حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Türkiye Vilâyeti
Medya Bürosu
No: TRu2013BAu20132008u2013RSu2013TRu20130021 |
H. 28 Raceb 1429 M. Cuma, 01 Ağustos 2008 |
وَمَا النَّصْرُ إِلاَّ مِنْ عِندِ اللّهِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ "Azîz ve Hakîm Olan Allah'ın Katından (Gelenden) Başka Nusret Yoktur." [Âl-i İmrân 126]
Hayat, hak ile bâtıl arasındaki mücâdeleden ibârettir. قُلِ الْحَقُّ مِن رَّبِّكُمْ "De ki: Hak Rabbınızdan gelmiştir." [el-Bakara 147] Allah, hayatın esâsının İslâm Akîdesi'ne dayalı olmasını ve bu akîdeden kaynaklanan hükümlere göre bir hayat sürülmesini emreder. İşte hak yol budur, aksi ise bâtıldır. قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى "De ki: Hidâyet (hak yol), ancak Allah'ın hidâyetidir." [el-Bakara 120]
Allah, hak yolu beyân etmek, örnek bir yaşantı ile öğretmek ve hakka dâvet etmek üzere nice Nebîler göndermiştir. O Nebîlere uyanlar hak yolun yolcuları olmuşlar, onlara karşı çıkan, onları inkâr eden, onlarla istihzâ eden, dâvetlerini reddedenler ise bâtıl yolda ilerlemişlerdir. Yazıktır ki insanların çoğu, hak yola tâbi olmaktan imtina etmiştir. وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ "Ne kadar fazla hırs göstersen de insanların çoğu mü'minlerden olmaz." [Yûsuf 103] Dolayısıyla Hakka tâbi olanlar hep az olmuşlar, ama Allah'ın yardımı sayesinde çoğu kez muzaffer olmuşlardır.
Bu mücâdele, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] zamanında da sürmüştür. Müslümanlar küçük bir azınlık iken karşılarındaki müşrik çoğunluğa meydan okumuşlar, nihâyetinde mücâdelelerini Allah'tan bir zafer, bir temkin ve mutlak bir egemenlikle taçlandırmışlardır. Ancak bu hâkimiyet sırasında bile, dünya nüfusunun çoğunu Müslümanlar oluşturmamıştır. Müslümanların siyâsî liderliği olan Hilâfet Devleti, Müslümanların Halîfesi Kânunî Sultân Suleymân Hân zamanında en geniş sınırlara ulaştığı halde, yine yeryüzünde insanların çoğu Müslümanlardan olmamıştır. Hilâfet Devleti yıkıldıktan sonra da bu gerçek geçerliliğini korumuştur. Fakat bu kez, Müslümanlar İslâm'dan uzaklaşmaya, İslâm'ın hükümlerinden yüz çevirmeye, başlarındaki hâin yöneticilerin ağırlıklı olarak devlet gücünü kullanarak izledikleri mücrim politikalar sonucu küfür nizâmlarına rıza göstermeye, hatta yanı başlarında kardeşlerinin kanları oluk oluk akıtılırken izlemekle yetinmeye başlamışlardır. Ne var ki her zamanda ve mekânda olduğu gibi, İslâm Ümmeti'nin bu en zorlu günlerinde de, hakka dâvet eden, hak yolunda ilerleyen bir azınlık varlığını korumuştur. Zaten bu, Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in de bir müjdesidir. لا يَزَالُ مِنْ أُمَّتِي أُمَّةٌ قَائِمَةٌ بِأَمْرِ اللَّهِ لا يَضُرُّهُمْ مَنْ خَذَلَهُمْ وَلا مَنْ خَالَفَهُمْ حَتَّى يَأْتِيَهُمْ أَمْرُ اللَّهِ وَهُمْ عَلَى ذَلِك "Ümmetim arasında Allah'ın emri üzere kurulmuş bir ümmet sürekli var olmaya devam eder, ne onları yardımsız bırakanlar, ne de onlara muhâlefet edenler kendilerine zarar veremezler. Tâ ki onlar bu hâl üzereyken Allah emri, vaadi kendilerine gelir." [İmâm Ahmed rivâyet etti]
İşte şimdi Hilâfet'in yıkılışının Hicrî 87'inci yıldönümünde, bir kez daha hak ile bâtıl arasındaki mücâdelenin doğasını hatırlatıyoruz ve diyoruz ki hak ile bâtıl arasındaki mücâdele, İslâm ile Küfür arasındaki mücâdele ve Hilâfet'in yıkılmasından sonra Kâfirlerin ve ajanların baskılarıyla ibrâz eden sahîh şer'î delîllere dayalı aslî İslâm ile İslâm zannedilenler arasındaki mücâdele, küçük bir azınlığın büyük bir çoğunluğa karşı mücâdelesi şeklinde sürmektedir. Ancak burada kritik olan husus, insanın beşeri nazarla algılamaktan âciz olduğu azınlığın çoğunluğa gâlibiyetidir. Bunu da Rabbimiz [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle bildirmiştir: كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir." [el-Bakara 249]
Sayıları ne kadar az, güçleri ne kadar zayıf, etkileri ne kadar düşük olursa olsun, nihai başarı ve zafer mutlaka hak yolun yolcularının olacaktır. وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ "Âkıbet muttakîlerindir" [el-Kasas 83] Bunu kavramak isteyenler, Allah'ın Kitâbı'nda mevcut pek çok kıssadan ibret almalı, tarihte kazanılmış başarıların temel öznesine bakmalı ve Rablerinin şu âyeti üzerinde derin derin düşünmelidirler: إِن يَنصُرْكُمُ اللّهُ فَلاَ غَالِبَ لَكُمْ وَإِن يَخْذُلْكُمْ فَمَن ذَا الَّذِي يَنصُرُكُم مِّن بَعْدِهِ وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكِّلِ الْمُؤْمِنُونَ "Eğer Allah size nusret, zafer verirse, artık size hiç kimse gâlip gelemez. Eğer bırakıverirse, artık size kim nusret verir? O halde mü'minler ancak Allah'a tevekkül etsinler." [Âl-i İmrân 160]
Kendimize şöyle basit bir soru sorarsak akîdemizin kuvvet anlayışını rahatlıkla kavrarız: Düşünün ki siz, bir mermi ile ölebilecek kadar zayıf ve aciz bir varlık olduğuz halde, 6 milyarı aşan dünyadaki tüm insanları, yeryüzündeki tüm tankları, topları, füzeleri, uçakları, savaş gemilerini, nükleer bombaları sizin karşınıza getirseler ve bütün bunlar size karşı savaşacak olsa savaşı kim kazanır? Elbette siz böylesine muazzam bir kuvvet ve kalabalık karşısında birkaç milisaniye bile duramazsınız. Peki, Allah size dese ki; "Ey kulum! Onlardan korkma, Benden kork, onlara karşı sabırlı ol, Ben seninle birlikteyim ve seni mutlaka muzaffer kılacağım." Allah'ın bu desteğinden ve zafer vaadinden sonra, aynı soruyu kendinize tekrar sorun. İslâm Akîdesi'ne kesin delîller ile aklen ve kalben îmân etmiş herkesin vereceği cevap, bugünkü mantık sınırlarımıza göre oldukça şaşırtıcı bir şekilde aynı olacaktır: Karşısındaki güç ne kadar büyük olursa olsun, şüphesiz Allah'ın yardımına, desteğine ve vaadine müstahak olanlar kazanır. İşte gerçek güç budur! وَقَالُوا مَنْ أَشَدُّ مِنَّا قُوَّةً أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِي خَلَقَهُمْ هُوَ أَشَدُّ مِنْهُمْ قُوَّةً "Dediler ki: ‘Bizden çok daha kuvvetli kim vardır?' Görmediler mi ki kendilerini yaratan Allah, kendilerinden çok daha kuvvetlidir!" [el-Fussilet 15]
İşte şimdi Hilâfet'in yıkılışının Hicrî 87'inci yıldönümünde, bir kez daha tüm Müslümanları, bilhassa iktidar ve kuvvet sahiplerini, Allah'ın vaadi, Rasulü'nün müjdesi, Ümmet'in emeli ve geleceği olan Nübüvvet Minhâcı üzere Râşidî Hilâfet Devleti'ni kurmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmaya çağırıyor, hakka ısrarla dâvet edildikleri halde inatla reddeden, Allah'tan daha çok Allah'ın zorba ve zalim kullarından korkan, sonra da feci bir akıbete uğrayarak, zillet içerisinde yaşayarak bedbaht ve pişman olan önceki kavimlerin durumuna düşmekten sakındırıyor ve son zamanlarda her yönden yoğunlaşan fikrî, siyâsî, askerî, kültürel ve toplumsal Haçlı saldırılarından bezen, üzüntüye kapılan ve ümitsizliğe düşen Müslümanları, Allah için harekete geçmeye, en çok Allah'tan korkmaya ve îmânlarından güç almaya dâvet ediyoruz: وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ "Gevşeklik göstermeyin ve üzüntüye kapılmayın! Sizler mutlaka üstün geleceksiniz, eğer gerçekten mü'minler iseniz." [Âl-i İmrân 139]
Kuvvet sahiplerine bir kez daha sesleniyoruz; sakın bize, İsrailoğullarının Mûsâ [Aleyhi's Selâm]'a söylediği gibi davranmayın, bilakis Mikdât ibn-u Amr [RadiyAllahu Anh]'in Rasûlullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'e söylediği gibi davranın ve artık Hilâfet'i kurmak için hızla ve güçle harekete geçin: يَا رَسُولَ اللّهِ اِمْضِ لِمَا أَرَاكَ اللّهُ فَنَحْنُ مَعَك، وَاللّهِ لاَ نَقُولُ لَكَ كَمَا قَالَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ لِمُوسَى: اِذْهَبْ أَنْتَ وَرَبَّكَ فَقَاتِلاَ إنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ، وَلَكِنْ اِذْهَبْ أَنْتَ وَرَبَّكَ فَقَاتِلاَ إنّا مَعَكُمَا مُقَاتِلُونَ، فَوَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ لَوْ سِرْتَ بِنَا إلَى بَرْكِ الْغُمَادِ لَجَالَدْنَا مَعَكَ مِنْ دُونِهِ حَتّى تَبْلُغَهُ "Yâ RasûlAllah! Allah'ın sana gösterdiği şekilde ilerle, şüphesiz bizler de seninle birlikteyiz. Vallahi biz sana İsrâiloğulları'nın Mûsâ'ya dediği gibi demeyeceğiz. (Hani onlar şöyle demişlerdi:) ‘Sen ve Rabbin gidin, savaşın, biz işte şurada oturmaktayız.' (Bilakis sana diyeceğiz ki:) ‘Sen ve Rabbin gidin, savaşın, şüphesiz biz de sizinle birlikte savaşmaktayız.' Seni hak ile gönderen (Allah'a) yemin olsun ki sen bizi Berk-ul Ğumâd'a [Yemen tarafında bir yer] götürsen, sen oraya varıncaya dek biz de durmadan kılıçlarımızla çarpışarak mutlaka seninle birlikte oluruz." [Sîret-u İbn-u Hişâm] Bütün bunlardan sonra da yüz çevirirseniz size Hûd [Aleyhi's Selâm]'ın Âd kavmine dediği gibi deriz: فَإِن تَوَلَّوْاْ فَقَدْ أَبْلَغْتُكُم مَّا أُرْسِلْتُ بِهِ إِلَيْكُمْ وَيَسْتَخْلِفُ رَبِّي قَوْمًا غَيْرَكُمْ وَلاَ تَضُرُّونَهُ شَيْئًا إِنَّ رَبِّي عَلَىَ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ "Eğer yüz çevirirseniz, şüphesiz ki benimle size gönderilenleri size bildirdim. Rabbim (dilerse) sizden başka bir toplumu (yeryüzünde) halef kılar da siz O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Muhakkak ki Rabbim her şey üzerinde gözetleyicidir." [Hûd 57]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Türkiye Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: www.hizb-turkiye.com |
E-Mail: bilgi [@] hizb-turkiye.com |