Hizb-ut Tahrir / Pakistan Vilayeti, güç ve kuvvet ehlini, özellikle de nükleer silah programından sorumlu olanları, 18 Mayıs’ta İslamabad’da sona eren Pakistan-ABD Güvenlik, Stratejik İstikrar ve (SSS ve NP) Silahların Yayılmasını Önleme Çalışma Grubu 8. tur görüşmelerini reddetmeye davet ediyor. Hizb-ut Tahrir, ABD ile yapılan böyle bir diyalogdan çekilmeye, düşman ve harbi devlet endeksli kusurlu politikaya son vermeye, savunma gereksinimlerimizi karşılayan öncü bir devlet olmaya çağırıyor. Pakistan nükleer programı, kendi gücümüzü kullanarak kendimizi savunma olanağı sunuyor. Washington’un denetimine açılarak bu programın gizliliği ihlal edilmemelidir. ABD, F-16 savaş uçaklarını, Afganistan’da Amerikan işgal güçlerine köstek bağı olan Hakkani örgütüne daha fazla operasyon koşuluyla teslim etmiştir. Şimdi de Washington, Amerika’nın bölgesel kankası Hindistan’ın bölgesel hâkimiyeti önünde duran önemli bir faktör olan Pakistan’ın nükleer silah programını azaltmak istiyor.

Pakistan’ın nükleer programı, tamamen yerli üretimidir. ABD desteğinden bağımsızdır. Dolayısıyla Pakistan, ümmetin çıkarlarını gözetmek için ABD desteği olmadan bu programı daha da geliştirmeye devam etmelidir.

ABD, SSS ve NP Çalışma Grubu aracılılığıyla Pakistan’ın nükleer politikasını bölgede kendi stratejik çıkarları doğrultusunda zayıflatmak istiyor. ABD ve Pakistanlı heyetler, yıllık bir araya geliyorlar. Bu stratejik diyalog yoluyla ABD, Pakistan nükleer silahının Amerika ve Hindistan’ın bölgesel çıkarlarına yarattığı tehlikeyi azaltmak istiyor. ABD, genel olarak silahlı kuvvetlerini, özel olarak da Stratejik Planlama Bölümünü [SPD] Hindistan merkezli yaklaşımını terk etmeye ikna etmek için çalışıyor. Hindistan, Pakistan sınırına büyük askeri yığınak yaparken, ABD ve diğer Batılı güçler Hindistan’a silah satarken, Pakistan’ın nükleer caydırıcılığı ve müthiş savunma kapasitesi kırpılıyor. ABD, bir yandan Hindistan’ı silahlandırırken, öbür yandan Pakistan’ın Doğu komşusu Hindistan’ın kışkırtıcı düşmanlığına karşı sınırlı misilleme yapması için bu programı denetim altına almak istiyor. Oysa Pakistan, ABD gibi harbi devletlerin tehditleri yanı sıra ezeli düşmanı Hindistan’dan kendisini korumak ve nükleer caydırıcılık elde etmek için yoğun gayret sarf etmiştir.

Her neyse ABD, Pakistan’ın meydan okumasına karşın Hindistan’ın güvenliğini korumayı taahhüt ediyor. Bu tür diyaloglar, Pakistan’ın nükleer yeteneklerini sabote etmenin araçlarıdır. Kaldı ki bu sabotaj, ABD planının bir parçasıdır. ABD, Hindistan hegemonyası altında bölgesel bir blok oluşturuyor ki bu blok, bölgede Çin ve Nübüvvet metodu üzere Hilafetin doğuşu karşısında dursun.

Rahil-Navaz rejimi, bölgede Hint askeri yığınağını körükleyen ve ümmetin en azılı düşmanı olan ABD ile böyle hassas bir konuda nasıl diyalog yapabilir? Rejim, Pakistan’ın Hindistan hakkındaki açık endişelerini küçümseyici bir tavır sergileyen ABD ile görüşmelere nasıl devam edebilir? Rejim, eğer Hindistan askerleri bu sefer soğuk askeri doktrin aracılığıyla bir gün İslamabad’a girseler veya yeniden Pakistan’ı parçalamak isteseler ABD’nin umurunda olacağını mı düşünüyor? Batı destekli onlarca yıldır süren Hint düşmanlığı, Amerika ile ittifakın yıkıcı bir delilik olduğunu göstermek için yeterli değil mi?

Ayrıca FATA aşiret bölgelerinde ve şimdi de Pencap ve Karaçi dâhil olmak üzere tüm ülkede Batı cephesine ortak ederek ABD’nin Pakistan’ın konvansiyonel gücünü zayıflatmak istediğine tanık oluyoruz. Bu zafiyet, bölgede Amerika’nın ayak takımı Hindistan ile mücadele kapasitemizi baltalar. Hindistan, sınırımızda askeri tatbikat yürütüyor ve Pakistan’a karşı yüksek teknolojiyle donanımlı askeri yığınak yapıyor. ABD, diyalog yoluyla şu an Hindistan’ı tehdit eden ve gelecekte de Pakistan ile konvansiyonel savaş başlatmasını engelleyen Pakistan’ın nükleer pozisyonunu yok etmeye çalışıyor.  Şu an Pakistan, bu yıl test edilen son derece yetenekli uzun menzilli Şahin 3 füzelerini geliştirmek için çabalıyor.

Tüm bunlar yeterli değilmiş gibi bir de Rahil-Navaz rejimi, Nükleer Tedarikçiler Grubu (NSG) üyeliğini desteklemesi için ABD’ye yalvararak Pakistan’ı küçük düşürüyor. NSG, yüksek profilli nükleer teknoloji kartelidir. NSG’ye üyelik, hassas nükleer arena içinde ülkelere teknoloji transferi ayrıcalığı tanıyor. Sözde ABD müttefikliği, bu grupta yer alan Hindistan’ın üyeliğini açıkça desteklemektir. Hâlbuki Hindistan, Pakistan’ın gruba üyeliğini veto ediyor! Eğer biz NSG’ye üye olursak, o zaman ABD’ye bağımlılık, programı doğrudan ABD’nin gözetimi altına verecek. Şu an ise böyle değildir.

Nübüvvet metodu üzere Hilafet, yerli sivil ve askeri nükleer projeleri, araştırma ve geliştirmeyi güvence altına alacak, üyelik için küresel nükleer mafyaya yalvarmayacaktır. Üyelik açıkça ulusal güvenlik için tehlike teşkil etmektedir. Dolayısıyla mevcut İslam dünyasını güçlü tek bir devlet altında birleştirmek için çalışmak gerekir. Hilafet, Allah’ın kelimesini üstün kılmak için çalışacak, ümmete zarar verilmesini önlemek için Hindu müşrikler ve Batı Haçlıları gibi harbi devletlere karşı fiili savaş pozisyonuna geçecektir. 

مَا يَوَدُّ الَّذِينَ كَفَرُوا مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ وَلاَ الْمُشْرِكِينَ أَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَاللَّهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ  “(Ey müminler!) Ehl-i Kitaptan kâfirler ve putperestler de Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” ^{[Bakara 105]}