Ey Pakistan Müslümanları! Daha önce pek çok kez gördüğünüz gibi, şimdi de yöneticilerinin yüzlerinin bir kez daha değiştiğini görüyorsunuz. Gelişmeleri yakından inceleyenler, yeni seçilen temsilcilerin, çöküşe doğru yol alan hâlinizde köklü değişim yapmaktansa Batı'ya köleliği sürdüreceğini hemen fark eder.
Daha önceleri Müşerref Hükümeti, Batı'ya kölelik yolunda epey mesafe kat etmiş, Pakistan'ın, Amerika'nın İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşında, Müslümanların topraklarını işgâlinde onun müttefiki olduğunu ilan etmişti. Savaşında Amerika'ya destek sağlamak üzere Pakistan'ın kaynaklarını ve ordusunu hoyratça kullanmıştı. Bu dâimî destek sayesinde Amerika, Afganistan'daki işgâlini gerçekleştirebilmiş, bu destek sayesinde işgâline bu güne değin süreklilik kazandırabilmişti. Bütün bunlardan dolayı Müşerref Hükümeti'nden nefret etmiş, yıkılması için beddua etmiştiniz. Ne var ki Amerika, yeni Hükümetin de kendisine savaşında dâimî destek vermesini sağlamada başarılı olmuştur. Yeni yöneticiler, Amerikan savaşının yol açtığı kaostan esef duyduklarını dile getirmekle beraber, onlar da bu cürüme ortak olmuşlardır. Hatta yeni Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî'nin güvenoyu aldıktan sonraki ilk konuşmasının ilk cümleleri Amerika'nın Müslümanlara karşı savaşına güvence vermek olmuş ve şöyle demiştir: "Birincil önceliğimiz, Teröre Karşı Savaştır. Bu Teröre Karşı Savaş, bizim de savaşımızdır." Aynı gün Gilânî, Meclis'in teröre karşı savaş hakkında bir alacağını açıklarken, Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Boucher ve Amerikan Dışişleri Bakan Vekili John Negroponte, kabileler bölgesinin önde gelen şahsiyetleri ile alenen görüşmüşlerdir. 1 Nisan günü yeni Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşî, Zerdârî House önünde bir basın açıklaması yaparak şöyle demiştir: "Teröre Karşı Savaşa, sırf Amerika'nın meselesi değildir, bizim de meselemizdir." Böylelikle, Amerika'nın Teröre Karşı Savaş'ına verilen küresel desteğin hızla düştüğü bir sırada, Pakistan'ın yeni hükümeti bu savaşa verdiği tam desteği tüm dünyaya duyurmuştur. Bu da Amerikan işgâlini korumakla görevlendirilen yüzlerce Pakistan askerinin kurban edilmesine, FBI dâhil Amerikan istihbârat teşkilatları tarafından operasyonlar düzenlenmesine ve Afganistan'daki NATO güçlerine Pakistan üzerinden lojistik yakıt desteği sağlanmasına izin veren bir açıklama olmuştur. Aynen önceki hükümet gibi bu yeni hükümet de, İslâmî toprakları işgâl ederek sürdürdüğü savaşında Amerika'ya tam destek vermiştir.
Daha önceleri Müşerref Hükümeti, Dünya Bankası ve IMF'ye sarılmış, politikalarını sıkı sıkıya uygulamıştı, bu da Pakistan ekonomisini yıkıma sürüklemişti. Sonu gelmez zamlar ve temel ihtiyaçların yetersiz karşılanması, insanları çileden çıkarmış, yükleri katmerleşmişti. Oysa küçük bir Kapitalist elit ve çok-uluslu yabancılar, böyle bir ekonomisi istismar ederek muazzam kârlar elde etmişlerdi. Bunun için de Müşerref Hükümeti'nden nefret etmiş, yıkılması için beddua etmiştiniz. Ne var ki bu yeni Hükümet de aynı devletlerarası finans kurumlarına sarılmış, Dünya Bankası şefleri, yeni hükümetin Maliye Bakanı ve hatta ileride Pakistan'ın en büyük eyâleti Pencab'ın Baş-Bakanı olması beklenen Şahbaz Şerîf ile görüşmelere çoktan başlamıştır. Tıpkı önceki hükümet gibi bu hükümet de, önemli kamu varlıklarını ve maslahatlarını özelleştirmek üzere Dünya Bankası ve IMF politikalarının peşine düşmüştür. Özelleştirme ve yatırımdan sorumlu yeni Federal Bakan, 1 Nisan 2008'de yaptığı bir açıklamayla özelleştirmenin çirkin yüzünü örtmeye çabası içinde şöyle demiştir: "Devlet varlıklarının profesyonel ve yapıcı bir şekilde özelleştirilmesi sürecektir." Oysa insanlar, bilhassa yakıtta ve temel kamu hizmetlerinde olmak üzere zamların acısını her geçen gün daha fazla tatmaktadırlar. Gerçekte hükümetteki tek bir partinin bile, Batılı devletlerin insanlığın servetlerini sömürmek için tüm dünyaya musallat ettikleri Kapitalist ekonomik modele herhangi alternatifi yoktur. Bunun içindir ki yeni hükümette, fakirliği sona erdirme veya insanların yüzleştiği ekonomik sorunları çözme yönünde hiçbir ümit yoktur. Dolayısıyla tıpkı önceki hükümet gibi, bu yeni hükümet de Batı'ya ekonomik köleliği sürdürecektir.
Daha önceleri Müşerref Hükümeti, Kur'ân'dan ve Sünnet'ten istinbât edilmiş hükümleri alenen çiğnemiş, Âlemleri Rabbi olan Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın inzâl ettiği hükümleri ve nizâmları bırakıp beşer ürünü sapkın hükümlere ve nizâmlara yapışmıştı. Müşerref Hükümeti, hem İslâm'ın hükümleri ile, hem de İslâm'ın tatbîkine dâvet edenler ile alay etmiş, "aşırılık" adı altında kınayarak nefret uyandırmıştı. O kadar ki Müşerref, sırf İslâm'ın tatbîkine çağırdıkları için Lâl Mescid'de mâsum yavrucakları beyaz fosfor bombaları ile acımasızca katlederken gözünü dahi kırpmamıştı. Yine bu sebepten Müşerref Hükümeti'nden nefret etmiş, yıkılması için beddua etmiştiniz. Ne var ki şimdiki hükümet de Müşerref önünde bu nizâma ve bu kânunlara bağlılık yemini etmiş, Pakistan'daki sömürgecilik sistemini koruma sözü vermiştir. Hatta Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî, güvenoyu sonrasındaki ilk konuşmasında, İslâm'ın uygulanması için çalışacağına dair âdeten telaffuz edilen cümleyi dahi söylemeye tenezzül etmemiştir. Dolayısıyla tıpkı önceki hükümet gibi, gerçekte bu yeni hükümet de Akîdenizi korumayı ve Dîninizi tatbik etmeyi hiç de umursamamaktadır. Bunun içindir ki Hollanda, Dîninize saldırmada Danimarka'nın izinden gidince, Hollanda büyükelçisini ve Pakistan ekonomisinden büyük kazançlar sağlayan Hollanda menşeli şirketleri kovmaya muktedir oldukları halde, Hollanda'ya sırf bir protesto notası çekmeye dahi tenezzül etmemiştir. Bu kadar da değil! Yeni hükümet, sözde "aşırılık" adı altında İslâm'ın tatbîkini engellemek üzere kendisini güç kullanmaya hazırlamıştır, tıpkı Müşerref Hükümeti'nin yaptığı gibi! Genelkurmay Başkanı'ndan aldığı brifingden sonra Başbakan Yûsuf Rızâ Gilânî, 2 Nisan günü medyaya yaptığı açıklamada şöyle demiştir: "Terörizmin ve aşırılığın sonunu getirmeye yönelik politikalar uygulanacaktır... Gerekirse, ordu da kullanılacaktır. " Dolayısıyla, tıpkı önceki hükümet gibi, bu yeni hükümet de İslâm'ın tatbîkini engellemeye dönük bu savaşı sürdürecektir.
Daha önceleri Müşerref Hükümeti, Keşmir'deki mücâhit grupları yasaklayarak ve vahşi Hindu Ordusu'na karşı Cihâd'ı "terörizm" suçlamasıyla kınayarak Keşmir'deki Cihâd'ın kalbine bir hançer saplamıştı. Müşerref, Hindistan'ın Kontrol Hattı'nı [LoC - Line of Control] ele geçirmesine fırsat tanımış, böylece Hinduların Keşmir üzerindeki kontrollerini güçlendirmelerine izin vermişti. Pakistan ve Keşmir Müslümanlarına ve Keşmir'deki Cihâd'a karşı bu menfur hıyânetinden dolayı Müşerref Hükümeti'nden nefret etmiş, yıkılması için beddua etmiştiniz. Ne var ki yeni hükümet de Müşerref'in Keşmir politikasını sürdüreceğini net bir dille ifade etmiştir. 6 Nisan 2008 günü Nevâ-i Vakt Gazetesi, yeni Dışişleri Bakanı Şah Mahmûd Kureyşî'nin şöyle dediğini bildirmiştir: "Önceki hükümetin Keşmir politikası takip edilecektir." O kadar ki koalisyon hükümetinin ikinci büyük partisinin lideri ve eski Başbakan Navâz Şerîf, Müslüman düşmanı Hindu devleti ile dostluk kurmaktan öylesine ümitsizdi ki Hindu TV'ye verdiği demeçte şöyle diyordu: "Pakistan, Hindistan vatandaşlarına vize kısıtlamalarını tek taraflı olarak sona erdirmelidir. Hindistan'ın da aynı şey yapmasını beklemeye gerek yok." Pakistan Müslümanlarının Navâz Şerîf'e, niçin Pakistan ile Afganistan arasındaki açık ilişkilerden bahsetmediğini sormaya hakları vardır. Nitekim Pakistan, Amerikan kuklası Karzâî Hükümeti'ni korumak maksadıyla Pakistan-Afganistan sınırını kapatmak için on binlerce askeri sınıra göndermiştir. Yine Müslümanların tek bir Ümmet halinde bütünlük talep ettikleri bir sırada, Müslümanların tek bir devlet altında birleşmelerini sağlamak maksadıyla altmışı aşkın halkı Müslüman ülke ile Pakistan arasındaki sınırların ve vizelerin kaldırılmasını niçin istemediğini sormaya da hakları vardır. Dolayısıyla yeni hükümet, önceki hükümetin Amerikan tasarımı dış politikasını sürdürecek, İslâm'ı ve Müslümanları güçlendirmek yerine bölgedeki sömürgeci menfaatleri korumaya devam edecektir.
Daha önceleri Müşerref Hükümeti, İslâm'ın Müslüman gençliğin gönüllerinden söküp atmak amacıyla "Aydın Ilımlılık" adı altında bir kampanya başlatmıştı. Hükümet; eğitim müfredâtını değiştirerek, kültürel programları yaygınlaştırarak ve yoğun medya propagandası yaparak Pakistan çapında arsızlığın, yolsuzluğun ve rezâletin yayılması için girişimlerde bulunmuştu. O kadar ki pisliğin kokusu, evlerinize ve komşularınıza kadar ulaşmıştı. Yine bunun için de Müşerref Hükümeti'nden nefret etmiş, yıkılması için beddua etmiştiniz. Ne var ki yeni hükümet de oğullarınızın ve kızlarınızın İslâmî bir şekilde yetiştirilmesine yönelik hiçbir gündeme sahip değilidir, hatta bir mürekkep damlası kadar ilerlemeye muktedir olduğu halde, bu yönde en ufak adımları atmaktan geri kalmıştır. Dolayısıyla yeni hükümet de gençliğin İslâmî kıymetlerini yıkmak için çalışacaktır. Batılı Sömürgeciler bu doğrultuda yeni hükümetten mutmaindirler. Nitekim bu Batılı güçler; her aşamadaki geçişleri gözetlemişler ve Müşerref Hükümeti'nin politikalarını kınayan veya Müslümanlar için kurulduklarını iddia eden partiler de dâhil, seçimlere hazırlanan tüm partilerle açıktan yakın temas kurmuşlardır. Gerçekte Batı, bu politikacıların aslında ne için var olduklarını gâyet iyi bilmektedir ve şimdi de bu yeni yöneticilerin, sizleri Batı Sömürgecilerin ellerine daha da mahkum etmeye yönelik çabalarını Müşerref'inkilere katacaklarından emindir.
Bütün bu sayılanların açığa çıkardığı şey şu ki bu yeni hükümetteki tek yenilik, Batı'ya köleliğe yeni bir yüz sağlamasıdır. Nefretinize ve öfkenize uğrayan Pakistan'daki bu sömürü sistemi, anayasal olarak güvence altına alınmıştır. Oysa bu sistem, beşerin kânunlarını, Allah ve Rasulü'nün hükümlerinin önüne geçirmektedir. Bu sistem; Âhiretlerini bu dünya için satmış şahısların, Sömürgeci Kâfirin çıkarlarını güvence altına almaya yönelik olarak kânunlarla rahatça oynadıkları ve İslâm'ın kendileri için hükmettiği, karar kıldığı, emrettiği hususları heder ettikleri bir sistemdir. Muhakkak ki böylesi bir sisteme yahut bu sistem dâhilinde ülkeyi yönetenlere bel bağlamak, insanın kendisini aldatmasından başka bir şey değildir. Hele bu acıklı durumunuzdan sizleri, bu sistemin ve yöneticilerinin kurtaracağını sanmanız, akıllı adamın düşüncesi hiç değildir. Yegane hakikî ve köklü değişim; mevcut kokuşmuş sistemi kökünden söküp atmak ve yerine, ister ekonomik veya toplumsal olsun, ister yönetim veya yargı olsun, ister eğitim, ister dış politikalar olsun hayatın her alanında İslâm'ı tatbîk eden Hilâfet'i geçirmektir. Sistem değişimi, ancak ve sadece Hilâfet ile mümkündür. Zîra Hilâfet, bir küfür konsepti olan Demokrasinin aksine, bütünüyle İslâmî Akîde'ye ve ondan kaynaklanan ilâhî hükümlere dayalı bir sistemdir,
Ey Pakistan Müslümanları! Sekiz sene önce Müşerref, Navâz Şerîf'in demokratik hükümetine son verdiği vakit, yönetiminin erken dönemlerinde Müşerref'e güven duyup bir şans vermiştiniz. O ise Sömürgeci Kâfirlere çalıştı. Hizb-ut Tahrir tâ başından beri, Müşerref iktidara gelir gelmez, sizleri ona karşı uyarmıştı. Ancak onun gerçeğini kabul etmeniz tam iki sene sürmüştü. Şimdi yeni hükümet de Müşerref'in cürümlerinin aynısını yapmakta, o da Sömürgecilere çalışmaktadır. O halde, mevcut sistem dâhilinde asla durumunuzun değişmeyeceği ve Sömürgecilerden asla kurtulamayacağınız gerçeğini kabul etmeniz kaç sene sürecek?
Ey Müslümanlar! Mevcut sistem sizler defalarca kez zaten yılan zehriyle sokmuştur, o halde bir kez daha sokulmak mı istiyorsunuz, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] [لاَ يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ ] "Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz." buyurduğu halde?!
İktidarda kalmak ve Batılı Sömürgeciliği korumak için İslâm'ı ve Müslümanları satan bu yöneticiler reddetmenizin vakti gelmiştir artık. Böylesi hâinleri ortaya çıkaran bu sistemi reddetmenizin de vakti gelmiştir artık. Artık bu beşer ürünü kokuşmuş sistemi kaldırıp atınız ve yerine Hilâfet'i yeniden kurmak için harekete geçiniz ki hem Sömürgecilerden, hem de başınızdaki bu musibetlerden kurtulabilesiniz. Muhakkak ki Allah Müslümanların, üzerlerindeki küfür sistemlerini kabullenmelerini ve küfür hükümleri ile yöneten bu yöneticilere rıza göstermelerini haram kılmıştır. Bizler bu mücrimlerin arasında kaldığımız ve reddetmeye muktedir olduğumuz halde yerimize çakıldığımız sürece günahtan kurtulamayız. İşte Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurmuştur: إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لاَ يُعَذِّبُ الْعَامَّةَ بِعَمَلِ الْخَاصَّةِ حَتَّى يَرَوُا الْمُنْكَرَ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ وَهُمْ قَادِرُونَ عَلَى أَنْ يُنْكِرُوهُ فَلاَ يُنْكِرُوهُ فَإِذَا فَعَلُوا ذَلِكَ عَذَّبَ اللَّهُ الْخَاصَّةَ وَالْعَامَّةَ "Muhakkak ki Allah Azze ve Celle bir kesimin ameli yüzünden geneli cezalandırmaz. Ne zaman ki aralarında münkeri görürler ve reddetmeye muktedir oldukları halde reddetmezlerse, işte bunu yaptıklarında Allah hem bu kesime hem de genele azâb eder." [Musned-i Ahmed] Ve şöyle buyurmuştur: سَتَكُونُ أُمَرَاءُ. فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ. فَمَنْ عَرَفَ بَرِئَ. وَمَنْ أَنْكَرَ سَلِمَ. وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ "Yöneticiler olacaktır. Onları tanıyacaksınız ve reddedeceksiniz. Her kim onları tanırsa berî olur. Her kim onlara karşı çıkarsa selamette olur. Ancak her kim de râzı olur ve tâbi olursa (o başka)!" [Sahîh-i Muslim] Bütünlüğü ile, ekonomisi ile, toplumu ile, hukuku ile, yönetim sistemleri, keza eğitimi ve dış politikaları ile İslâm'ı tatbîk etmek üzerinize farzdır. Bu ise yalnızca Hilâfet Devleti tarafından gerçekleştirilebilir. Allah [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmuştur: فَاحْكُم بَيْنَهُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعْ أَهْوَاءهُمْ عَمَّا جَاءكَ مِنَ الْحَقِّ "Aralarında Allah'ın indirdikleri ile hükmet ve Sana gelen haktan (sapıp da) sakın onların hevâlarına tâbi olma!" [el-Mâide 48]
Daha ne zamana kadar bu azîm farzdan geri duracaksınız? "Nasılsanız, öyle yönetilirsiniz" sözü, Allah'ın Dînini mescitlere ve kişisel ibadetlere hapsettiğiniz, hayatın tüm sorunlarını çözen kapsamlı bir hayat nizâmı olarak İslâm'ı tatbîk etme farzını yerine getirmek için harekete geçmediğiniz sürece, Dîn-i İslâm-ı Mübîn'i mescitlere hapsedip yönetimden ve devlet işlerinden dışlayan bu yöneticilerin başınıza musallat halde kalmaya devam edecekleri açısından ne kadar da doğrudur. Dolayısıyla bu farzın edâsı uğrunda dosdoğru adımlar atmakla mükellefsiniz. O halde sizlere, bu sistemin şerlerine karşı uyararak nasîhatlerde bulunan ve sizleri, bu dünyada ve Âhirette size hayat verecek, sizi ihyâ edecek bir yola çağıran ihlaslı mü'minlere katılınız. Dolayısıyla Hilâfet'i yeniden kurma mücâdelesinde, kapsamlı ve ciddi bir çalışma dâhilinde bütün gücünü bu yola harcayan Hizb-ut Tahrir saflarına katılmalısınız.
Ey Güç Sahipleri! Sizin sorumluluğunuz; İslâm'ı ve Müslümanları bırakıp Sömürgeci Kâfirlerin yardakçıları ve hayranları olarak hareket eden bu yönetimlerin bekçiliğini yapmak değildir. Bilakis sizin sorumluluğunuz, İslâm'ı, Müslümanları ve topraklarını tüm gücünüzle korumak ve İslâm'dan başka hiçbir şeyin otorite sahibi olmasına izin vermemektir. İşte bunun içindir ki sizleri, Hizb-ut Tahrir'e Nusret vermeye çağırıyoruz ki Hilâfet Devleti gölgesinde ancak ve sadece İslâm ile yönetilelim. Şüphesiz ki gerçek başarı budur!
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ "Muhakkak ki Allah, mü'minlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaâddir. Allah'tan daha çok ahdini yerine getiren kim vardır?! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış-verişinizden ötürü sevinin. İşte bu, (gerçekten) azîm bir kurtuluştur." [et-Tevbe 111]