Tunus Müftüsü, Pazartesi günü yaptığı açıklamada, Şevvali hilalinin görülemeyeceğini ve Salı gününün Ramazan’ın 30’u olduğunu söyledi. Hilal gerçekten görülemez mi? Durum şu ki hilal, birçok güvenilir Müslüman tarafından İslam ülkesinin farklı yerlerinde görülmüştür. Dolayısıyla Salı günü Ramazan Bayramı’nın ilk günüdür.

Ey Müslümanlar! Hak, ayan beyandır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

صُومُوا لِرُؤْيَتِهِ وَأَفْطِرُوا لِرُؤْيَتِهِ، فَإِنْ غُمَّ عَلَيْكُمْ فَأَكْمِلُوا الْعِدَّةَ ثَلَاثِينَ“Hilali gördüğünüz zaman oruç tutun. Hilali gördüğünüzde iftar edin. Eğer hava kapalı olursa, Şa’bân ayını otuza tamamlayın” Hadiste geçen “oruç tutun... İftar edin”ifadesi, bütün Müslümanlara yöneliktir. Tunuslu, Faslı, Cezayirli, Moritanyalı, Endonezyalı, Türkiyeli veya Mısırlı olması arasında hiçbir fark yoktur... Ramazan ya da Şevval hilalini gördüğüne dair bir Müslüman şehadet ederse (La ilahe illallah Muhammedün Rasûlullah) onun bu şehadeti bütün Müslümanlara oruç tutmalarını ya da iftar etmelerini farz kılar. Bir ülke ile diğer ülke arasında, bir Müslüman ile başka bir Müslüman arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü hilali gören Müslümanlar, görmeyenler için bir kanıttır. İbn Abbas’tan rivayet edildiğine göre

جاء أعرابي إلى النبي صلى الله عليه وآله وسلم فقال: رأيت الهلال، فقال: أتشهد أن لا إله إلا الله وأنّ محمداً رسول الله، قال: نعم، فنادى النبي صلى الله عليه وآله وسلم أن صوموا “Bir bedevi Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e geldi. Ben hilali gördüm” dedi. Rasûlullah, La ilahe illallah Muhammedur-Rasûlullah şahitlik eder misin?” dedi. Bedevi “Evet” dedi. Bunun üzerine Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem “Ey Bilal, insanlara bildir de yarın oruç tutsunlar” buyurdu.” Yine İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre

تراءى الناسُ الهلال، فأخبرتُ رسول الله صلى الله عليه وسلم أَني رأيته، فصامه وأمر الناس بصيامه “İnsanlar hilali izliyorlardı. Ben Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e onu (hilali) gördüğümü haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem oruç tuttu ve insanlara orucu tutmalarını emretti”Bir ülkedeki bir Müslümanın şehadeti, başka bir ülkedeki Müslümanın şehadetinden daha evla değildir. Kâfirlerin Müslüman ülkelerde oluşturduğu bölünmelerin ve sınırların hiçbir değeri yoktur.

Malikilerde meşhur olan görüşe göre hilal bir İslam ülkesinde görüldüğü takdirde hilali görmeseler de uzak yakın diğer ülkelerdeki Müslümanlara oruç farz olur. İbn Abdilberr İstizkar adlı kitabında bu görüşü İmam Malik’e atfeder. İbn’ul Kasım ve Mısırlılar da İmam Malik’ten bu görüşü rivayet ederler. Dolayısıyla Malikilerde sahih olan görüşe göre hilal bir bölgede görüldüğü zaman, güvenilir bir yolla ulaştığı takdirde diğer bölge halklarının oruç ve iftarları konusunda bu görüşe göre amel etmesi farz olur. Hilal bir ülkede görüldüğü zaman diğer İslam ülkeleri için bağlayıcı olur sözü, Malikiler nazarında en doğru olan görüştür. Malikiler, bu görüşün öncüleridir. Peki, Maliki mezhebini taklit ettiğini iddia eden “Devlet” ve müftü neden bu görüşe aykırı hareket ediyor?

Ey Tunus halkı! Hak uyulmaya daha layık olandır. Siz bunu biliyorsunuz. Bu zararlı devletçiklerin, kaderinizle oynaması, ülkeyi düşmanınıza teslim etmesi yetmiyormuş gibi şimdi de pis ellerini ibadetinize uzatıyorlar. Bu yarı yöneticiler, her günahta yardımlaşıyorlar. İslam ümmetini parçalamak, sizi darmadağın etmek, hayatınızı yozlaştırmak, dahası sömürgeci kâfire uyarak ibadetinizi ifsat etmek için “içtenlikle” çalışıyorlar. Onların İslam’dan uzaklaştıklarını, Allah’ın açık hükümlerinden saptıklarını ve istekleri doğrultusunda fetva vermek için ulema-i rüsumu bu konuda kullandıklarını görüyorsunuz.

Ey Müslümanlar! Oruç ve iftar bir ibadettir. Daha doğrusu bütün hayatınız Allah’a bir ibadettir. Unutmayın ki siz, Allah’a döneceksiniz, yeniden dirilip hesaba çekileceksiniz. Öyleyse dininize sırt çeviren, ülkenizi parçalayan yöneticilere mi itaat ediyorsunuz?

Yaratıcıya isyanda yaratığa itaat edilmez. Hadi bütün sistemi İslami sisteme dönüştürerek Rabbinize olan ibadetinizi tamamlayın. Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti kurun ki İslam’ı uygulasın, parçalanmış Müslümanları tek bir devlette toplasın, aynı gün oruç tutup iftar etsinler. Ritüelleri bir olsun. Kaldı ki Hilafet, dünya ve ahirette izzet demektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَٰكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ“Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler.”^{[Münafikun 8]}