Kablat kenti yakınlarında, bazı güvenlik güçleri tarafından iki kişinin öldürülmesine, bir kişinin de yaralanmasına neden olan ve Allah'ın haram kıldığı masum kanların akıtılması kapsamında meydana gelen olaylar, kalleşçe işlenmiş mücrim bir eylemdir. Nitekim Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: كلّ المسلم على المسلم حرام دمه وماله وعرضه "Müslümanın kanı da, malı da, ırzı da Müslümana haramdır."

Yapısı gereği güvenlik güçleri ve ordu kuvvetlerinde asıl olan, ümmetin koruyucusu olmaları ve güçlerini ümmetin gücüne katmalarıdır. Bu tür eylemler, daha fazla nifak amacıyla icra edilmekte, güvenliği bir kısır döngü içine atmakta, intikam yaygarası saçmaktadır. Güvenlik güçleri içerisinde yer alıp bütün bunların farkında olan samimi görevlileri elbette tenzih ederiz.

Kuşkusuz başka mücrim bir boyutla desteklenen bu suikast girişimindeki suç yönü, bu tür eylemlerin teşvik edilmesi ve önünün açılmasıdır. Hatta kan akıtılmasına, can alınmasına ruhsat veren, halkı ve devrimi tekelleri altına almaya çalışan ve uyguladıkları devlet terörünü kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getiren ilgili makamlarca hasıraltı edilmesidir.

İşin ilginç yanı, bu eylemlerin politik zamanlamasıdır. Daha ne zamana kadar bu operasyonlar dairesine karşı sessiz kalınacak? Katliam suçluları, istihdam suçluları, kurbanının arkasından ağlayıp cenazesine katılan katil suçlular, daha ne zamana kadar siyaset sahnesine tahakküm edecek?

Mesele o kadar açık hale geldi ki artık güneş balçıkla sıvanmaz oldu. Doğru bilgiler, politik hesapları ifşa eder, cinayet ve suikast konusunda hak ve hakikat karşısında susmak ise, dilsiz şeytanın işidir.

Son olarak soruyoruz: Belgeleri kim çaldı? Arşivleri kim yok etti? Kim yalan ve iftiralarla kara çalıyor? Soruşturma hâkimlerinin ofislerini yakan kim?

Görünen o ki döngü aynı, cehennemi döngü.