Perşembe, 01 Zilkâde 1445 | 2024/05/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

Kur’an’ı Kerim’deki Bilimsel Mucizeler

Fahed Zalloum’a

Soru:

Faziletli Şeyhimiz, Esselamu Aleykum ve Rahmetullah ve Berekâtuh ve ba’d:

Kur’an’ı Kerim’deki bilimsel mucize ne anlama gelmektedir? Kuran'da gerçekten bilimsel bir mucize var mıdır? Bu, bilim kabilenden midir yoksa başka bir şey midir?

Allah tüm hayırda size yardım etsin.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Kur’an’ı Kerim’deki bilimsel mucize açısından olana gelince; bu ıstılah, ne Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne de Sahabe-i Kiram döneminde bilinmiyordu… Meselenin açıklığa kavuşması için size aşağıdakileri aktarıyorum:

1- Mucize, “inkâr edenlerin bir benzerini getirmekten aciz kalacakları şeklinde inkâr edenlere meydan okunduğunda, peygamberlik iddiasında bulunan tarafından alışılagelmişin aksine ortaya çıkan bir şeydir.” Peygamberin mucizesi, iki hususu içermesi gerekir: Birincisi, olağanüstü olmalıdır. İkincisi, Allah Subhanehu’nun mucize ile desteklediği peygamber tarafından inkâr edenlere meydan okuduğu şeyin hasıl olmasıdır… Rasul Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini ispat etmek için kendisiyle meydan okuduğu mucizesi, Kur’an’ı Kerimdir ve Araplara, Sallallahu Aleyhi ve Sellem peygamberliğini ispat etmek için bir başkasıyla meydan okumamıştır:    

Allahu Tela şöyle buyurmuştur: قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا “De ki: Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.” [İsra 88] Allahu Teala şöyle buyurmuştur: أَمْ يَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ فَأْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ “Yoksa, "Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.” [Hud 13] Allahu Teala şöyle buyurmuştur: وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ “Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.” [Bakara 23] 

2- Kur’an’ın mucize oluşu, fesahatında ve belağatında, dehşet verici bir dereceye çıkmasıyla açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu, Kur'an'ın mucizevî üslubunda açığa çıkmaktadır. Kur'an'ın üslubundaki açıklık, kuvvet ve güzellik, beşerin kendisine ulaşmaktan aciz bıraktığı şeydir. Üslup, ahenkli lafızlarla düzenlenmiş manalardır. Veya lügat ifadeler ile manaları tasvir etmek için ifade etme keyfiyetidir. Üsluptaki açıklık, kendisi ile yerine getirilen ifadede, anlatılmak istenen manaların belirgin bir şekilde ortaya konulması ile olur… Üslubun kuvveti, anlam ifade eden lafızların, onunla uyumlu olacak şekilde seçilmesiyle olur. İnce anlam, ince bir lafızla ifade edilir. Kaba anlam, kaba bir lafızla ifade edilir. Hoşlanılmayan anlam, hoş olmayan bir lafızla ifade edilir ve benzerleri gibi… Üslubun güzelliğine gelince; ifade edilen manaya ve cümlede veya cümlelerde ona eşlik eden anlamlara ve lafızlara en net ve en uygun ibarelerin seçilmesi ile olur…

3- Kur'an-ı inceleyen kimse, üslubundaki açıklık, kuvvet ve güzellikle yücelerin yücesine ulaştığını görür… Hakeza Kur’an’ın özel bir tarzı olduğunu, her anlamın, kendine uygun olan lafızlarla indiğini, çevresindeki lafızlarla ve beraberindeki anlamlarla uyum halinde olduğunu görürsün. Bu hususta onun hiçbir ayetinde farklılık göremezsin. Kur’an’ın beşerin sözüne benzememesi ve beşerin sözünün de onun sözüne benzememesinden dolayı özel bir tarza sahip olan Kur’an’ın üslubundaki mucizesi gayet açıktır. Yine ister indirilen manalara uygun lafızların ve cümlelerin kullanılması açısından olsun, ister belağatını ve manalarındaki derinliği idrak edip kulaklarında yankılanan lafızları karşısında neredeyse ona secde edecek kadar boyun eğmesi açısından olsun, ister bunları idrak edemeyenin kulaklarında bu lafızların mucizevi bir şekilde çınlamasıyla onun esiri olup manalarını idrak etmese bile dinleyenin ister istemez Kur’an’a boyun eğmesi açısından olsun Kur’an’ın mucize olduğu açıktır. Bu nedenle Kur'an mucizedir ve kıyamet gününe kadar da mucize olarak kalmaya devam edecektir.

4- Kur’an’ı Kerim’in mucize olduğuna dair delillerden biri de lügavî üslubudur ve bununla ilgili hususlar şöyledir:

a- Bilinmelidir ki peygamberlerin mucizeleri; Allah’ın peygamberine, kavminin içerisinde insanların en bilgini ve en güçlüsü olduğu bir konuda kavmine kendisiyle meydan okuyacağı bir mucize vermesidir. Bu, meydan okumanın doğrulanması içindir. Zira Musa Aleyhisselam, Firavun’un kavmine sihirle meydan okumuştur ve onlar sihri en iyi bilen insanlardı. İsa Aleyhisselam kavmine, hastaları iyileştirmek ve ölüleri diriltmekle meydan okumuştur ve onlar tıbbı en iyi bilen insanlardı… Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kavmi ise, ne doğa bilimlerinde, ne sihirde ne de tıpta insanların en bilgini değildi. Bilakis lügatte üstünlüğe sahip olan kimselerdi. Dolayısıyla bu onların meşguliyetleri ve günlük işleriydi ve neredeyse bunun dışında bir şey bilmiyorlardı. Zira onlar, nesrin (düz yazı) türlerinin, şiirdeki nazım ve vezinlerinin siyakı ve yapısı hususunda da mükemmellerdi…Dolayısıyla onlara yönelik en uygun meydan okuma, mucize yönünün, bildikleri konuşma, yani üslup açısından Arapça dilinde olmasıdır…

b- Kur’an’ı Kerim Araplara bir benzerini getirmeleri için meydan okumuştur. Örneğin Kevser suresi gibi. Şüphesiz Kevser suresi ve diğer kısa surelerde bilimsel ve benzeri hiçbir şey yoktur. Bilakis bunlarda göze çarpan şey, Arapların bir benzerini getirmeye güç yetiremedikleri harika lügavi bir üslubun olmasıdır… 

c- Arapları Kur’an’ı Kerim’i işittiklerinde hayrete düşüren ve acizliklerini ortaya koyan şey, onda geçen bilimsel yön değil, onun lügavî üslubudur. Bu onlar tarafından bilinmekte olup ve yine onlar tarafından tevatür yoluyla nakledilmiştir… Hatta Kur’an’ın, sihrin beyanı olduğunu söylemişlerdir…

d- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den, Kur’an’ı Kerim’de zikredilen bilimsel yönlerde Araplara meydan okuduğu nakledilmemiştir. Bilakis onlardan, nazımları (tutarlı delaletler ortaya çıkarmak maksadıyla mana bakımından birbiriyle uyumlu lafızların aklın uygun gördüğü tarzda bir araya getirilmesi) hususunda Kur’an’ın bir benzerini getirmelerini talep etmiştir…

e- Kur’an’ı Kerim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde Arapların bildiği manalarla gelmiştir. Dahası bazen onların konuşmalarından bir rivayeti zikretmiştir. Allahu Teala’nın şu kavli gibi: وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا * أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِنْ نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الْأَنْهَارَ خِلَالَهَا تَفْجِيرًا * أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاءَ كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلَائِكَةِ قَبِيلًا * أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِنْ زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاءِ وَلَنْ نُؤْمِنَ لِرُقِيِّكَ حَتَّى تُنَزِّلَ عَلَيْنَا كِتَابًا نَقْرَؤُهُ قُلْ سُبْحَانَ رَبِّي هَلْ كُنْتُ إِلَّا بَشَرًا رَسُولًاBizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız dediler. Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül gürül ırmaklar akıtmalısın.Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah’ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçi değil miyim?” [İsra 90-93] Bu ayet-i kerimeler, Kureyş’in konuşmasından bir rivayettir. Yani burada bahsedilen mana, Kureyş’in söylediği manalardan biridir. Ancak Kur’an bunu bize, Kureyşlilerin söylediklerinin bir rivayeti olmasına rağmen bir benzerini getiremedikleri harikulade ve dehşet verici bir üslupla rivayet etmiştir. Bu da mucizenin, Kur’an’ı Kerim’in lügavî üslubunda olduğunu ortaya koymaktadır…

Bunlar, Kuran-ı Kerim'in mucizevi yönünün lügavi üslupla sınırlı olduğuna delalet eden bazı delillerdir...

5- Bilimsel mucize ıstılahını kullananlar, Kur’an’ı Kerim’de geçen bilimsel teorilere veya gerçeklere mutabık olabilecek hususları kastetmektedirler. Allahu Teala’nın şu kavli gibi: وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ طِينٍ * ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَكِينٍ * ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَAndolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik.Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” [Müminun-12-14] Ancak bu ayetler ve benzerlerinin, herhangi bir bilimsel yönü kanıtlamak için değil Allah Subhanehu’nun kudretini göstermek için gelmiştir. Bu da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in döneminde muhatap olanların, bunlardaki bilimsel yönleri bilmediklerine dair bir delildir… Ayrıca bilimsel yönle meydan okunduğu da rivayet edilmemiştir. Dolayısıyla bu, Peygamberin, Peygamberliğinin doğruluğunu göstermek için kendisiyle meydan okuduğu mucize kabilinden (türünden) değildir.

6- Sonuç olarak Kur'an’ı Kerim’deki mucize, onun lügavi üslubudur ve meydan okuma bununla gerçekleşmiştir. Kur'an’ı Kerim Araplara, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Peygamberliğini kanıtlamak için bilimsel mucizeyle meydan okumamıştır… Ancak Rasul Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in mucizesi, Kur'an’ı Kerim’dir. Nitekim Allah, insanlara ve cinlere onun bir benzerini getirmeleri için meydan okumuş ve onlar birbirlerine destek olmalarına rağmen bunu yapamamışlar ve yapamayacaklardır da: قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى أَنْ يَأْتُوا بِمِثْلِ هَذَا الْقُرْآنِ لَا يَأْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيرًا “De ki: Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.” [İsra 88]  

  • Hakeza Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Peygamberliğini kanıtlamak için kendisiyle meydan okuduğu mucizesi, Kur'an’ı Kerim’dir.

Kardeşiniz H. 8 Ramazan 1438
Ata İbn Halil Ebu Raşta M. 3 Haziran 2017

 

Cevaba, emirin aşağıdaki web sitesinden bağlanabilirsiniz:

http://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/3805/

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER