بسم الله الرحمن الرحيم
İslam Nesli, Seçimlere ve Laik Siyasî Sisteme Katılmakla Değil Bağımsız ve Ayrıcalıklı Kalmakla İlerler
New South Wales eyaletinde 26 Mart 2011'de seçimler yapılacak. Daha önceki seçim kampanyalarında sürekli olduğu gibi partilerin oylarını kazanmak için İslamî nesle sevgiyle yaklaştıklarını görmekteyiz.
Emekçiler ve liberaller olmak üzere her iki siyasî cephe, -aynen diğer partiler gibi- seçimlerin olmadığı dönemde İslam'a ve Müslümanlara saldırmada birbirleriyle yarışmaktalar. İç ve dış politikalarında İslam ve Müslüman karşıtı bir politika vurgusu yapmaktalar ve takip etmekteler. Bugün ise bu iki cephenin, otoriteyi geri almak veya korumak için seçim kampanyalarında Müslümanları istismar etmeye çalıştıklarını ve İslamî nesle karşı dostane bir görüntü sergilediklerini görmekteyiz.
İslamî nesil ortamlarında Müslüman neslin ilerlemesine ve maslahatlarına hizmet edeceği düşüncesiyle seçimlere katılma ve oy kullanma fikrine teşvik eden sesler var. Bu seslerin çabalarında samimi olduğunu, gayreti ve ihlasıyla övgüyü hak ettiğini sanıyoruz. Ancak seçimlere katılmaya teşvik etmesinin sağlıklı bir temele dayanmadığı ve dar görüşlü olduğu görüşündeyiz.
Laik demokratik sistem çerçevesinde oy verme ve siyasî katılım konusunu ele alırken her şeyden önce bu konu hakkındaki şeri hükmü bilmemiz sonra da oy vermeye ilişkin politikanın belirlenmesi kaçınılmazdır.
Şeri hüküm açısından olana gelince; laik demokratik yönetim sistemi, küfür ve İslamî olmayan bir sistemdir. Dolayısıyla bu sistemde yönetime veya yasamaya katılmak haramdır. Çünkü bu, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın ayet-il kerimede emrettiğine muhalif olan bir yönetime katılmak demektir: وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَـئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ "Her kim Allah'ın indirdikleri ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin tâ kendileridir." [el-Mâide 45] Bundan başka Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyi vacip kılan ve başkasıyla hükmetmeyi haram kılan onlarca ayet vardır.
Oy verme açısından olana gelince; iki veya daha fazla şey arasında seçim yapma işlemidir. Dolayısıyla mubah bir üsluptur. Ancak bu üslup, haram olan bir fiille alakalı olursa seçim işlemi buna bağlı olarak haram olur. Mesela oy verme, hastane yapılmasını destekleyenler ile yol yapılmasına destekleyenler arasındaki bir seçim olursa bu mubah olurken eşcinselliği meşrulaştıran kimse ile kanunlaşmasına çağıran kimseyi seçmekle alakalı olursa haram olur. Çünkü her iki durum da haramdır. Laik kapitalist siyasî sitemdeki parlamenter seçimlerde oy vermenin vakıası, yasamada bulunacak ve İslamî esasın dışında hükmedecek kişileri seçmek için olduğuna göre bu, şeran haramdır. Dolayısıyla oy vermek de haram bir iş olmaktadır.
Bazı kazanımlar ve maslahatlar elde etmek için seçimlere katılmalıyız sözü hatadır ve yanlıştır. Çünkü Müslümanların gerçek maslahatı, ancak şeri hükümlere bağlanmaktadır. Ayrıca ileride göreceğimiz üzere vatandaşlık haklarını elde etmek için de şu veya bu partiye oy vermek gerekmez.
Karşıt görüşlerin nitelendirdiği gibi seçimlere katılmaktan imtina etmeyi soyutlanmak olarak nitelendirmek caiz değildir. Çünkü laik demokrasilerde belirli türde siyasî bir faaliyeti empoze etme hakkı yoktur ve oy kullanmamanın siyaset dünyasında bir anlamı vardır.
Seçimleri boykot etmekle ilgili sözümüz kesinlikle izolasyon anlamına gelmez. Aksine bu, bizleri pozitif ilişki kurabilen, her şeyde İslamî ilkelere dayanan, toplumda İslam'a göre bir model olan bağımsız, güçlü ve muvahhit bir nesil oluşturmaya itmelidir.
İslamî neslin birliğinin önemi, hayatî bir meseledir. Çünkü bu, fikrî, ekonomik ve siyasî gücümüzü ifade eder. Bu laik partilere katılmaya veya oy vermeye davet etmek, İslamî neslin birliğine darbe indirmek ve onu parçalayarak emekçi veya liberal veya yeşiller veya başka partiler arasında bölmek demektir. Bu da İslamî neslin evlatları arasında çatışmaları doğuracaktır.
Aynı şekilde İslamî neslin ve kurumlarının bağımsızlığı da hayatî bir meseledir. Hükümet fonlarına güvendiğimizde genellikle bu bağımsızlık gerilemektedir. Çünkü bu fonlar, çoğu durumlarda şartlara bağlanmakta olup bundan faydalanan kimseleri, hükümetin ajandasına ipotek etmektedir. Bu da onları, seslerini yükseltmeleri gereken meselelerde bile hükümeti eleştirmekten geri durmaya itmektedir. Bizzat bu durum, sistemdeki siyasî katılıma da intibak etmektedir. Zira kişi veya kurum, sisteme daha fazla katıldıkça onun daha fazla esiri olmaktadır. Çünkü katılım şartlarını belirleyenler ve belirledikleri ajandaya bağlı kalmayanların katılımının devam etmemesini sağlamaya çalışanlar bizzat ö
Seçimlere katılmadan mescitler inşa etme, yeni merkezler ve okullar açma, tesis, helal gıda, fon ve benzeri hususları sağlama gücümüz hakkındaki önemli soruyla ilgili hususa gelince; bu ihtiyaçların genelinin birer vatandaşlık hakkımız olduğunu bilmemiz gerekir. Bunları dileneceğimiz bir lütuf veya bize gösterdikleri bir minnet olarak görmemize gerek yoktur. Siyasî katılımda bulunmak insanların haklarını elde etmesinin şartlarından değildir. Aslında Batılı devletlerdeki insanların geneli, seçime katılmamalarına ve siyasî sistemin geneline karşı olumsuz bir tutum takınmalarına rağmen birer vatandaş olarak temel haklarını kaybetmemektedirler. Temel haklardan sayılmayan taleplere gelince; bunları Müslüman neslin finanse ettiği özel projelerle gerçekleştirilmek mümkündür. Nitekim bu alandaki geçmişimiz kendisinden söz ettirmektedir. Zira Batıdaki Müslüman nesiller, genellikle hükümetin yardımları olmadan kendi evlatlarının katkıları ve yoğun çabaları sayesinde birçok mescit, okul ve merkez inşa etmiş ve helal gıda temin etmeye dönük projeler üretmiştir.
Bağımsız ve güçlü bir nesil oluşturmak için yapılacak en hayırlı şey, ihlasla, azimle ve ilkelere bağlılıkla bezenmiş erkeklerin, kadınların ve gençlerin bulunmasıdır. İşte o zaman gerek ümmetimizin meselelerine yardım etmek için haricî düzeyde olsun gerekse yerel olarak Müslümanları kötü göstermek veya çocuklarımızı ve gelecek nesillerimizi Batılı hadarat çevresinin fesadından korumak gibi dahilî düzeyde olsun tüm temel meselelerimizi ele alma yönünde ileri adım atabiliriz.
Yerel ihtiyaçlarla ilgili hususa gelince; bu, İslam karşıtı propagandalara karşı koyacak ve İslam davetini geniş ölçüde tüm topluma tebliğ etmeyi üstlenecek güçlü İslamî şahsiyetler çıkartmak için çalışan bağımsız kurumlar oluşturmayı gerektirir. Etrafımıza bir göz attığımızda birçok sorunun sıkıntısını çeken ve geniş ölçüde toplumsal durumlara karşı kızgınlığın egemen olduğu bir toplumun olduğu görülür. Bu nedenle Müslümanlar, toplumda aydınlatıcı bir yön, mutlu bir hayata ve sorunların gerçek çözümüne özlem duyanlardan samimi ve açık fikirli Avusturyalıları cezbeden hidayet ışığı olmalıdırlar. Bu ise ancak örnek alınan bir örnek olmamızla, İslam davetini geniş ölçüde sözlü ve amelî olarak taşımamızla mümkündür.
Laik siyasî düzene katılımla kazanabileceğimiz değersiz bazı kazanımları elde etmek ancak bozuk siyasî sistemin uygulamalarına ve siyasî partilere katılarak değerimizi düşürmek ve Müslümanlığımızın safiyetini çarpıtmakla mümkündür. Hatta ve hatta bu partilerden bazıları, dışarıdaki kardeşlerimizin ve bacılarımızın kanlarının heder edilmesinin birebir sorumlusudur. وَلاَ تَرْكَنُواْ إِلَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ اللّهِ مِنْ أَوْلِيَاء ثُمَّ لاَ تُنصَرُونَ "Sakın zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra nusret de bulmazsınız." [Hûd 113]
İslam'ın İslam akidesini esas alan kendisine özgü siyasî çalışma metodu vardır. Zira Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], kerim sahabesi ile birlikte Mekke-i Mükerrame'de küçük bir azınlıkken insanlar onları kaçırıyor, eziyet ediyor, öldürüyor, yalanlıyor ve ambargo uyguluyorlardı. Buna rağmen SallAllahu Aleyhi ve Sellem, tek başına kafirlerin akidelerine, şeriatlarına, adetlerine ve geleneklerine meydan okuyarak İslam'a davet etmeyi sürdürüyordu. Aynı zamanda şeri hükümlere muhalefet etmeden veya kafirlere yağ çekmeden imkanı dahilinde sahabeleri korumaya çalışıyordu. İşte Rabbinden kendisine vahyedilen hedeflerin belirlenmesi ve hitabet araçları sayesinde Nebi Aleyhi's Salatu ve's Selam'ı iktidar kılan tam olarak bu davranıştır. O halde Kureyş'in umutsuzca ve ısrarla Resul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'i davetinde tavizler vermeye ikna etmeye çalıştığını görmemiz şaşırtıcı değildir. Ta ki onların nizamını kabul etsin. Ancak bunlar bir fayda vermedi.
Ey Müslümanlar!
Yarın seçimler bittiğinde emekçi ve liberal partilerle diğerleri hep birlikte halka kupalarla kutlama yapacaklar. Ancak üzücü ve talihsiz olan ise Müslüman neslimizin evlatları arasındaki anlaşmazlıklar ile adavetler devam edecek ve bizleri daha da zayıflatacaktır. Bu partilerin hepsi buna sevinecektir.
Ey Müslümanlar!
Ey insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet! Vakıaya razı olmak ve boyun bükmek sizlere yakışmaz. Aksine sadece İslam'a dayanan hedefler belirlememiz ve bunları hayata geçirmek için aktifleşmemizi kaçınılmaz kılmalıdır. Zira mevcut sisteme ve vakıaya razı oldukça kendimizi giderek vakıasal tavizlerin uçurumuna yuvarlanmış ve İslam'la örtüşmesi için vakıayı değiştirmek yerine vakıayla örtüşmesi için kasıtsız şekilde İslam'ı tevil etmeye başvurmuş bulacağız. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Avustralya
H. 19 Rabi’-ul Âhir 1432
M. Perşembe, 24 Mart 2011