بسم الله الرحمن الرحيم
Demokrasinin Başarısızlığı: Amerikalılar Seçimlere Olan İnançlarını Kaybettiler Mi?
2022 Kongre ara seçimlerinin sonuçlanmasıyla birlikte ABD’de siyasi ortam ve demokrasinin durumu hakkında birçok soru gündeme geldi. New York Times ve Siena College tarafından yapılan bir ankete göre, seçmenlerin yüzde 71’inin demokrasinin tehlikede olduğunu söylediler. Ankete katılanların çoğu, demokrasiye yönelik en ciddi tehdidin hükümetin yolsuzluğundan kaynaklandığına inanıyor. Çarpıcı olan, ankete katılanlar, demokrasinin temel performansı hakkında uzun vadede endişelerinin olduğunu ifade ettiler. New York Times gazetesi “Devlet, halk adına mı hareket ediyor?” sorusunu gündeme getirdi. Yapılan başka bir ankete göre, her iki partideki seçmenlerin çoğunluğu, diğer partiyi “demokrasi için büyük bir tehdit” olarak görmektedir. NPR/Ipsos tarafından Ocak 2022’de yapılan bir başka ankete göre, Amerikalıların yüzde 64’ü, Amerikan demokrasisinin “krizde ve başarısız olma tehlikesi ile karşı karşıya” olduğuna inanıyor. Yüzde 70’i ise Amerika’nın kendisinin başarısız olduğunu ifade etti.
Son birkaç on yılda Amerikan siyasetini takip eden herkes, bu anketlerde ifade edilen duyguların sahadaki gerçekliği yansıttığını ve sıradan vatandaşlar arasında ABD siyaseti hakkında derin bir karamsarlık olduğunu fark edecektir. Ülkedeki siyasi ortam, çok değişken hale gelmiştir. Bunun kanıtı, son birkaç yılda yaşanan siyasi şiddet olaylarıdır. Kongre ara seçimlerinde yaşananlar, 6 Ocak 2021’de Capitol’de meydana gelen siyasi şiddet “veya isyan”, Nancy Pelosi’nin kocasına yapılan saldırı, Kongre üyelerine yönelik tehditler, kürtaj, silah sorunu, suç, göçmenlik ve siyasi partilere sadakat gibi konulardaki siyasi bölünme, bu siyasi şiddetten sadece bir kaçıdır.
Devlet kurumlarına olan güven, tüm zamanların en düşük seviyesine inmiştir. Gallup’un yaptığı bir ankete göre, devlet kurumlarına olan güven kaybolmuştur, seçim sürecinin objektif olmadığı, seçmenlerin baskı altına alındığı ve siyasi atamalarda torpilin olduğuna inanılıyor. Anket, Amerikalıların yalnızca yüzde 27’sinin büyük Amerikan kurumlarına bir dereceye kadar güven duyduğunu ve federal hükümetin üç organına; Başkanlık, Yüksek Mahkeme ve Kongre’ye olan güvende keskin bir düşüşün olduğunu gösterdi. İlginçtir ki, demokrasinin gerçekten halk için çalışıp çalışmadığı, devlet kurumlarına güvenin olup olmadığı ve sistemin halkın yararına olup olmadığını sorgulamak gibi diğer Batı ülkelerinde de bu tür eğilimler ortaya çıkmıştır.
Popülizm ve milliyetçiliğin yükselişi, Bolsonaro ve Trump gibi şahsiyetlerin seçilmesi, insanların statükodan duyduğu hayal kırıklığının boyutunu ve demokratik sisteme olan güvenin kaybolduğunu gösteriyor.
Amerika’daki kültürel çatışmalar, kürtaj, gey ve trans hakları gibi konularda yaşanan tartışmalar ve Yüksek Mahkeme’ye atamalarda yapılan yolsuzluk, insanların bölünmesinin ve toplumun parçalanmasının en büyük kanıtıdır. Bu çatışma, partiler arasında siyasi kutuplaşma meselesinden çıkıp demokrasinin özünü ve seçim sürecinin objektifliğini sorgulamaya kadar varmıştır. Nitekim Başkan Biden, Amerika’da seçimlerde yarışan adaylar hakkında yaptığı açıklamada, “Girdikleri seçimin sonucunu kabul etmeyenler... Bu, Amerika’daki kaosun yoludur, benzeri görülmemiştir, yasa dışı ve Amerikan dışıdır.” ifadelerini kullanmıştır. Gerçek şu ki, 2014 yılında Princeton Üniversitesi tarafından yapılan “Amerikan Politika Teorilerini Test Etmek” başlıklı eski bir araştırmada, demokratik sistemin başarısız olduğu görüldü. Araştırmada ABD’nin esasen bir oligarşi olduğu sonucuna varıldı ve insanların, ister iç ister dış olsun genel politika üzerinde bir etkisinin olmadığı tespit edildi. Araştırmada ayrıca “Ekonomik seçkinlerin ve iş insanlarının ABD hükümet politikası üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu, orta sınıf ve halk kitlelerinin hükümet politikaları üzerinde çok az etkiye veya hiç bir etkiye sahip olmadıkları” belirtildi. Ülke benzeri görülmemiş bir enflasyonla boğuşurken, son ara seçimlerde seçim kampanyalarına yaklaşık 17 milyar dolar harcanması, Başkan Biden’ın insanların hayal kırıklığının ve güvensizliğin kontrol edilemez bir boyuta varması ve ideolojik sonuçları konusundaki endişelerini artırmıştır.
Bugün demokrasi - Batı’nın bir özgürlük ve adalet örneği olarak teşvik ettiğinden çok uzak bir şekilde - içsel olarak çökmeye başlamıştır. Demokratik halklar, demokrasiye, seçimlerin tarafsızlığına ve demokratik sistemin insanların günlük sorunlarını çözebileceğine olan inançlarını yitiriyorlar. Buna karşılık, dünya çapındaki Müslümanların kalpleri ve akılları fiilen İslam sistemiyle yönetilmeyi ve işlerinin İslam’a göre güdülmesini arzulamaktadır.
Bugün İslam yükseliştedir ve başarısız laik liberal sisteme büyük bir risk teşkil etmektedir. İslam’ın Hilafet sisteminde tecelli eden kendi özgü bir yönetim sistemi vardır. İslam 1300 yıldan fazla bir süredir pratikte uygulanmıştır. Farklı ırk ve kökendeki insanları birleştirme yeteneğine, tutarlı ve uyumlu bir şekilde inançları tek bir potada eritme becerisine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Hilafetin 1924’te yıkılışından bu yana dünya krizler, bölünmeler, sefaletler ve mutsuzluklarla boğuşmaktadır. İslam’da egemenlik yalnızca Allah’a aittir, insanların yasama yetkisi yoktur. Toplumun temel ilkeleri, insanların taraflı, sınırlı ve değişken kaprisleri veya ülkedeki yöneticilerin ve etkili kişilerin isteklerinden ziyade adalete ve Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Şeriatının uygulanmasına dayanmaktadır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنِ الْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّا إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ“Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[Yusuf 40]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Amerika
H. 5 Cumâde’l Ûlâ 1444
M. Salı, 29 Kasım 2022