Viyana Süreci’nin 5. toplantısı, Avusturya’nın Viyana başkentinde yapıldı. Toplantıda, bir grup siyasetçi, sözde sivil toplum kuruluşlarından aktivistler ve mevcut rejime muhalif eski askeri yetkililer bir araya geldi. Bu konferansın, İslam beldelerinin en karanlık zamanlarından geçtiği, Müslümanların yapay ulus devletler içine hapsolduğu bir dönemde gerçekleşmesi dikkat çekicidir. Ancak, yöneticilere laik demokratik veya etnik temelde muhalefet etmek ve bu temele dayanarak onlarla savaşmak İslam Şeriatına aykırıdır ve Müslümanlar arasında fitne çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. İslam, yönetim sistemini İslami inanç esaslarına dayandırır ve tüm siyasi, hukuki ve askeri mücadeleler bu temelden türemelidir. Buna karşılık, “Viyana Süreci”, yalnızca İslami olmayan laik ve milliyetçi değerlere dayanmaktadır ve bu değerlerin başarısız olduğu her yönüyle kanıtlanmıştır.

Demokrasi ve cumhuriyet, Afgan halkının inançlarıyla uyuşmayan yabancı düşüncelerdir. Afgan halkı, İslami değerleri hâkim kılmak için muazzam fedakarlıklarda bulunmuştur. Batı’dan gelen siyasi modelleri uygulamak, sadece İslam’a aykırı değil, aynı zamanda Afgan halkının kendi kültürel ve toplumsal beklentileriyle de uyuşmaz. İslam ümmetinin vahdeti ve izzeti için çalışmak yerine, Viyana Konferansı’na katılanlar, geçtiğimiz yirmi yılda yalnızca yozlaşmaya, savaşlara ve ayrılığa sebep olan Batı esintili yapılar oluşturmaya uğraşıyorlar.

İslam ümmetinin onurunu ve gücünü yeniden elde etmesi için, Batı’nın düşünsel, politik ve askeri bağımlılıklarından kurtulması şarttır. Batı’dan medet umanlar, ümmetin itibarını nasıl iade edebilir? Bizzat ülkenin mevcut buhranında etkin rol almış olan bu konferansın katılımcıları, Afgan halkının hayatında nasıl köklü bir değişiklik yapabilirler? Afgan hükümeti, muhalifleri ve müttefikleri de dahil olmak üzere tüm taraflar, İslam ümmetinin bu çöküş döneminde Batı ve Doğu’nun her türlü siyasi modelini denediğini, fakat hala temel sorunlarının çözülmediğini ve sürekli olarak krizlere sürüklendiğini açıkça kabul etmelidirler.

Aslında, Afganistan’ın ve tüm İslam dünyasının kurtuluşu, ulus devletler veya seküler ittifaklar kurmakla değil, İslam’a geri dönmekle, Raşidi Hilafeti tesis etmekle ve Allah’ın dinini yaymakla gerçekleşir. Siyasi başarının yegâne yolu, Allah’a verilen söze bağlı kalmak ve Raşidi Hilafeti kurmaktır. Raşidi Hilafet, varlık yokluk meselesidir ve İslami yönetim için eşsiz modeldir. Herhangi bir alternatif yol haritası, geçmişteki başarısız denemelerin aynen tekrarından ibarettir, dünyada zillet, ahirette de ebedi hüsrandır, siyasi bir serabın peşinde beyhude bir koşuşturmadır.

الَّذِينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَيَبْتَغُونَ عِندَهُمُ الْعِزَّةَ فَإِنَّ الْعِزَّةَ للهِ جَمِيعاً “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.” ^{[Nisa 139]}