11. genel seçim sonuçları, Pakistan’da asla değişimin olmayacağını ya da demokrasi yoluyla yeni Pakistan kurulamayacağını gösterdi. Eyaletlerde seçimleri kazananlar, yolsuzluk çukuruna batmış kişilerdir. Merkezde ise seçimleri kazananlar, yolsuzluğu bitirmek isteyenlerdir. Ancak safları, yolsuzluk yapanlarla doludur, çünkü demokraside sadece yolsuzluk yapanlar “seçilebilir”. Durum içler acısıdır. Yolsuzluk yapanlar, seçimlerden zaferle çıkmak, kampanyada harcadıkları paraları tekrar geri almak için on milyonlarca Rupi harcadılar. Ayrıca 11. genel seçimler, şimdiye kadar yapılan önceki genel seçimlerin teyidi durumundadır. Pakistan’da seçimlerin kazananı kim olursa olsun insanlar kaybedecek, sömürgecilik kazanacaktır. Önceki her seçimde olduğu gibi sömürgeci kurum IMF, bütçenin çerçevesini belirleyecek, Pakistan’ın muazzam kaynakları üzerinde halkın hakkı inkâr edilecek ve halk yoksulluğa boğulacaktır. Önceki her seçimde olduğu gibi Pentagon ve CENTCOM, Pakistan’ın askeri polisini belirleyecek, silahlı kuvvetlerimiz Afganistan, Hindistan ve Çin’de ABD dış politikasına hizmet etmeye devam edecektir. Önceki her seçimlerde olduğu gibi USAID ve UNESCO, ülkemizin müfredatını belirlemeye ve İslam’a bağlılığımızı baltalamaya devam edecektir. Demokraside seçimleri kazananlar, dizginleri Amerika’nın elinde olan at üzerindeki bir jokeydir.

11. genel seçimler sona erdi, ancak Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, Nübüvvet metodu üzere Hilafetin yeniden kurulması için başlattığı kampanyayı sürdürecektir. Demokrasi, hepimizi defalarca hayal kırıklığına uğrattı ve dümene geçen sözüm ona yeni liderliğe rağmen yine hayal kırıklığına uğratacaktır. Allah’ın indirdiği ile yönetimi yeniden kurmanın ve etkin bir şekilde Hizb-ut Tahrir ile çalışmanın zamanı gelmiştir. Hizb-ut Tahrir, İslami yönetime tamamen hazırdır. Ayrıntılı Hilafet anayasasına sahiptir. Hizbin bünyesinde Fas’tan Endonezya’ya kadar liderlik edebilecek uyanık ve eğitimli erkek ve kadınlar var. Hilafet için çalışmak hepimizin görevidir, çünkü İslami yönetim bir seçenek değil, Allah’ın bir farzıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّـهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ ۗ وَمَن يَعْصِ اللَّـهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا “Allah ve Rasûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mümin erkek ve hiçbir mümin kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.”^{[Ahzab 36]}