Tunus’ta Cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyası sırasında entelektüel ve politik bazı önemli konular ele alındı:

- Ülke egemenliği, yabancı (sömürgeci kâfir) bağımlılığına ilelebet son verilmesini gerektirir. Egemenlikle ilgili bazı meseleler şunlardır: Batı ve kurumlarına bağımlılığın girizgâhı olan borç meselesi, yağmalanmış zenginliklerin geri alınması meselesi, siyasi, ekonomik ve kültürel ipotekle ilgili anlaşmaların iptal edilmesi meselesi.

- Sömürgecilikten sahte bağımsızlık aldatmacası, açgözlü sömürgeciler ve ülkede özgürce dolaşan, sorgusuz sualsiz yöneticilere emirler yağdıran büyükelçilikler konusunun ele alınmasını gerektirir.

- Terör ve suikastların arkasındaki karanlık güçlerin deşifre edilmesi zorunluluğu.

Ve daha nice meseleler. Bunların bazıları bir aday ya da destekçileri tarafından dile getirildiğinde, kendisine bu, Hizb-ut Tahrir’in söylemidir denildi. Hizb-ut Tahrir’in bu dillendireni desteklediği ya Hizb-ut Tahrir’in adayı olduğu iddia edildi. Sömürgeci Batı ile entelektüel ve politik bağımlılık büyüsüne kapılan yerel sırtlanlar, bu düşüncelere özel ilgi gösterildiğini, popülerliklerinin olduğunu, gerek seçimlere katılan gerekse bilinçli bir şekilde seçimleri boykot eden aydınlar ve uzmanlar arasında kök saldığını gördüklerinde kuduzlukları iki kat arttı.

Bu yüzden aşağıdaki hususları açıklıyoruz:

Birincisi: Bu meseleler, bütün ümmete ait meselelerdir. Hizb-ut Tahrir ve bu ülkenin pek çok hayırlı evladı bu meselelerin dillendirilmesine öncülük etseler de bu meseleler, Hizb-ut Tahrir’e özgü partisel meseleler değildir. Bu meseleler, ciddiyetle ele alınmalıdır. Şaka yollu ya da sadece seçim propagandası olarak ele almak doğru olmaz. Dünya ve ahirette hayal kırıklığına uğramamak için bu meselelerle ilgili çözümler, İslami hükümlerinden istinbat edilmelidir.

İkincisi: Hizb-ut Tahrir, ümmeti sömürgeci kâfirin hegemonyasından kurtarmak, İslami yönetimi hayatın her alanında eksiksiz ve aşamasız olarak uygulamak için kurulmuştur. Bu yüzden aklı başında olan herkese Hizb, ülke ve ümmeti sömürgecilikten kurtarma ya da İslam’ı hâkim kılma çağrısı yaptı. Siyasi yolla çağrıda bulunduğu sürece kendisiyle birlikte çalışmasını ya da desteklemesini istedi. Nitekim Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem, topluma girdiğinde, toplumun özellikle de güç ve kuvvet ehlinin kucak açtığı İslam Devletini kurana kadar hiçbir kınayıcının kınamasından korkmadan açıkça meydan okumuştur. Bu köklü devlette bireyler, Müslüman iseler iman ve inancının gereği bireylere özgü İslami hükümleri uygularlar. Devlet de Müslüman ve Gayrimüslimlere toplulukların adaletini hissedecekleri şekilde toplum ve devlete özel İslami hükümleri uygular.