her ikisi de bu dünyada Allah'ı (cc) memnun edecek şekilde yaşamaya çalışmalıdır.

Laik Bati ideolojisi, Kadın ve erkeğin rol ve görevlerinin ‘eşit’ olması gerektiğini savunmaktadır, dolayısıyla onlara aynı görevleri yükler. Bu bakış açısına göre, kadın da erkek de, hem hane halkının hem de çocukların gelir sağlayıcıları ve bakıcıları olmaları gerekmektedir. Birbirlerine karşı herhangi bir yükümlülükleri yoktur, her ikisinin de kendi hak ve özgürlükleri vardır ve bundan yararlanmaları gerektiğini iddia ederler. Günümüzdeki Batı ülkelerinde savunulan eşitlik, feminizm, kadın hakları ve liberal özgürlükler gibi mücadeleler; evlilik oranlarında ve çocuk taleplerinde düşüş; boşanma oranları, evlilik dışı ilişkiler ve eşcinselliğin çoğalması gibi sonuçları doğurması elbette ki kaçınılmaz bir sondur. Bu, kadın ve erkek eşittir anlamına gelmez; aksine erkek ve kadınlar aynı şekilde yaratılmadığından dolayı asla elde edilemeyecek olan eşitliğin elde edilmesi için sonuçsuz ve ebedi bir mücadele verilmesi anlamına gelmektedir. Allah (cc) diyor ki:

﴿وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا﴾“Ve Allah'ın bazınızı, bazınıza üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin (istemeyin). Erkekler için, kazandıklarından bir nasip vardır ve kadınlar için de, kazandıklarından bir nasip vardır. Ve Allah'tan, O'nun fazlından isteyin. Muhakkak ki Allah, her şeyi en iyi bilendir.” [Nisa 32]

Kaosun düzensizlikten kaynaklandığı açıktır ve aile yaşamı içerisinde ve toplum içinde düzen oluşturan bir yönetmelik sistemin var olmasını gerektirir. Bu nedenle, Allah (cc) kadın ve erkeğin, aile birliğinde ve genel hayatta organize ve uyumlu bir şekilde bir arada var olmalarını sağlayan bir düzenleme yaratmıştır. Batı ideolojisi ise, söz konusu olan cinsiyet dengesini uzlaşmaya ve eşitliğe bırakır. Bu da görev dağılımı ile (görev dağılımdaki belirsizlikten dolayı) ilgili kaos ve düzensizliğe yol açar. Hiç kimse bu sistemde ne yapması gerektiğini, hangi görevleri yerine getirmesi gerektiğini ve aile hayatında uyum sağlamak için hangi görevlerin iyi olduğunu bilmez. Aynı zamanda, laik toplum, cinsiyet eşitliğinin başarının anahtarı olduğunu savunurken, gerçekte ise bu mücadele ile uyumsuzluk ve felaketlerin kapılarını açmaktadır. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

﴿هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَأَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّ﴾“…Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz...” [Bakara 187]

İslam, kadına da erkeğe de, birbirlerini desteklemelerini ve birbirlerini ihmal etmeden özenle muamele etmelerini emreder. İslam’ın emirlerini yaşamın her alanında uygulayarak yaşamalarını ve birbirlerine bu dünyadaki sınavı geçmeleri konusunda yardım etmelerini emreder. Ancak Kapitalist değerler, insanlara öncelikle kendi çıkarlarını ön planda tutmalarını ve bu doğrultuda haklarından vazgeçmemelerini öğretir. Böylece, insan ve kadın sadece "ver ve al" kaidesine göre yaşarlar. Evliliğe yönelik bu ferdiyetçi yaklaşım, istikrarsız bir evlilik bağı yaratır çünkü eşlerden birisi diğerinin ben-odaklı arzularını yerine getirmediği anda boşanma butonu sıklıkla devreye girer. Allah Subhanehu ve Teâlâ diyor ki: ﴿وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ أُولَٰئِكَ سَيَرْحَمُهُمُ اللَّهُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ﴾“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” [Tevbe 71]

Erkek ya da kadın bir Müslüman için, bu hayattaki en önemli amaç, Allah'ın Subhanehu ve Teâlâ’nın rızası kazanmaktır. Evde son sözü kimin söyleyeceği değildir. Bir Müslüman için laik değerleri ve normları benimsemek dünyada ne de ahirette hiçbir ilerleme ve fayda getirmez.

Dolayısıyla Afganistan'daki Ümmet, kadın ve erkek ilişkilerinde, evlilikte, aile hayatında ve toplumda, sağlıklı, uyumlu ve huzurlu bir birliktelik için hangi sistemi kullanacağını iyi düşünmelidir. İster İslami olmayan Afgan gelenekleri, ister Batı’nın savunduğu cinsiyet eşitliği olsun, bu iki olgunun hiç birisi evlilikte, aile hayatında ve kadın ve erkeğin diğer tüm sosyal alanlarında, barış ve uyum getirmez. Kadınlarla erkekler arasındaki karmaşık ilişkiyi düzenleyebilen yegâne düzen İslami ideolojidir çünkü onun yasaları el-Alîm ve el-Habîr olan Allah tarafından belirlenmiştir. Üstelik Allah Subhanehu ve Teâlâ hem kadını hem erkeği özel hayatlarında ve toplumsal hayatlarında İslami hükümlere uyup yerine getirdikleri için ödüllendirecektir. Yaratıcısına hakkıyla iman etmiş olanlar bunun için var gücüyle çabalarlar.

Bu nedenle, Nübüvvet Metodu üzere Hilafet’in tekrar kurulması şarttır. Zira İslam’ın tüm hükümlerini kapsamlı bir şekilde tatbik edip İslam nizamına ve aile hayatına dair hükümler dahil olmak üzere tümüyle İslam nizamıyla yönetilen bir toplumu oluşturacak olan tek devlet Hilafettir. İşte kendimizi ancak o zaman aile yapısına ve tüm insanlığa zarar veren laik değer ve kurallardan tamamıyla kurtarabileceğiz. Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ﴾“Ey Mü’minler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.” [Tahrim 6]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi adına

Amana Abid

Kaynaklar:

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER