حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Merkezî Medya Ofisi Kadın Kolları
No: HT-BA-2024-MO-TR-35 |
H. 25 Cumâde’l Ûlâ 1446 M. Pazartesi, 02 Aralık 2024 |
Jürgen Nobel’in Entegrasyon Planı, Bir Asimilasyon Çağrısı mı?
Son zamanlarda Hollanda Başbakanı Dick Schauf ile Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi üyesi Jürgen Nobel, entegrasyon tartışmasını yeniden alevlendirdi ve Hollanda’nın “Müslüman gençlerin entegrasyonu konusunda büyük bir sorun yaşadığını” vurguladı. Nobel, yaptığı açıklamada “Entegrasyon Planı” üzerinde çalıştıklarını belirterek, “Daha da önemlisi, herkes Hollanda norm ve değerlerini kabul etmelidir.” şeklinde konuştu. Bu durum son derece önemli soruları gündeme getirmektedir: Bunun gerektirdikleri nelerdir ve bu tartışma neden sürekli olarak alevlendiriliyor?
Geçmişte, Hollanda’da entegrasyon, dil öğrenmek ve Hollanda toplumunu tanımak olarak kabul edilirdi. Bugün, üçüncü veya dördüncü nesilden birçok Müslüman Hollandaca konuşabiliyor ve geleneklerine aşinadır. Yine de entegrasyon, siyaset arenasında bir sorun olarak yerini korumaktadır. Bu durum, esas ilginin geleneksel entegrasyon kavramlarının ötesine geçtiğini gösteriyor. Örneğin ifade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü gibi sözde Hollanda değerleri, çoğunlukla demokratik toplumun temel direkleri olarak lanse edilmektedir. Ancak pratikte, bu değerler seçici bir şekilde uygulanmakta olup özellikle Müslümanlar olmak üzere herkese eşit şekilde uygulanmamaktadır. İfade özgürlüğü, Kur’an-ı Kerim’in yakılması veya Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaret içerikli karikatürler gibi İslam’a kasıtlı zarar veren eylemleri meşrulaştırmak için bir kalkan olarak kullanılmakta, buna karşın Müslümanların her türlü eleştirisi veya direnci hoşgörüsüzlük olarak değerlendirilmektedir. Benzer bir şekilde, inanç özgürlüğü de İslam’a aykırı uygulamaları desteklemek gibi seküler normlara uymak için Müslümanların inançlarından feragat etmeye zorlanmaları durumunda anlamını yitirmektedir. Bu sözde özgürlükler, test edildiklerinde içi boş oldukları görülür, inancına bağlı kalanları korumak yerine dışlamak için bir araç olarak kullanılmaktadır.
Dini ve kültürel değerlerinden feragat etmeleri yönünde Müslümanlara uygulanan baskılar gün geçtikçe artmaktadır. Müslümanlar, yalnızca İslami kimliklerinden vazgeçmeleri için değil, aynı zamanda duygularını, fikirlerini ve değer verdikleri şeyleri yeniden biçimlendirmeleri için de baskıya maruz kalmaktadırlar. Bu tür baskılar, Hollanda pasaportlarının iptali, zorla sınır dışı edilmeleri, İslami kurumların, özellikle camiler ve Kur’an kurslarının daha sıkı denetlenmesi konularında yaşanan tartışmalarda açıkça görülmektedir. Başbakan Dick Schauf ve hükümeti de dahil olmak üzere politikacıların bu kurumların daha sıkı denetlenmesi konusunu açıkça desteklemeleri, Müslüman topluluğa duyulan güvensizlik hissini iyice pekiştirmiş ve dışlanma algısını güçlendirmiştir.
Dolayısıyla görünüşe göre “entegrasyon” kavramının modası geçmiştir. Asıl istenen şey, İslami değer ve normlardan vazgeçilerek seküler ideolojiye uyum sağlanmasıdır. Kültürel asimilasyonun ötesinde Müslüman gençler ve genel olarak tüm Müslümanlar, cani Yahudi varlığını bir devlet olarak tanımaları yönünde siyasi baskılara maruz kalıyorlar; Bu Yahudi devleti, Müslümanların kanı üzerine inşa edilmiş ve Filistin halkının zorla göç ettirilmesiyle var olmuştur. Müslümanlar açısından, böylesi bir devleti tanımak hayal bile edilemez. Bu katil varlığı eleştirmek ve varlığına karşı çıkmak, giderek daha fazla antisemitizm olarak tanımlanmakta, siyasi muhalefetin susturulmasına fiilen yol açmaktadır. Bu durum, ifade özgürlüğü kavramının etrafında dönen ikiyüzlülüğün bir başka göstergesidir; ifade özgürlüğü, evrensel bir hak olarak savunulsa da, siyasi anlatılara meydan okuduğunda kabul edilmemektedir.
Biz Müslüman bir topluluk olarak, asimilasyon politikalarına karşı farkındalık oluşturmak ve etkili, yapıcı karşı argümanlar geliştirmek için kolektif bir şekilde çalışmalıyız. Müslüman gençlerin eğitimine ve manevi gelişimine öncelik vermeliyiz, dış baskılara rağmen İslami inançları üzerinde sabit kalabilmeleri için gerekli bilgi ve dayanıklılığı kazanmalarını sağlamalıyız. Aileler ve topluluk liderleri, İslami inanç, kimlik, hukuk ve tarihle gurur duyma duygusunu aktif bir şekilde beslemeli ve değerlerine ve uygulamalarına olan güvenlerini güçlendirmelidirler. Müslüman gençlerde İslam’ın insanlığın sorunlarına çözümler getirdiği inancını güçlendirmek için de çaba göstermelidirler. Bu şekilde, gelecek neslin İslam’la olan bağlılıklarını koruyabilir ve sağlam, güçlü ve birleşik bir Müslüman topluluğu inşa edebilirler. Müslümanlar, İslami ilkelere sadık kalarak ve asimilasyon baskılarına karşı durarak, eşsiz kimliklerini muhafaza edebilir ve bunu gelecek nesillerine miras bırakabilirler. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ * أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاءً بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ“Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.” [Ahkaf 13-14]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Ofisi Kadın Kolları |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi el-Mezra’a, P.K. 5010-14, Kolombiya Merkezi B Blok Kat:2, Beyrut/Lübnan Telefon: TEL: 0096 113 07 59 4 / GSM: 0096 171 72 40 43 www.hizb-ut-tahrir.info |
E-Mail: media [@] hizb-ut-tahrir.info |