Kopenhag’da 14 Nisan 2019 Pazar günü barikatların yakılmasının ve polisle yaşanan çatışmanın ardından isyanlar patlak verdi. Bunun üzerine polis, açıkça güvenlik riskine rağmen İslam’a ve Müslümanlara yönelik devlet destekli saldırıları ve ihlalleri Blågårds Plads’a taşımayı yeğledi. Bu endişe verici sorumsuzluk nedeniyle yetkililer, yanlış da olsa öngörülebilir sorunların önemli bir bölümünün sorumluluğunu taşıyorlar.

Haftadan haftaya Danimarka devleti, özgürlük adına Kuran’a hakaret ve yakılmasını kolaylaştırma ve koruma konusunda ısrar ediyor. Geçtiğimiz yıl ve Pazar günkü etkinliklere kadar İslam’a ve Müslümanlara yönelik bu nefret dolu saldırılara devlet güvencesi sağlanması Danimarka toplumuna 24 milyon DKK’ya mal oldu. Politikacılar yasal ve politik açıdan bu saldırılara kapı araladılar.

Norveç’teki Brevik, Yeni Zelanda’daki terörist ve rastgele bir Müslüman kadına saldıran korkak saldırganlar, 18 yıllık İslam karşıtı politikaların ve medya söyleminin sefil çocuklarıdır. Medyada sürekli suçlular “İslam eleştirmeni” olarak tanımlanıyor, eylemleri meşrulaştırılıyor, düşük kültürün savunuculuğu yapılıyor. Hakaretler, İslam ile ilgili olduğu sürece “din eleştirisi” olarak görülüyor. 2005’teki Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem karikatürlerine politik destek sağlamasından bu yana Danimarka devleti, mevcut hükümetteki bakanlar dâhil en edepsiz insanların İslam’a ve Müslümanlara karşı öfke patlamalarının bekçiliğini yapıyorlar.

Bu nedenle İslam’a duyulan nefretin, toplumdaki gerilimin ve kutuplaşmanın sorumlusu, hükümet, politikacılar ve medyadır. Başbakan’ın Twitter’daki ikiyüzlü açıklamasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur, zira “Danimarka’da belirli gruplara yönelik hakaretlerin” öncüleri başbakan, hükümet ve meclistir.

Bir kez daha bu ikiyüzlülüğe dikkat çekiyoruz: Tibet göstericilerinin koşulsuz ifade özgürlükleri ve güvenlik garantileri nerede? Meclis peçeyi yasakladığında özgürlük neredeydi? Çifte standartlar absürt seviyesindedir. İfade özgürlüğünden dem vuran aynı politikacılar, İslam’a ve Müslümanlara hakaret söz konusu olduğunda, imamları susturmak ve ülkedeki Müslümanları baskılamak için özgürlüğü hiçe saydılar, kısıtladılar.

Bu ülkede Kur’an’ın yakılmasına koruma sağlamak ve bekçiliğini yapmak şaşırtıcı olmamalıdır. Çünkü siyasal ana akım, tamamen İslam düşmanıdır ve son yirmi yıldır Müslümanlara karşı kuşku ve nefret iklimi yaratmıştır. Hizb-ut Tahrir / İskandinavya olarak biz, Batının bu sahte ifade özgürlüğünü reddediyoruz. Kuşkusuz o politik bir silahtır. Bir yandan Müslümanlara karşı devlet destekli psikolojik şiddet için kullanılırken, öte yandan İslami kavramları kriminalize etmek için eğip bükülmekte ve kısıtlanmaktadır. Ayrıca toplumda gereksiz gerilimler yaratan, çatışmayı, bölünmeyi ve kutuplaşmayı teşvik eden tehlikeli bu siyasi süreci kınıyoruz.

Müslümanlara yönelik suiistimallerin kolaylaştırılmasından, toplumu ve kamusal tartışmayı karakterize eden iltihaplı iklimden Danimarka hükümeti ve yetkilileri sorumlu tutuyoruz. Müslümanları Danimarka siyasetçilerinden, İslam karşıtı politikalarından ve temsil ettikleri özgürlük kültüründen uzak durmaya, yarattıkları nefret ve güvensizlikten, ayrıca toplumda açtıkları derin uçurumlardan sorumlu tutmaya çağırıyoruz.