- Basın Açıklaması - Zirve Düzenlenmiş-Düzenlenmemiş, Lübnan Boykot Etmiş-Etmemiş, Ne Fark Eder?
- Kategori Lübnan
- İlk yorumlayan ol!
- |
Lübnan halkı haftalarca siyâsî çevrelerde ve medya organlarında yaşanan, Lübnan zirveye katılacak mı yoksa boykot mu edecek(?), Katılırsa kim temsil edecek(?) ve hangi düzeyde katılacak(?) tartışması ile meşgul edildi... Her grup, gerek katılıma, gerekse boykota ilişkin görüşünü teyit edecek gerekçeler ve argümanlar derleyip toplamaya başladı. Bu manzarada dikkat çekici şey şu ki hem muhalefet, hem de hükümet yanlıları zirvenin birkaç gün öncesine kadar bu hususta ortak bir görüş üzerinde istikrar bulmamış iken dışarıdan gelen sinyal ile her grup tavrını netleştirir netleştirmez son çeyrek saatte her biri diğer grubun tavrını şiddetle eleştirmeye başladı. Böylece her iki taraf ta tavırlar çekişmesinin ve tartışmasının, ideolojik veya siyâsî arka plandan hâli olsa da haddizatında bir talep haline geldiğini bir kez daha kanıtladılar.
Artık zirve düzenlenmiş veya düzenlenmemiş, Lübnan boykot etmiş veya etmemiş ne fark eder? Her sene düzenlenen bu zirveler silsilesinin ne zaman bir faydası ve etkisi oldu ki? Bunaltıcı protokoller haline dönüşen bu zirveler, Lübnan ve diğer Arap beldelerinin halklarına ne kazandırdı ki?! Hükümetin ileri sürdüğü boykot gerekçelerine gelince:
- "Lübnan Cumhurbaşkanı seçiminin ertelenmesi"; peki, öteki devletin iradesi ile Cumhurbaşkanı seçiminin ertelendiği, sunî sınırlar dışında pazarlıklar ve anlaşmalar yapılmadıkça atanamadığı bu devlet kimdir?!
- "Lübnanlıların mevcut vakıaya adaptasyona ısrarla karşı çıkması"; sözü edilen hangi Lübnanlıdır? Bir kişinin "Lübnan irâdesinden" bahsedebilmesi için hiç değilse çoğunlunun aynı yönde hareket ettiği parmakla gösterilecek tek bir "Lübnan halkı" diye bir varlık mı var?! Yoksa Fransa'nın türettiği, fırkacı çıkarların, yakın bölgesel veya uzak devletlerarası esintilerin değişkenliğine göre bukalemun gibi günübirlik didişen, birleşen ve ayrışan göçebe topluluklardan müteşekkil bir varlık mı?!
- "Lübnan'ın, Nasranî bir Cumhurbaşkanı ile temsil edileceği vurgusu"; bu ise öteki "Müslüman" Cumhurbaşkanlarının kimliğini imâ etmek ve Cumhurbaşkanlığını korumayı kendileri için bir güvence olarak gören Nasrânileri tatmin etmektir. Diyoruz ki Lübnan'ı temsil edecek Cumhurbaşkanının Mârunî olmasındaki sunî ısrara rağmen, bıktırıcı Arap zirvelerinde bir araya gelen liderlerin hareket noktası asla İslâm olmamıştır. Zîra bu kimseler, onlarca yıldan beri dîni, siyâsetten, toplumdan ve yasamadan koparmışlar ve iki noktadan hareket edegelmişlerdir: tahtların sağlamlaştırmak ve ikincisi, ülkelerinde büyük devletlerin çıkarlarını gözetmek! Halklarının yaşamını İslâm nizâmlarına göre gözetmek bir an olsun akıllarına gelmemiştir. Oysa onlar insanların işlerini gözetmede İslâm'a dayanmış olsalar, Müslüman olsun, gayr-i Müslim olsun ülke halkının sorunları Allah'ın izniyle halloluverirdi. Cumhurbaşkanlığı makamını koruyarak Lübnan'daki Nasranîlerin tatmin olmasına gelince; diyoruz ki Nasranîlerin ve diğer Lübnan halkının tatmin edilmesi, onlara herhangi bir makamı garanti etmekle olmaz. Bilakis insanların hayattaki işlerini, sahih çözüme muhtaç birer insanî sorun olmaları itibarıyla çözecek yegâne sağlıklı yöntem, kat'î îtikâdımıza göre kuşkusuz, Allahu Te'alâ'nın âlemlere rahmet olarak indirdiği İslâm Nizâmı'nın tatbik edilmesidir.
- "Boykot, Lübnan'ın egemenliğine ve bağımsızlığına saygı gösterilmesi gerekliliğini vurgulamak ve içişlerine yönelik hârici müdahaleleri reddetmek için bir fırsattır"; Hükümet böyle bir açıklama yapmasına karşın, hem hükümet, hem de muhalefet liderleri sabah-akşam çözümün ancak dışarıdan geleceğini tekrarlayıp durmaktadırlar.
Son bir soru: Hükümetin boykot etmeyi kararlaştırdığı zirve, (Suriye'nin başkenti Şam'da düzenlenen Arap Birliği Zirvesi) başka bir başkentte düzenlenmiş olsaydı, muhalefet, "Kaybeden, zirveyi boykot eden devletin kendisi olacaktır" şeklinde bir açıklama da yapmışken hükümete bu denli saldıracak mıydı?!
Dolayısıyla zirveye katılmak yada boykot etmek ekseninde, bu veya şu grubun sergileyeceği tavırlar, kendilerinin entrikalar yumağında ve çelişkiler mantığından hareketinden ötürü falanca yahut filanca safta alıp almamanın ötesinde, bizleri ilgilendiren konu, kamuoyuna aşağıdaki gerçekleri ve ideolojik ilkeleri hatırlatmaktır:
1. "Birlik" şeklinde tanımlanmasına karşın, Arap Birliği, hiçbir zaman bünyesindeki devletleri birleştirmek için var olmamıştır, bilakis amacı dâima, onların tek bir ümmet olarak tek bir devlet halinde olmalarını engellemek üzere alternatif teşkil etmek olmuştur. Dolayısıyla bu Arap Birliği denilen yapı, I. Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçte sömürgecilik ile birlikte ortaya çıkan parçalanmışlığı perçinlemek için kurulmuştur.
2. Arap Birliği denilen bu yapılanma, Lübnan sorunu için hiçbir çözüm sunmamıştır, sunmayacaktır da. Zîra Lübnan sorununun kökeninde, bu İslâmî bölgenin bağrında bir sıcak nokta olarak kalsın diye Fransa'nın parçalanmış bir varlık olarak icat etmesi vardır.
3. Lübnan sorunu, Osmanlılar döneminde Hilâfet Devleti'ne karşı komplo bağlamında Avrupa devletlerinin Lübnan dağına nüfuz etmeleri ile başlayıp ardından Fransa'nın devlet dinamiklerinden mahrum "Lübnan" adında yeni bir varlığın kurulduğunu açıklamasıyla kötüleştiğine göre bu sorun, yüzyıllar boyunca parçası olduğu tabiî dokusuna ve kültürel yapısına dönmedikçe çözülmeyecektir. Bu varlık sorunu çözülünceye dek, hem ülkedeki tüm yetkililere, hem de insanların geleceklerine tahakküm edenlere, insanlar hakkında Allah'tan ittikâ etmeleri ve onları yerel, bölgesel ve devletlerarası güçlerin planları uğrunda kurban etmekten vazgeçmeleri çağrımızı yineleyeceğiz.
Falanca veya filanca bir gruptan herhangi bir liderin, etkilediği insanları peşinden sürükleyen bir nutuk atması, o anda sıkılan maganda kurşunlara hedef olan insanların ölmesi ve yaralanması, mülklerinin tahrip edilmesi, rasgele her tarafa ateş açılması, bombalar patlatılması... bütün bu vâkıaları eleştirmenin ötesinde nefretle kınadığımızı ifade etmeden de geçemeyiz. O halde hasımlarına kurşun sıkmaktan ve bombalarla karşılık vermekten başka bir şey bilmeyen bu adamlara hadlerini bildirecek aklı başında hiç kimse yok mu?!