Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Büyükelçi Hüsam Zeki, Yahudi varlığı güçlerinin en son Nablus’ta işledikleri suçlar ışığında Perşembe günü Arap Birliği’nin daimi delegeler düzeyinde yapılan olağanüstü oturumunda Filistin halkına uluslararası koruma sağlama talebinin kabul edildiğini vurguladı. Toplantıda Yahudilerin Nablus’a yönelik saldırılarının ele alındığına ve tanınmış uluslararası mekanizmalar ile çalışılması konusunun tartışıldığına dikkat çekti.

Yahudilerin işlediği her suç, Filistin Yönetimi ve Müslümanların ihmalkâr yöneticilerinin alnına vurulmuş kara bir lekedir. Filistin halkını yüzüstü bırakmakla, ordularını kışlalara hapsetmekle ve yardım etmelerini engellemekle yetinmeyen bu hain yöneticiler, “uluslararası koruma” adı altında çok uluslu bir işgal talebinde bulundular! Müslüman orduları Filistin halkını koruyamayacak kadar çaresiz mi de sömürgeci yabancılardan koruma talep ediliyor? Ürdün ve Mısır ordusu, kardeşleri mazlum Filistin halkına arka çıkamaz mı? Niyetleri samimi olup kararlılık gösterirler ve Allah’a tevekkül ederlerse, birkaç saat içinde tüm mübarek toprağı kurtarabilirler. Yahudi varlığının, hafif silahlı bir grup kahraman karşısında dize gelen kırılgan bir varlık olduğu kanıtlanmadı mı? Hal böyleyken kahramanlar ordusuna nasıl karşı koyabilir? Uluslararası güçler, işgal güçleri değil mi? Tüm dünya, Bosna Hersek ve diğer yerlerde işledikleri suçlara tanıklık etmedi mi? Mümin aynı delikten iki kez sokulur mu? Yoksa ihanet, ihanet sahibinin karakteristik özelliği mi?

Üstelik bu kişilerin övdükleri uluslararası kararlar, uluslararası kurumlar ve uluslararası mekanizmalar, sömürgecilerin irade ve planlarını uygulayan sömürgeci araçlardır. Bu kurumlar, kararlarıyla Yahudilerin Filistin işgalini meşrulaştırmadılar mı? Filistin halkının kemikleri üzerine kurulu Yahudi varlığını tanımadılar mı? Yoksa Arap Birliği, siyasi saçmalıklarını ve komikliklerini pazarlamanın çabası içerisinde mi? Arap Birliği ve rejimler, ihanetlerinin Filistin halkını ve tüm Müslümanları oyuna getirdiğini hiç düşünmedi mi? Ne kadar kötü hüküm veriyorlar!

Filistin halkı, bu kimselerin nasıl da ihanet ve komplo için bir araya geldiğini görüyor. Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İsra’sını özgürleştirmek için ordularını nasıl seferber etmedikleri konusunda görüş birliği ettiklerini de görüyor. Çünkü biliyorlar ki Filistin’in kurtuluşu bir onurdur, hainler bu onura asla erişemez. Ateş hattındaki Filistin halkı, Müslüman ordularındaki kardeşlerini, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in taraftarlarını, Halid ve Selahaddin’in torunlarını dört gözle bekliyorlar. Hemen seferber olarak yardım çağıranların çığlıklarına, kuşatılanların feryatlarına, yaslıların iniltilerine, dulların ve mağdur çocukların feryadı figanlarına cevap vermelidirler. Müslüman kahramanlar yeniden Hıttın’e girmelerini, Müslümanlar ve Ömer El-Faruk’un ilk kez Mescidi Aksa’ya girdikleri gibi Mescidi Aksa’ya girmelerini, Yahudilerin yücelttiklerini tamamen yok etmelerini ve Mescid-i Aksa’nın avlusunda tekbirler getirmelerini sabırsızlıkla bekliyorlar. Ey Müslüman orduları! Sizi yöneticilerin ihanetini reddetmeye, entrikalarına boyun eğmemeye, dünyada izzet, ahirette kurtuluşa çağırıyoruz. İcabet edecek misiniz? Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا مَا لَكُمْ إِذَا قِيلَ لَكُمُ انْفِرُوا فِي سَبِيلِ اللَّهِ اثَّاقَلْتُمْ إِلَى الْأَرْضِ أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَاةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ فَمَا مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ * إِلَّا تَنْفِرُوا يُعَذِّبْكُمْ عَذَاباً أَلِيماً وَيَسْتَبْدِلْ قَوْماً غَيْرَكُمْ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيْئاً وَاللَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ  “Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O’na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” ^{[Tevbe 38-39]}