Kötü riayet ve kurumlardaki yaygın yolsuzluk nedeniyle Tunus, acımasız talihsizlikler, afetler ve dağ gibi krizlerle boğuşuyor. Ülkenin birçok bölgesi susuzluktan yanıyor. Kassarin kazazedeleri acil müdahale ekipmanı için gerekli donanımı bile bulamıyor. Askerlerimiz hainler ve canilerce katlediliyor... İşte böyle bir atmosferde Tunus Cumhurbaşkanı, Hizb-ut Tahrir’in el ve kafa keseceği iddiasıyla Milli Güvenlik Kurulu’nu topladı. Ve partinin yayınladığı basın açıklamasını açıkça çarpıtarak Hizb-ut Tahrir için “Il faut trouver une solution”bir çözüm bulma çağrısında bulundu!

Cumhurbaşkanına diyoruz ki: Hizb-ut Tahrir’in el ve kafa keseceğini nereden çıkardınız. Basın açıklamasını okudunuz mu? Yoksa Arapça biliyor musunuz? Ya da kiralık medya ve art niyetli yardakçıların kulağınıza fısıldadıklarıyla mı yetiniyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı! Basın açıklamamızda geçen ifadeler apaçık ortadadır. Açıklamamızda sadece Tunus’un suçluları cezalandırmak için güçlü ve heybetli bir devlete ihtiyacı olduğunu söyledik. Suçluların cezalandırılması, Hizb-ut Tahrir ya da başka bir partinin görevi değildir. Güçlü ve asaletli bir devletin görevidir [tabii sizin devletiniz değil]. Güçlü devlet, Tunus ve diğer Müslümanlara karşı suç işleyen herkesi cezalandırır. Müslümanlar, devrim günlerinde soğukkanlılıkla öldürülen 300’den fazla Tunus halkının kanını unutmuş değil. Peki, sonra ne oldu? Hiç bir şey... Daha da kötüsü yetimlere ve gözü yaşlı annelere çocuklarınız hayaletler tarafından öldürüldü denilmedi mi? Sayın Cumhurbaşkanı, siz 2011 yılında geçici hükümetin Başbakanı iken alaycı bir tonla katili cezadan kurtarmak için “Yucihubili keskin nişancının”hiçbir sorumluluğu yok demediniz mi? Şükri Beleyd’in, Muhammed el İbrahimi’nin, Şeanibi’de öldürülen askerlerimizin katilleri nerede? Bunların katili kim? Sonra 1978 ve 1984 yılında Tunus halkının katilleri kim? “Sözde bağımsızlık” gününün hemen başında öldürülen Yusufların katilleri kim? “Sabbat Zallam” hikâyesi de neyin nesi? Dün Irak halkının, bugün Suriye halkının katilleri nerede? Libya’yı kim yerle bir ediyor?

Sayın Cumhurbaşkanı! Israrla suçluların cezalandırılmasını isteyen Tunus halkının kıyamını görmediniz mi? Şu an Tunus bütçesinin kat be kat fazlası yağmalanan mallarını geri almak için verdikleri mücadeleyi görmediniz mi? Tunus halkını soyan ve aç bırakan suçlularla anlaşmak için canhıraş çalıştığınızı görmediklerini mi sanıyorsunuz? Tunus toprağını Müslümanların birincil düşmanı terörist Amerikan İmparatorluğuna peşkeş çekmek için can attığınızı görmediklerini mi düşünüyorsunuz? Tunus’un Ulusal güvenliğini NATO himayesine terk ettiğinizi görmediklerini mi zannediyorsunuz?

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti olarak biz, yayınladığımız basın açıklamasını kasten saptıran ülkenin en tepesindeki şahsın bu çarpık söylemini şiddetle reddediyor ve diyoruz ki:

1- Sayın Cumhurbaşkanı, Hizb-ut Tahrir’e karşı olan yersiz ısrarınız, partinin ideolojisine olan düşmanlığınızı gösterir. 2011 yılında başbakan iken Hizb-ut Tahrir’i yasaklamak için yasal düzenleme yapacağınız söyleyerek açıkça bunu ilan ettiniz.

2- Sayın Cumhurbaşkanı, “Yargı her zaman toleranslıdır”söylemiyle Hizb-ut Tahrir’i tolere eden yargı kararlarına atıfta bulunuyor. Siyasi muhaliflerin tasfiyesinde yeniden Burgiba yöntemlerine dönülüyor. Yasalar ve hukuk ayaklar altına alınıyor. Militan ve kabadayılık eylemlerine başvuruluyor. Hizbin genel merkezine yapılan son saldırılarının arkasında da büyük olasılıkla Cumhurbaşkanı vardır.

3- Öyle görünüyor ki Hizb-ut Tahrir, Kaid Essibsi’yi çıldırtmış olmalı. Zira Hizb, onun yolsuzluk ve yağmacı sömürge şirketlerine hizmet politikasını deşifre etmiştir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı, zenginliklerini geri almak için sokaklara dökülen Kerkennah, Kafesa ve diğer bölge halklarından ve Hizb’ten kurtulmak istiyor.

Yediden yetmişe büyük küçük herkes, Hizbin köklü bir parti olduğunu bilir. Onun için gelecekte Cumhurbaşkanı, Hizbe Ortaçağ yöntemleriyle saldırmadan önce üst düzey yetkilileriyle istişare etmelidir. Hizb-ut Tahrir, halk nazarında ünüyle tanınıyor. Öyle Hizbe iftira atmak kolay değil. 60 yıldır harıl harıl İslam ümmeti içinde çalışıyor. Hâlihazırda dünya genelinde 40’tan fazla ülkede faaldir. Sömürgeci güçlerin Hizbe savaş açtığı, gençlerine baskı uyguladığı herkesçe malumdur. Onlarca genci zalimlerin hapishanelerinde şehit olmuştur. Ama yine de çok daha güçlü ve kararlı bir şekilde dimdik ayaktadır. Bugün Allah’ın izniyle Müslümanların hedefine erişmeye çok yakındır. Tunus’ta patlak veren ve sonra çok kısa sürede diğer Müslüman ülkelere yayılan Arap Baharı, Allah’ın izniyle sömürgeci ve onların ajanlarının kökünü kazımadıkça ve Kerim Peygamberimizin müjdelediği Nübüvvet metodu üzere Hilafet devletinin kurulmasıyla sonuçlanmadıkça dizginlenemeyecektir.