Bismillahirrahmanirrahim, Hamd Allah’a mahsustur. O’ndan yardım dileriz, O’ndan af talep ederiz, nefsimizin şerlerinden, amellerimizin kötülerinden O’na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Allah kimi de saptırmışsa, onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna da şehadet ederim...

İslam dinine iman etmeleri ve her hükmünde Allah’a itaat etmeleri nedeniyle müminleri cezaya çarptırma zamanı gelmiştir. Devam eden yargılama, bizi ve Hizb-ut Tahrir’i değil, Allah’ın dini İslam’ı yargıladıklarını kanıtlıyor.

Bu göstermelik dava, bizi dini ve politik görüşlerimizden ötürü değil, belirli suçlardan dolayı yargıladıkları izlenimini veriyor. Duruşma ayrıca bir kısmı hariç Rusya’da İslam’ın yasak olduğunu kanıtladı, hatta bu kısım bile egemen rejimi korkutuyor.

14 Şubat 2003 tarihinde Hizb-ut Tahrir’in terör örgütü olduğuna karar veren Rusya Yüksek Mahkemesi’nin bu kararı nedeniyle şuan bizim suçlu olduğumuzu söylüyorlar. Şimdiyse bir suç işleyip işlemediğimizi araştırma gereği bile duyulmuyor. Hizb-ut Tahrir üyesi olduğumuzu kabul etmemiz yeterli görülüyor. Tuhaf, parti üyelerinin topluma tehlike teşkil ettiklerine ilişkin hiçbir kanıt ortaya konulmadan partinin yasaklandığı söylendi. Parti üyeliğini kabul etmemiz yeterli görüldü ve bu nedenle üyelik suç oldu.

Şüphesiz Hizb-ut Tahrir üyelerinin kovuşturulması, suçları soruşturmaktan ziyade siyasi bir eylemdir. Dolayısıyla biz, zorba Stalinist döneminde olduğu gibi belirli suçlardan ötürü değil görüşlerimiz nedeniyle yargılanıyoruz. Bugün yaşadıklarımız o gün yaşadıklarımızdan pek farklı değil. O gün insanlar, dini inançları ve düşünceleri nedeniyle Sovyetler Birliği Anayasası’nın 58. Maddesi uyarınca 10 ila 15 yıl arasında değişen sürelerde gözaltı kamplarına gönderiliyordu. Şimdilerde olduğu gibi birçoğunun mahkûmiyeti uzatıldı, serbest bırakılmadılar. Bugün Hizb-ut Tahrir’e üye olmanın cezası 24 yıla çıkarıldı. Bugün ile Stalinist terörizm arasındaki fark nedir? Bugün askeri mahkemelerde yargılanıyoruz ve bunlar, o dönem tutuklama kamplarında suçluların yargılandığı gizli davalarla aynıdır. Bu, bir kez daha yürütülen savaşın İslam’a karşı olduğunu göstermektedir.

Bizi buraya atanlar, bunun yasalara aykırı olduğunun farkındalar, neyle suçladıklarını ve bu gibi durumlarda kullanılan yöntemleri biliyorlar. Rusya Federasyonu’nun yasalarına uymuyorlar. Entelektüel muhalifler ile mücadele etme ve cezalarını uzatma emri var. Yöneticilerinin emirlerini yerine getiriyorlar. Yöneticiye hizmet ediyorlar, yasayı uygulamıyorlar. Gerçeği söylemiyorlar. Hâlbuki gerçeği söylemek sadece konum ve mali gelirlerini etkileyecektir.

Bizi buraya atanlar, paraya tapıyorlar. Oğullarımız, eşlerimiz ve annelerimizin gözyaşları pahasına terfi basamaklarını tırmanıyorlar. Evet, bu insanlar üzerindeki yük ağırdır. Burada olmamızı sağlayan herkes, gerçeği söyleyemez, çünkü özgür değil... Biz bu parmaklıkların ardında özgürüz, bu yüzden biz açıkça hak sözü söylüyoruz, söylemeye de devam ediyoruz. Hak sözü söylemek, yüce Rabbimizin emridir.

Bizi yaratan ve dosdoğru yola hidayet eden yüce Allah’a hamdolsun. Allah’a ve ölümden sonraki sonsuz hayata, cennete, cehenneme iman ettim. Ve her insanın yeniden dirileceğine ve Kıyamet Günü eylemlerinden ötürü hesaba çekileceğine iman ediyorum. Bana göre hayatın anlamı Allah’ın rızasına nail olmaktır. Ben, emir ve yasaklarında Allah’a itaat edildiğinde buna ulaşılacağına inanıyorum. Kuşkusuz bu, her iki yurtta da güvenlik ve mutluluğun teminatıdır.

Allah’ın hükümleri, kâfirler dâhil herkes içindir, onlar, adil hükümlerdir. Bunun kanıtı, tarihsel gerçeklerdir. Haçlılar Doğu Hristiyanların desteğini beklerken, Hristiyanlar, Haçlılara karşı Müslümanlarla yan yana İslam Devletini savunmuşlardır. İslam Devletinin tebaası Hristiyanlar, Hilafet Devletinin adaletini ve onun, toplumun çıkarlarını güvence altına alan, haklarını koruyan ilahi yasalara dayandığını fark etmişlerdir. Haçlılar ise ölüm ve yıkım için gelmişlerdi... Hilafetin tarihinde benzer örnekler oldukça fazladır.

Günümüzde Hilafet ile dünyayı korkutuyorlar, ama Hilafetin kötü olduğuna karar veren kim? Kim Yaratan’dan daha zekidir? İyi ve kötüyü belirleyen kim? Laiklik, kapitalizm ve feodalizmin iyi olduğuna karar veren kim? Hilafet, yüzyıllardır terörizm, nükleer ve kimyasal silahları gibi bir olguyu bilmiyordu. Bugün gördüğümüz kederi görmedi. Bütün bunlar İslam Devletinin yıkılmasından ve laikliğin iktidara gelişinden sonra ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar, insanın Yaratan’dan daha akıllı ve ona ihtiyacı olmadığına karar verilmesinin bir sonucudur.

Gerçek şu ki, İslam bir tehlike değil, aksine İslam’ın yokluğu bir tehlikedir. Zira İslam, adalettir ve insanlık için rahmettir. Hilafet Devleti, dünyanın her tarafına adaleti ve rahmeti yayacaktır.

Hilafet Devleti düşüncesine ve şeri hükümlere yapılan saldırılar ve karalamalar, bugün hiçbir fayda sağlamaz. Bu karalamalar, Müslümanlar için zulümdür. İslam Devleti, mücrim kapitalist dünyanın kapılarına vuruyor ve uykularını kaçırıyor. Evet, Raşidi Hilafetin zamanının geldiği açıktır ve şüphesiz yakında kurulacaktır düşmanlar aksini düşünse de. İslami Hilafet, önünde duran engellere ve güçlüklere rağmen kurulacaktır ve dünya, İslam’ın nuruyla aydınlanacaktır. Bunun kötü olduğuna karar veren kim? Müslüman olarak neden bunu arzu etme hakkım yok? Beni bundan kim alıkoyacak?

Ben Müslümanlar, gayrimüslimler, toplum ve her birey için iyilik istiyorum. İslam’a çağrım, cennete giden yolu bulması için ölüme giden kişiye yardım etmem olarak özetlenebilir. İslam’a ve İslami yaşam tarzına çağrı, insanlara taşımamız gereken Rabbimizin bir farzıdır. Kimse beni bundan alıkoyamaz, kimse beni sert hapis cezaları ile korkutamaz, bunu terk etmemi sağlayamaz.

Günümüzde rejim, hiçbir kanıt ve delil olmadan bize suçlu ve terörist yaftası vurarak yalan söylüyor. İşkence ve sert yargı davalarını bize karşı kullanıyor. Rejimin amacı dini ve siyasi görüşlerimizi terk etmemizi sağlamaktır. Bizi buraya atan ve bu davada onlarla işbirliği yapan kişiler asıl suçlulardır.

Allah’a ve dinine karşı savaş ilan edenler bize “İnandıklarınızı terk edin. Onlar, bu kötü durumunuzun, geleceğinizin mahvedilmesinin, karanlık hapishanelere düşmenizin ve yeryüzündeki kaçışınızın nedenidir.”diyorlar. Biz de diyoruz ki: “Allah dilediğini izzetlendirir, dilediğini de zillete düşürür. Pişman olacaksınız. Bu yolda sabır ve sebat edeceğiz. Bize göre hayatın anlamı bu.”

Biz, İslam çağrısı yolunda yürüdüğümüzde zorluklar ve sınavlarla karşı karşıya kalacağımızı biliyoruz. Allah’a olan itaatimiz ve O’nun hükümlerine göre yaşama arzumuz nedeniyle sınava tutulmamız yeterlidir.

Suçumu kabul etmiyorum. İnancım yüzünden beni terörizmle suçlayanlar asıl suçlulardır. Allah’ın dini İslam’ı yargılamaya cesaret edenler asıl suçlulardır. Ben uzun zaman önce yolumu seçtim, suçlananlar da yollarını seçtiler ve bunun suç olmadığını biliyorlar. Herkes bu hayatta bir yol seçer. Soruşturmadan başlamak üzere belki de bu davayla bir ilişkisi olan herkes, kararının acılığını bu dünyada hissedecektir. İnsanın yaptığı her haksızlık ahirette onun için gözlerin görmediği bir zulümat olacaktır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ“O gün Allah, onlara kesinleşmiş cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın apaçık bir gerçek olduğunu bileceklerdir.”^{[Nur 25]}

Sonuç olarak İslam’ın emin bekçisi olacağıma, ona sadık kalacağıma, söylem ve eylemde Hizb-ut Tahrir’in görüşlerini, düşüncelerini ve mefhumlarını benimseyeceğime, partinin liderliğine güveneceğime görüşlerime aykırı olsa da emirlerini uygulayacağıma, partide olduğum sürece hedefini gerçekleştirmek için elimden gelen çabayı göstereceğime Allah’a yemin ediyorum. Kuşkusuz Allah, söylediklerime şahittir.