Cumartesi, 25 Şevval 1445 | 2024/05/04
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü
Evet, Bu Bir Din Savaşıdır!

بسم الله الرحمن الرحيم

El-Raye Gazetesi

Evet, Bu Bir Din Savaşıdır!

Ürdün Vilayeti - Üstad Ebu Mutaz Billah El-Aşkar’ın Kaleminden

“Terörizmle savaş”, İslam’a ve Müslümanlara karşı bir savaş olup güneş balçıkla sıvanamaz; peki Müslümanların, kâfirlerin Müslümanlara karşı savaşının, din savaşı olup olmadığını bilmeleri gerekmiyor mu? Nitekim Allahu Teala bunu muhkem ayetlerde, hiçbir yorum ve tevil kabul etmeyecek şekilde açıkça beyan etmiştir; zira Allah, bu düşmanlık halini Adem Aleyhisselam’ı yarattığından beri yazmıştır. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّى يَرُدُّوكُمْ عَن دِينِكُمْ إِنِ اسْتَطَاعُواOnlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.” [Bakara 217] Ve Subhanehu şöyle buyurmuştur: إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَن سَبِيلِ اللَّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُوا إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَŞüphesiz ki inkâr edenler mallarını, (insanları) Allah yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Daha da harcayacaklar. Ama sonunda bu, onlara yürek acısı olacak ve en sonunda mağlûp olacaklardır. Kâfirlikte ısrar edenler ise cehenneme toplanacaklardır.” [Enfal 36]

Yahudilerin, onlardan önce kâfir haçlı Batı’nın ve onunla birlikte şimdi Amerika’nın girdiği savaşın dini ve ahlaki bir haçlı savaşı olduğu, gözden kaçırılamayacak ve duyulardan uzaklaştırılamayacak kadar büyük ve nettir; zira bu Şam’da, ondan önce de Afganistan’da ve Irak’ta olan, tamamen dini savaştan başka bir şey değildir; çünkü bu, George W. Bush’u bir uçak gemisinin tepesinden dünyaya seslenerek bir haçlı seferini kazandığını duyurmasına neden olmuş ve onun danışmanları ve idari kadrosu Rumsfeld, Dick Cheney ve diğerleri de aynı şeyi yapmıştır.

Savaşın eski sömürgecilik ile yeni sömürgecilik arasındaki siyasi bir çatışma olması ya da savaşın sömürgecinin o ülkenin zenginliklerini ele geçirmeye yönelik olması gibi İslam’a karşı olan savaşlarının birçok kılıfa bürünmesi buna engel değildir; çünkü sonuçta stratejik mesele, dünyanın Batı değerleri ve dini ve ahlaki haçlı ideolojisi altında yaşaması gerektiği olup bunun dışındaki tüm söylemler bir aldatmacadır.

Mısır, Tunus ve Şam’da Arap Baharı devrimleri meydana geldiğinde Batı, insanların fikri veya dini bir slogan yükseltmediğini, diğer bir ifadeyle devrimlerinin ideolojik bir temele dayanmadığını görünce Mısır ve Tunus’taki devrimin sonuçlarını hızla gasp etti; ancak Şam’da insanlar İslam sloganını yükseltip rejime alternatif olarak İslam’ı ve Hilafeti talep etmeye başlayınca Amerika, tüm ajanlarını, haydutlarını ve müttefiklerini Şam halkına karşı savaşmak için seferber etti, öldürdü, yıktı ve yerinden etti; işte tüm bunlar, insanların İslam sloganını ve Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bayrağını yükseltmesinden dolayı oldu.

Rabbimizin Kitabı’ndaki sözlerinin doğruluğu şüphe ve tartışma götürmez bir husustur; zira yöneticilerin ve bakanların sözleri, kâfir Batı’nın ümmete, akidesine ve dinine karşı beslediği bu düşmanlığın mahiyetini değiştirmedi, aksine onun düşmanlığı Amerika ve başka yerlerde Hıristiyan Siyonizmi’nin benimsenmesi noktasına kadar ulaştı; bu (Hıristiyan Siyonizmi) inancın temeli ise, Müslümanları öldürecek ve onlardan hiçbirini sağ bırakmayacak olan İsa’nın geri dönüşünün bir başlangıcı olarak Filistin’de bir Yahudi varlığının kurulmasına dayanmaktadır. Yani Amerika ve Avrupa'yı yöneten Hıristiyan Siyonizmi akidesinin sahipleri, Filistin’de bir Yahudi varlığının kurulmasını bir müjde ve İsa’nın dönüşünün başlangıcı olarak görüyorlar. Böylece onların ümmete karşı yaptıkları savaşın bir din savaşı olduğu, ispata ihtiyacın olmadığı somut bir olgu haline gelmiştir.

Amerika, uzletinden çıkıp İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra zaferle çıkmasının ardından dünyayı belli bir vizyona göre şekillendirmeye karar verdi ve İngiltere’nin elindeki tüm dosyaları topladı; bu dosyalardan biri de Filistin meselesiydi ve Filistin meselesini çözme düşüncelerinden biri de Kudüs’ün uluslararasılaştırılması, yani Mescid-i Aksa'nın ve Kudüs’ün uluslararası gözetim altına alınmasıydı; ki böylece onun Müslümanlar nezdindeki kutsallığını ortadan kaldıracağı gibi onların Mescid-i Haram ile olan bağlantılarını da ortadan kaldıracaktı. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurmuştur: سُبْحانَ الَّذِي أسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ المَسْجِدِ الحَرامِ إلى المَسْجِدِ الأقْصى الَّذِي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِن آياتِنا إنَّه هو السَّمِيعُ البَصِيرُ Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” [İsra 1] Dolayısıyla Amerika bu bağlantıyı ortadan kaldırmaya çalıştı, böylece Yahudi varlığına kucak açtı ve konuyu gerçek yolundan, yani Filistin meselesini Arap veya bir grup meselesi yapmak ve İslami bir mesele olduğu yolundan saptırmak için Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurdu; bu yüzden Filistin meselesine ve Kudüs’e bu perspektiften bakılmadığı takdirde Müslümanlar için bir kayıp olacağı kaçınılmazdır. Yani Filistin toprakları bütün İslam ümmetinin mülkü olup onun bir karışından dahi vazgeçmek doğru değildir.

Kâfir Batı’nın liderlik ettiği Haçlı seferleri, Müslümanlar için büyük bir dini sembol olmasından dolayı çoğunlukla Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik olduğu gibi seferleri de burayı Müslümanların elinden kurtarmak için olmuştur; hatta onların Beytu’l Makdis’e yönelik sefer sayılarının on civarında olduğu söylenmektedir. Dolayısıyla onların İslam ümmeti ile olan çatışması akidevi dini bir çatışma olup aslında onlar bunu hiç gizlememişler, hatta gurur duymuşlardır; ayrıca Kudüs ve Filistin’e karşı yürüttükleri seferlerin alınlarında ve elbiselerinde taşıdıkları haç bayrağı altında olduğunu inkar etmemişler, maksatlarını ve savaşlarının nedenini açıklayan şiirler yazıp kasideler söylemişler, hatta savaşmak için bindikleri atların eyerlerini haçla süslemişlerdir.

Modern çağa gelince; Fukuyama “Tarihin Sonu” kitabında, Huntington ise “Medeniyetler Çatışması” kitabında, Huntington öğrencisinden daha açık sözlü olsa da Batı’nın inandığı bu akideyi açıklamışlardır; zira Fukuyama, liberal kapitalizmin değer ve kavramlarıyla Batı’nın kokuşmuş fikirleri üzerine olacağını, tarihin burada duracağını ve bunun kimsenin tersine çeviremeyeceği bir kader olduğunu düşündüğü ve komünist Sovyetler Birliği’nin çöküşüne aldandığı bir zamanda hocası Huntington daha gerçekçi olup insanlar arasındaki ideolojik, dini ve değer çatışmalarının doğası hakkında daha derin bir anlayışa sahipti; bu çatışmanın herhangi bir din hakkında olduğunu söylersek, peki kaynağı vahiy olan ve dünya nüfusunun dörtte birinin taşıdığı İslam olursa nasıl olur acaba? İşte burada Huntington, “bir yanda laik değerleri olan Hıristiyan dünyası ile diğer yanda İslam dünyası” arasındaki kaçınılmaz bir çatışmadan söz etmektedir; dahası kitabının özeti, “Çatışmanın, değerleri, fikirleri ve kavramlarıyla Batı ile Müslüman çoğunluğa sahip ülkeler arasında olacağı” şeklindedir.

Batı ile İslam ümmetinin arasındaki çatışmanın doğası, bazen ekonomik, siyasi veya çıkar temelli bir kılıfla örtülse de bir din ve değerler çatışmasıdır; zira Batı ve Doğu ülkelerindeki camilere, dini kurumlara ve hafızlık merkezlerine getirilen kısıtlamalar bu düşmanlığın sadece birkaç örneğidir. Peki İsveç ve Danimarka gibi ülkeleri, Kur’an’ın meydanlarda yakılmasına izin vermesine, bunu yapanları korumasına, bunun öncesinde de Yahudi soykırımının varlığından şüphe duyan herkesi engellediği, hatta tutukladığı bir zamanda aşağılayıcı karikatürlerle Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret edilmesine izin vermesine sevk eden şey nedir?! Fransa’nın okullarda ve üniversitelerde başörtüsünün yasaklanması konusundaki ısrarı neye işaret ediyor? Avrupa’da ezan okuma yasağının, din savaşından başka bir açıklaması olabilir mi?!

Ürdün Dışişleri Bakanı, ardında da Katar Emirinin, kâfir ülkeler ile Gazze halkı ve Müslümanlar arasındaki çatışmanın dini bir çatışma olmadığını söylemesi, hiçbir kıymeti olmayan boş laftan ibarettir; zira onları bu açıklamaya sevk eden şey, çatışmanın, İslam’ın ve İslam akidesinin değerlerinin, Batı’nın savunduğu ve uyguladığı kokuşmuş fikir ve inançlara karşı çatışacağı dini ve ideolojik bir şekil alması korkusudur; çünkü onlar, bu iki akidenin aynı olmadığını, onların dinlerinin, değerlerinin ve akidelerinin, İslam’ın değerleri ve fikirleri karşısında dayanamayacağını biliyorlar. Bu nedenle onların, din savaşı terimini uzaklaştırmaya çalıştıklarını, dahası Yahudilerin aşırı sağcı partileri tarafından dahi bu savaşın mahiyetinin ortaya çıkarılmasını istemediklerini görürsünüz; çünkü onların kaybedeceklerini, Müslümanların İslam’ın izzet ve şerefini yeniden tesis etmeleri, Allah’ın kendileri için razı olduğu nizamı tatbik etmeleri ve Nübüvvet Minhacı üzere Hilafeti kurmaları durumunda Müslümanlarla savaşmayı kabul etmeyeceklerini, işte o zaman Haçlı Batı’ya ya İslam, ya cizye, ya da savaş denileceğini biliyorlar. Hiç şüphesiz yarın, bekleyeni için çok yakındır.

Kaynak: El-Raye Gazetesi - 477. Sayı - 10/01/2024

 

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER