Filistin Mahkûmlar Kulübü, Damon Cezaevi yönetiminin kadın mahkûmlara yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığını doğruladı. Saldırılar günlerce devam etti ve hala da devam ediyor. İşgal güçleri mahkûmları darp edip yerde sürüklediler, bazılarını da yaraladılar. Mahkûmların temsilcileri Marah Bakeer, Shurooq Dwayyat ve Mona Qaadan tecride uğradılar. Mahkûmlar Kulübü, saldırılar sırasında elektriğin kesildiğini, bazılarının başörtülerinin zorla çıkarıldığını, kadın mahkûmlardan birinin aldığı darbelerden dolayı bayıldığını ve cezaevi yönetiminin odalarına gaz sıkma tehdidinde bulunduğunu açıkladı. Bununla yetinmeyen cezaevi yönetimi, kadın mahkûmlara toplu cezalar verdi, kantin haklarından ve ziyaretlerden mahrum etti, para cezası verdi. Mahkûmlar Kulübü’ne göre, Kasım ayı sonuna kadar kadın mahkûm sayısı 32’ye ulaştı. Kulüp, cezaevi yönetiminin gerçekleştirdiği saldırı operasyonunun, kadın mahkûmların açıklanan yeni tedbirleri reddetmesi üzerine gerçekleştiğini kaydetti.

Yahudi varlığının cezaevlerinde kadın mahkûmlara yönelik bu saldırılar ve tacizler, kadın mahkûmların yaşadığı sıkıntıları gösteriyor. Cani varlık, büyük-küçük, kadın-erkek ayrımı yapmıyor. Özgür kadınlara saldırıyor, cezaevi içinde ve dışında eziyet ediyor. Bu varlık sapkınlığında öyle ileri gitti ki gardiyanları savunmasız kadın mahkûmlara eziyet ettiler, başörtülerini zorla çıkardılar. La havle ve la kuvvete illa billah. Kadın örgütleri ve CEDAW savunucularının, bütün bu suçlar ve eziyetler karşısında sessiz kaldığını görüyoruz. Çünkü kadın mahkûmlar öncelikleri değil. Neler hakkında konuşacaklarını ve hangi yozlaşmış programları uygulayacaklarını dikte eden finansörlerinin gündeminde de değiller.

Bu saldırılar İslam ümmetinin damarlarındaki kanın kaynaması için yeterlidir. Ümmete Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını özgürleştirmek, Yahudi varlığının cezaevindeki kadın ve erkek mahkûmları kurtarmak için çalışmak gerektiğini hatırlatıyor. Filistin Yönetimi ve Müslüman ülkelerdeki rejimler, hain ve entrikacıdır, Yahudi varlığıyla ilişkilerini normalleştirmek için yarışıyorlar. Mazlumları özgürleştirmeleri ya da desteklemeleri beklenmez. Halkların bir vadide, yöneticilerinin başka bir vadide olduğundan eminiz.

Müslümanların bir devleti olsaydı, Yahudi varlığı bu suçları işleyemezdi. Mutasım, Romalıların esir aldığı Müslüman bir kadının feryadı üzerine büyük bir ordu hazırlamıştı. Hilafet, Müslüman kadının avret yerlerinin açılmasını veya başörtüsünün zorla çıkarılmasını affedilmez bir suç sayacaktır. Cezası büyük olacaktır. Tıpkı Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Beni Kaynuka’ya yaptığı gibi. Onları Medine’den sürdü. Hilafet, toprakları ve onuru koruyacak, ihmalkârlık gösterilmesini kabul etmeyecektir.

Ey Müslüman orduları! Bu büyük onura hanginiz nail olacak? Bu, Allah’ın dinine ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurmak için çalışanlara yardım etme onurudur. Allah’ın dinine yardım eden Sad bin Muaz’ın ölümünden dolayı Rahmanın arşı titremiştir. Bilin ki yarın Allah’a kavuşacaksınız. Zayıflara yardım etmediğiniz ve çığlıklarına cevap vermediğiniz için hesaba çekileceksiniz. Peki, o gün için bir cevabınız var mı?

وَإِنْ اسْتَنصَرُوكُمْ فِي الدِّينِ فَعَلَيْكُمْ النَّصْرُ “Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, yardım etmek üzerinize borçtur”^{[Enfal 72]}