Perşembe, 01 Zilkâde 1445 | 2024/05/09
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

(Hizb-ut Tahrir Emiri Celil Âlim Ata İbn Halil Ebu Raşta Tarafından Facebook Sayfası Takipçilerinin “Fıkhî” Sorularına Verilen Cevaplar Silsilesi)

Soru-Cevap

Celil Sahabi Rib’i İbn Amir’in İran Komutanı Rüstem İle Diyaloğu

Muhammed El-Muslah’a

Soru:

Tarih bizim için celil Sahabi Rib’i İbn Amir ile İran komutanı Rüstem arasında İslam ve cihadın genel fikirleri hakkında geçen bir diyaloğu kaydetmiştir. Peki bu hususta ne söylenmiştir?

Müslümanların İran’ı fethi sırasında İran komutanı Rüstem, Müslümanlardan kendisiyle konuşmalarını talep ettiği bir heyet gönderdi; bu ise onun, uzlaşmaya veya Müslüman ordunun kendisiyle savaşa girmeden geri dönmesini sağlayacak herhangi başka bir vesile bulmaya olan güçlü arzusundan kaynaklanıyordu. Bunun üzerine Rüstem ile görüşmek için Rib’i İbn Amir gitti ve bu “Rib’i” İslam ordularının komutanlarından biri değildi ama o kavminin efendisiydi.

İşte size diyalog…

Rüstem: Onun girmesine izin verin.

Bunun üzerine “Rib’i” atıyla önünde uzanan kilimin (halının) üzerine girdi, atıyla girince yastıkların altınla kaplı olduğunu gördü; onlardan birini kesti, atının dizginlerini içine geçirip ona bağladı, sonra mızrağını aldı, ona dayanarak Rüstem’e doğru yürüdü, mızrak yerdeki halıya girip onu deliyordu, İran halkı ve aynı şekilde Rüstem sessizce durdular. Bu arada onlar onun nasıl oturacağını düşünürlerken yere oturdu, mızrağını önüne koyup ona dayandı ve Rüstem konuşmaya başladı.

Rüstem: Seni buna sevk eden şey nedir? (Yani: Seni yere oturmaya sevk eden şey nedir?)

“Rib’i”: Biz senin süslerinin üzerine oturmaktan hoşlanmıyoruz.

Rüstem: Sizi buralara kadar getiren şey nedir?

“Rib’i”: Allah bizleri, insanları kula ibadet etmekten kulun Rabbine ibadet etmeye döndürmek ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine ve dünyanın darlığından dünya ve ahiretin genişliğine kavuşturmak için gönderdi; kim bizden bunu kabul ederse biz de onu kabul ederiz, kim kabul etmezse ondan cizye alırız, şayet reddederse Allah bize zafer verinceye kadar onunla savaşırız.

Rüstem: Bundan önce ölebilirsiniz.

“Rib’i”: Allah Azze ve Celle bize, bizden bu uğurda ölenler için cenneti, bizden geriye kalanlar için ise zaferi vaat etti.

Rüstem: Söylediklerini dinledim (yani maksadını anladım). Liderlerimiz ve halkımızla görüş alışverişinde bulunmak için bize mühlet verir misin? Rüstem bu konuyu düşünmek için ondan mühlet talep ediyor.

“Rib’i”: Evet, size istediğiniz mühleti veririm: Bir gün mü yoksa iki gün mü?

Rüstem: Hayır, ama bana daha çok mühlet ver; çünkü ben şehirlerdeki kavmimle konuşacağım.

“Rib’i”: Allah’ın Rasulü bize, düşmanlarımıza kulak vermememizi ve onlarla karşılaştığımızda üç günden fazla (mühlet) vermememizi (yani bize karşı galip gelmemeleri ve işlerini düzeltmemeleri için sadece üç gün (mühlet) vermemizi) emretti. Bu yüzden sana bundan sonra üç gün veriyorum; İslam’ı seç ve biz de senden ve cizyeden vaz geçip geri döneriz. Eğer yardımımıza ihtiyacın olursa sana yardım ederiz, eğer yardımımıza ihtiyaç duymazsan seni bırakıp geri döneriz ya da dördüncü günde karşı karşıya geliriz. Sana kavmim adına söz veriyorum ki dördüncü güne kadar seninle savaşmaya başlamayacağız. (Yani: Müslümanların dördüncü güne kadar sizinle savaşmayacağına dair size garanti veriyorum demektir.)

Rüstem: Sen onların efendisi misin? (Yani: Sen kavmin efendisi ve başkanları mısın ki onların benimle savaşmayacağına dair bana garanti veriyorsun?)

“Rib’i”: Hayır, aksine ben ordunun içinden bir adamım. Ancak bizim en düşük olanımız, bizim en yüksekte olanımız adına söz verebilir. (Dolayısıyla o, bizim içimizden en düşük olan bir adam bir şey söyler veya bir söz verirse, bizim en yüksekse olanımız bunu yerine getirmek zorundadır demek istiyor).

Böylece Rüstem, geri dönüp kavminin ileri gelenleriyle bir kez daha konuştu…

Rüstem: Onun konuşmasını gördünüz mü?! Onun gücünü gördünüz mü?! Ondaki güveni gördünüz mü?! Kavmini Müslümanlarla barış yapmaya ikna etmek için konuşuyordu ki; böylece Müslümanlarla savaşa girmekten kaçınsınlar.

Ancak onlar reddettiler ve ısrarcı oldular…

Savaş olsun (dediler)…

Böylece Müslümanlar galip geldi ve İran devleti de sona erdi.

Kardeşim, bu diyalog sahih mi yoksa yalan mıdır?

Vesselamu Aleykum ve Rahmetullahi.

Cevap:

Ve Aleykumselam ve Rahmetullahi ve Berekâtuh.

Ey kardeşim, işte bu, İslam’ın izzeti, onun gücü ve Kavî ve Aziz olan Allah’tan başkasından korkmamaktır… Bu kıssa, genel anlamında bir değişiklik olmaksızın bazı lafızlarında ihtilaf olmakla birlikte birçok kaynakta mevcuttur. Kıssanın nakledildiği kaynaklardan bazıları şunlardır:

Taberi Tarihi (3/33-40)

İbn Kesir el-Bidaye ve’n Nihaye (7/46+47)

İbn Haldun Tarihi (2/94+95)

Evet, bu kaynaklarda geçtiği üzere (…Tercüman ona şöyle dedi: Sizi buralara kadar getiren şey nedir? Bunun üzerine (Rib’i) şöyle dedi: Allah bizleri, kullarını dünyanın darlığından onun genişliğine ve dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine kavuşturmamız için gönderdi, Allah bizleri kullarını kendi dinine (davet etmemiz için) gönderdi. Kim bunu kabul ederse biz de ondan kabul eder (onun üzerinden elimizi çeker) onu ve topraklarını terk eder (geri döneriz). Kim de reddederse, cenneti veya zaferi elde edinceye kadar onunla savaşırız. Bunun üzerine Rüstem şöyle dedi: Peki bu işi bir müddet ertelemeye razı mısınız? Biz de bu arada (bu söylediklerinizi) müzakere edelim. “Rib’i”, şöyle dedi: Evet, bir gün mü iki gün mü hangisini istersin? Rüstem şöyle dedi: Hayır, alimlerimiz ve kavmimizin başkanlarıyla mektuplaşmamız için (bu vakit az olur). “Rib’i” şöyle dedi: Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize, düşmanla karşılaştığımız zaman, üç günden fazla mühlet vermememizi emretti. O halde senin ve onların emri hakkında bir düşün. Şayet İslam’ı seçersen seni ve toprağını bırakırız, ya da cizye verirsen kabul ederiz ve senden elimizi çekeriz. Bize ihtiyacın olursa sana yardım ederiz ya da reddedersen dördüncü gün karşı karşıya geliriz. Arkadaşlarım adına buna garanti veriyorum. Rüstem, sen onların efendisi misin? Dedi. “Rib’i” şöyle dedi: Hayır! Fakat Müslümanlar tek bir vücut gibidir. Onların en düşük (rütbelileri) onların en yüksek (rütbelileri) adına söz verebilir…)

Evet, İslam’ın izzeti işte budur, dünya ve ahirette kurtuluş işte budur.

يَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَيُدْخِلْكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً فِي جَنَّاتِ عَدْنٍ ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ * وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ “İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi müminleri müjdele.” [Saf 12-13]

Kardeşiniz

Ata İbn Halil Ebu Raşta

H. 18Recebu’l Hayr1443

M. 19/02/2022

Cevaba, Emir’in (Allah onu korusun) web sitesinden bağlanabilirsiniz:

https://archive.hizb-ut-tahrir.info/arabic/index.php/HTAmeer/QAsingle/4222/

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

yukarı çık

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER