Bugün Halep kanalı, Devrim Hukuku programında Suriye İslam Konseyi Sekreterler üyesi Şeyh Fayez Salah’ı konuk etti. Konu, bayrak ve hükmü ile devrim bayrağı cahiliye bayrağı olarak kabul edilir mi? idi. Konuşma, safsatalar ve Hizb-ut Tahrir’e karşı iftiralar ile dolup taştı. Bu safsatalar laikler tarafından dile getirilseydi, kayda değer almazdık. Ancak Suriye İslam Konseyi’ndeki bir şeyhten sadır olması, aktaranın doğruluğu hakkında şüpheler uyandırıyor. Çünkü bu şeyh, iftiranın boyutunu biliyor. Özellikle de iftiraya maruz kalanlar, yeryüzünde Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Şeriatını hâkim kılmak ve el-Bağdadi’nin sözde Hilafetini değil, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilafeti kurmak için çalışanlar ise.

Biz, Suriye halkının İslami projenin bir sembolü olarak dalgalandırdığı Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Ukab sancağı üzerinde pek fazla durmayacağız. Zira birçok yerde birçok kez o sancağın hükmünü açıkladık. Ama şunu sormadan da edemiyoruz: Ümmetin akidesinden fışkıran yüce İslam projesinin bir sembolü olan ve samimi mücahitlerin, gerçek hayatta onu var etmek için canlarını kurban ettikleri bir bayrağa karşı olmanızın arkasındaki gizem nedir? İğrenç ulusalcılık ve acımasız köhne tefrikanın sembolü ve Fransız işgalinin bir ürünü olan bayrağa teşvik etmenizin arkasındaki sır nedir? Kaldı ki hâlâ Batı ve onun uşakları ve medyası o iğrenç bayrağa teşvik edip pazarlıyorlar.

Hizb-ut Tahrir’in güzide davet taşıyıcıları olarak biz, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sınırlı şeri metodu uyarınca insanları İslam’a, her alanda ona sımsıkı sarılmaya, onu uygulamak için çalışmaya ve sömürgeci kâfiri yerle yeksan edecek bir devlette onu var etmeye çağırıyoruz. Düşman dost herkes bunu bilir. Ancak Şeyh Fayez gibi bir şeyh bu metottan habersiz olmalı ki, bu metot ile mutlak farz olan cihat hükmünü birbirine karıştırıyor. Enes’ten rivayet edildiğine göre Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

وَالْجِهَادُ مَاضٍ مُنْذُ بَعَثَنِي اللَّهُ إِلَى أَنْ يُقَاتِلَ آخِرُ أُمَّتِي الدَّجَّالَ، لاَ يُبْطِلُهُ جَوْرُ جَائِرٍ وَلاَ عَدْلُ عَادِلٍ“Cihat, beni Allah, peygamber olarak gönderdiği günden, ümmetimin en sonu Deccalı öldürünceye kadar devam edecektir. Onu ne zalimin zulmü ne de adilin adaleti katiyen iptal edemez.”^{[Ebu Davud]}

Nitekim kitaplarımızda bu mevcuttur. Dolayısıyla Şeyh Fayez’in bu kafa karışıklığı, şüpheciliği gerektiriyor. Son olarak Şeyh Fayez’e şunu hatırlatmak isteriz ki, Dar sözcüğü, hükmünü uygulanan sistem ve emandan alır. Fakihlerin icmasına göre Dar’ul İslam, İslam’ın dâhili ve harici olarak uygulandığı, emanı da Müslümanların emanı ile olan yerdir. Bu ikisi, Dar hükmü için şarttır. Dar hükmünün insanlar ile hiçbir ilgisi yoktur.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لَذِكْرَى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ أَوْ أَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَهِيدٌ

“Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır.” ^{[Kâf 37]}