3 Ekim 2020 Cumartesi günü Güney Sudan devletçiğinin başkenti Cuba’da düzenlenen törende, geçiş hükümeti ile silahlı hareketler arasında sözde barış anlaşması imzalandı. “Hükümet liderleri, devrimci cephe ile imzalanan barış anlaşmasına tamamen sadık kalacaklarına dair söz verdiler.” ^{[2020.10.03 Sudan Tribune]} Anlaşma kitapçığını sallayan tarafların tören sahnesine daha önce Mishakos, Nifaşa, Abuja ve Doha’da da tanık olduk. Bu anlaşmalar artık ülke halkı için sefalet ve geçim darlığına neden oluyor. Çünkü anlaşmalar, çıkarlarını korumak ve gündemini uygulamak isteyen sömürgeci direktifleri doğrultusunda imzalanıyor. Sonra vekiller, sözde iktidar ve zenginlik paylaşımı ganimetinde farklılaşıyorlar.

Nihai barış anlaşmasının öğeleri, büyük bir ihanettir, Sudan halkının barış ve güvenliği için bir tehdittir, ülkeyi parçalıyor, zenginliğini yağmalıyor, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın Şeriatını dışlıyor. El Halo ve Hamduk, 03 Eylül 2020’de dinin siyaset ve yönetimden dışlanması konusunda fikir birliğine vardı. Dünya Gıda Programı Direktörü David Beasley’in katılımıyla Addis Ababa’da imzalanan İlkeler Bildirgesi’ne göre “Sudan’da demokratik bir devlet kurulmalıdır. Sudan’ın demokratik bir ülke haline gelmesi için anayasa “din ve devlet işlerinin ayrı olması” ilkesine dayanmalıdır.” Devrimci Cephe lideri Hadi İdris Yahya, 31 Ağustos 2020’de imza töreninde yaptığı açıklamada, “Barış anlaşması, krizlerin temelini ele alan, güç ve zenginlik paylaşımı için etkili çözümler ve adil standartlar sunan bir ayrıcalık olarak addediliyor.”ifadelerini kullandı. ^{[Sudan Tribune]}

Bu anlaşmalar, belli ki yönetimde kota fikrini gündeme getiriyor. Silahlı hareketler, Egemenlik Konseyi’nin üç üyesini, kabinenin 4 bakanını belirleyecek. Parlamentoda 75 koltuğa sahip olacak. Ayrıca anlaşma, demokrasi ve federalizmi de öngörüyor. Yine doğu yörüngesi de, doğu eyaletlerindeki pozisyonların yüzde 30’unun Beja Kongresi ile Birleşik Halk Cephesi’ne verilmesini ön görüyor. Oysa bölgeselcilik, hastalığın temelidir, belaların nedenidir. Sözde kendi kaderini tayin çağrısına zemin hazırlıyor. Nitekim Beja Nazarat ve Bağımsız Belediyeler Yönetim Kurulu’nun 29 Eylül 2020’de Senkat bölgesinde düzenlediği Barış, Kalkınma ve Adalet konulu konferansta, “Birleşmiş Milletler’in halkların kendi kaderini tayin hakkı belgesindeki yasal hak uyarınca Beja halkı olarak biz, kendi kaderimizi tayin hakkını kabul ediyor ve onaylıyoruz.” ifadeleri yer almıştır. ^{[01.10.2020 Sudan Tribune]} Nube Dağları ve Mavi Nil’de özerklik verilmesi konusunda Malik Akar ve Yasin Arman ile anlaşma sağlandı. İki bölge de anayasaya sahip olacak. Bu, bu bölgelerin ayrılması için belli ki bir ön hazırlıktır. Bu, Güney Sudan’ın ayrıldığı Nifaşa anlaşmasında olduğu gibi yeni bir ihanettir.

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, sömürgeci kâfirin gözetiminde gerçekleşen ve ülkeyi parçalayan bu uğursuz anlaşmalara karşı Sudan halkını uyarıyoruz. Anlaşmalara göre yönetim sömürge ajanlarının kontrolünde bir ganimet olarak üleşiliyor. Nifaşa anlaşması halen hafızalardaki tazeliğini koruyor. Olaylar ve gerçekler, askeri veya sivil olsun bu ulusal rejimlerin sömürgeci ürünü olduklarını kanıtladı. Sudan halkının hatta tüm dünyanın sorunlarının yegâne çözümü, İslam sisteminin kurulması ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet Devleti yoluyla Şeriatın uygulanmasıdır. Zira Hilafet, güvenlik ve adaletin, barış ve huzurun sigortasıdır. Aksi her şey sefalet ve geçim darlığıdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلا يَضِلُّ وَلا يَشْقَى * وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى “Eğer tarafımdan size bir yol gösterici gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne sapar ne de sıkıntı çeker. Her kim de benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.”^{[Taha 123-124]}