Türkiye kıyılarına vuran üç ve beş yaşlarındaki Aylan ve Galip bebeğin cansız bedeninin görüntüleri basın organlarında yayınlamasının ardından Avrupa ülkelerinde tehlike çanları çalmaya başladı. Bu görüntüler, Avrupa Komisyonu’nun mülteci krizi ile ilgili tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Sanki bu içler acısı vaka, mültecilerin Akdeniz’de yaşadıkları ilk vaka imiş gibi mülteciler dosyası, raftan indirilerek yeniden gündeme alındı. Özellikle komşu ülkeler, mültecilerin yüzüne kapılarını kapatınca, tehlikelerle dolu bir yolculuk esnasında yüzlerce insan hayatını kaybetmiştir. Kaybolan onlarca tekne ve engin denizlerde göçmenlerin yaşadığı korkunç hikâyeler, gazetelerin baş sayfalarını işgal etmektedir. Avrupa ve onun kandırmaca hak ve özgürlüklerine aldanan kadın ve çocukların toplu mezarlarını da unutmayalım. Ama ne yazık ki deniz dalgalarının derinliklerinde boğulan Aylan bebeğin olayı, bu söylemlerin sahtekâr ve yalanını ortaya çıkarmıştır.

Batı ve onun avaneleri, istedikleri zaman ve belli siyasi amaçlar için kamuoyunu oyalayarak, olağanüstü toplanmalarının nedeninin insanlık için olduğunu iddia edebiliyorlar. Bu göçmen akışının başlıca nedeni olan bu liderlerdeki insanlık duygusu nerede? Suriye’deki zalim Baas rejimini destekleyen ve çıkarlarını gerçekleştirmek için onun ömrünü uzatan bunlar değil midir? Söz konusu destek, yaklaşık beş milyon insanı evinden yurdundan etmiştir. Çoğunluğu da düzensiz göçe maruz kalmıştır. Yine Irak, Yemen ve Libya savaşı nedeniyle göç edenler de olmuştur. Güvensizlik ve birçok İslam ülkesinde üretilen ekonomik kriz, etnik ve mezhep çatışmaları, göçmenlerin güvenlik ve haysiyetlerine mal olmuştur. Ülke onlara dar gelmiş, güvenlik umuduyla yollara düşmüşlerdir. İşte ölüm onları engin denizlerde yakalamıştır. Müslüman ülkelerin yöneticileri, kutsal Şam topraklarında akan ilk kanla birlikte ve Macar polisi tarafından aşağılanan ve yerde sürüklenen bir kadının görüntüsü kendilerine ulaştığında ve göçmenlerin, hayvan kafesine benzer yerlere yerleştirildiklerini, pek çoğunun açık havada uyumak, günlük geçimini sağlamak için tasarruflarını harcamak zorunda kaldıklarını duyduklarında derhal harekete geçmeleri gerekmez miydi…? Neden bu yöneticiler, birleştirmek ve bütünleştirmek amacıyla ülkelerinin sanal sınırlarını açmadılar? İslam ümmetinin güvenlik ve istikrarı ile oynayanları hesaba çekmediler? Ama heyhat, sadece hayat emaresi taşıyanlar bu çağrıya yanıt verebilirler. Kaldı ki bunlarda hayat emaresi yok. Aksine yaşayan ölülerdir.

Şimdiye kadar ey Müslümanlar, bu masum çocuğun boğulduğu basına yansımadan önce, Suriyeli göçmenler hakkında yazılanları hiç duymadınız mı? Suriye insan hakları örgütü tarafından geçtiğimiz Mayıs ayının sonlarına doğru yayımlanan en son raporda, düzensiz göç sırasında boğulan Suriyelilerin en göze çarpan ölüm vakalarına değinildi. Raporda, 2011 yılının sonlarından itibaren en az 2150 [%75 çocuk ve kadın] kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. Yarın din günü sahibinin huzuruna çıktığınızda, onları yardımsız bırakarak kaderlerine terk etmenizi nasıl açıklayacaksınız?

Hizb-ut Tahrir Merkez Medya Bürosu Kadın Kolları olarak biz, bir kez daha teyit eder ve yineliyoruz ki, göçmenlerin, daha doğrusu tüm insanlığın sorunları için gerçek çözüm, insanların nefislerinde huzur, güvenlik ve istikrar oluşturan adaletli bir sistemidir. Hiç kuşkusuz bu da Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafettir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Rasûlü’ne icabet edin. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” ^{[Enfal 24]}