DİHA (Dicle Haber Ajansı) 23 Temmuz 2014 tarihinde Hizb-ut Tahrir hakkında yalanlarla dolu bir haber yaptı. "IŞİD'in Diyarbakır'daki Örgütlenme Ağı" başlığı ile baştan aşağı planlı bir kurgu ile hazırlandığı belli olan ve isminin açıklanmasını istemeyen eski IŞİD üyesi bir kişinin verdiği bilgilere dayandırılan haberde, IŞİD'in Diyarbakır'da Hizb-ut Tahrir adına açtığı dergâhlar vasıtasıyla eleman kazandığı, bu dergâh ve kitap evleri sayesinde kişilerin IŞİD'e katıldığı söyleniyor. Ayrıca haberde güya Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde bulunan Hizb-ut Tahrir'e bağlı Ebu Hanzala mescidinden de kişilerin IŞİD'e katıldığı söyleniyor.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti olarak bu yalan haber ile ilgili aşağıdaki hususları maddeler halinde açıklıyor ve kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.

1: Hizb-ut Tahrir Türkiye'nin birçok şehrinde olduğu gibi İslami davet çalışmalarını fikri ve siyasi olarak partisel manada Diyarbakır'da da yürütüyor. Ancak haberde bahsi geçen dergâh ve kitap evleri ile Hizb-ut Tahrir'in hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Yine haberde bahsi geçen Ebu Hanzala isimli kişi ile de Hizb-ut Tahrir'in partisel ve fikirsel hiçbir ilişkisi yoktur. Bu Diyarbakır'daki İslami kamuoyu tarafından da çok net bilinmektedir. Dolayısıyla DİHA'nın yaptığı bu yalan haber özel ve kirli bir maksat taşımaktadır.

2: Hizb-ut Tahrir çalışmasını fikri ve siyasi olarak sınırlandırmış İslami bir partidir. IŞİD ise silahlı metodu benimseyen bir örgüttür. Hizb-ut Tahrir ne Türkiye nede başka herhangi bir beldede silahlı çalışmayı hedefi için bir yol olarak benimsememiştir. Dolayısıyla Hizb-ut Tahrir'in IŞİD'e eleman kazandırdığı iddiası süzme yalan ve iftiradır. Ayrıca Hizb-ut Tahrir Suriye'de Baas rejimi, İran ABD ve tüm Batı ittifakına karşı yürütülen İslami direnişi desteklemiş, bu direnişin Raşid-i Hilafet Devleti'nin kurulması ile neticelenmesi için hem Suriye içinde hem de diğer beldelerde siyasi olarak çalışmış ve halada çalışmaya devam etmektedir. Kaldı ki Hizb-ut Tahrir'in IŞİD'in Hilafet ilanına karşı verdiği cevap, Hizb-ut Tahrir'in hedef ve metodunun IŞİD'in eylem stratejisi ve hedefinden farklı olduğunu apaçık ortaya koyuyor.

3: Hizb-ut Tahrir kurulduğu 1953 yılından bugüne İslam ümmetinin yokluğunu derinden hissettiği Raşid-i Hilafet Devletini yeniden kurmak için çalışmaktadır. Müslümanlar ise İslam beldelerinde ceberrut ve demokratik diktatörlere karşı ayaklanıp İslam'ın yönetim sistemi olan Hilafet'i talep etmektedirler. Kâfir ABD ve Batı ise boş durmamakta ve Hilafet'i karalamak için var gücü ile çalışmaktadır. Müslümanlar, kâfir Batı ve hain yönetimlerin tasallutundan kurtulmak için sarılacak bir dal aramaktadırlar. İşte Hizb-ut Tahrir böyle bir dönemde Müslümanların yoğun teveccühü ile karşı karşıyadır. Hilafet'in nasıl bir yönetim sistemi olduğunu ve Irak'ta ilan edilen sözde Hilafet'in İslam'a göre meşru olup olmadığını Hizb-ut Tahrir'e soruyorlar. Dolayısıyla 60 yıllık İslami ve siyasi birikimi ve yine şer-i hükme bağlılıktaki tavizsizliği ile Hizb-ut Tahrir, adeta Hilafet konusunda Müslümanlar tarafından bir otorite olarak görülüyor. 1924'te Hilafet'in kâfirlerin eli ile Türkiye'de kaldırılmasına en ciddi İslami tepkiyi başlatan Müslüman Kürt halkı Laik Türkiye Cumhuriyeti ile PKK arasındaki kirli savaş içinde kalakalmıştır. Müslüman Kürt halkı kurtuluş için artık doğru ve güvenilir bir yol aramakta ve İslam'ın özüne sarılmak istemektedir.

Dünya ve Türkiye medyası Hilafet ilanı üzerinden IŞİD'in eylem stratejisini malzeme yaparak Hilafet'i karalamak istedi. DİHA'nın bu yalan haberi de aynı şekilde Müslüman Kürt halkı nezdinde Hilafet ve Hizb-ut Tahrir'i karalama maksadı taşımaktadır. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz. Vakti gelen fikrin önünde ise büyük ve güçlü ordular dahi duramaz.   إِنَّ اللَّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ "Muhakkak ki Allah, Kaviyy'dir, Aziz'dir." [el-Hacc 40]