Ana akım medya, asılsız ve mesnetsiz argümanlara dayanarak Parramatta banliyösünde silahlı bir saldırgan tarafından etrafa ateş açılmasını Hizb-ut Tahrir ile ilişkilendirmeye çalıştı. Bu suçlamalar, çifte standart ve kışkırtıcı haberleriyle ünlü Channel 7 muhabirinin hayal ürünüdür. Sorumsuz diğer birçok medya da bu asılsız haberlere balıklama dalmıştır. Aynı asılsız haberlerin, son zamanlarda temcit pilavı gibi sürekli ana akım medya tarafından da tekrarlandığını görüyoruz. Bu bağlamda biz aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyoruz:

1-Hizb-ut Tahrir’in haksız ve keyfi şiddete ilişkin tavrı oldukça açık ve nettir. Aynı nedenden ötürü Hizb, dün Suriye’de ABD ve Rusya tarafından uygulanan vahşice katliama karşı bir protesto yürüyüşü düzenledi. Buna karşılık medya ve Avustralya hükümeti ise ABD terörünü destek vermekte ya da tüm bu katliamlar karşısında sessiz kalmaktadır.

2-Hizb-ut Tahrir, şiddeti siyasal değişimin bir aracı olarak görmez ya da siyasi zulümlere şiddetle karşılık vermez. Onun bu tavrı, herkesçe bilinmektedir. Parramatta’da etrafa rastgele ateş açılması, külliyen yanlıştır. Ancak Avustralya hükümetinin dış politika yapımcıları, her zaman bulanık suda balık avlamayı seviyorlar ve bu tür olayları da ekonomik çıkarlarını ve ülkenin dış politikasını desteklemek amacıyla istismar ediyorlar. Bu konuda olayları papağan gibi tekrarlayıp duran Avustralya medyasından da destek görüyorlar.

3- Bir Müslüman, herhangi bir yanlış hareket yaptığında, tüm Müslüman topluluklar itham altında kalıyor. Müslümanlardan kınama talep ediliyor. Hizb-ut Tahrir’in bu konudaki tavrı ise nettir. Biz, kınayıcı yüzeysel politikaya kanmayız ve ilgilenmeyiz. Biz, hükümetin sözde “terörle mücadeleyi” bir cadı avı olarak kullanmasını, sadece İslam’ın ve Müslümanların suçlanmasını şiddetle reddediyoruz. Şiddetin gerçek müsebbibi, Batılı ülkeler tarafından izlenen iç ve dış politikadır. Avustralya kurumları, izlediği politikaların sonucu ortaya çıkan her türlü şiddet ve nefret eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmelidir.

4- Kuşkusuz Avustralya hükümeti, rastgele etrafa ateş açılması olayını, Müslüman topluluklara açıktan müdahaleyi haklı çıkarmak, Müslüman gençlere karşı casusluk yapmak, hayatı onlara dar etmek ve baskı yapmak amacıyla azami derecede istismar edecektir. Bu baskılar, bazılarını yanlış şekilde tepki vermeye itecektir. Bu nedenle politikacılar ve güvenlik görevlileri, söz konusu olayı hemen “terörle” ilişkilendirdiler. Sonra da toplum liderleri ve aileler ile “temasa” geçerek “radikalizm ile mücadelede” kararlılık cephesini güçlendirmek için onlardan yardım istediler. Bu, “terörle mücadelenin” yenilenen eski taktikleridir. Aynı yaklaşımdan hareketle, bazı bireylerin eylemleri nedeniyle toplumun tamamı itham edilip zan altında bırakılıyor.

5- Ferhat Cebbar’ın Hizb-ut Tahrir ile bağlantısı olduğuna dair iddialar, asılsız, saçma ve çok gülünçtür. Hizb-ut Tahrir’in 2 Ekim Cuma günü hiçbir konferans ve paneli olmadığını söylemek bile bunun için yeterlidir. Ferhat’ın hiçbir şekilde Hizb-ut Tahrir ile bir bağlantısı yoktur. Üstelik biz, aldatma ve safsata mantığını da kabul etmiyoruz. Sıradan Müslüman bir gencin, bir ya da iki paneli dinleyip sonra katliam işlemek için sokağa çıkması mantıklı mıdır? Gerçekten failin dini neden bu kadar önemlidir? Bu cinayet sıradan adli bir olay olabilir. Bu soruşturmanın tek gerçek odak noktası budur.

6- Bu arada, bu gece Hizb-ut Tahrir, bir ay sürecek ve sonunda Hilafet konferansı ile sonuçlanacak bir kampanyanın startını veriyor. Bizzat bu mesele ve hükümetin Müslüman topluluklara müdahalesi üzerinde durulacak. Son olaylar, topluluklar ve tüm toplum arasında bu tartışmanın ne kadar önemli ve elzem olduğunu teyit etmektedir.

Kampanya ve konferans ile ilgili tüm ayrıntılara şu web sitesinden ulaşılabilir: .gimc.org.au