Pazar, 20 Cumade’s Sânî 1446 | 2024/12/22
Saat: (Medine Saati İle)
Menu
ana menü
ana menü

بسم الله الرحمن الرحيم

Şam Devrimine Yardım Etmenin En Güçlü Kalesi ve Akdeniz Sahilindeki İran Sömürüsündeki Tek Çıkış Olmasından Dolayı Lübnan'daki Amerikan-İran Ortaklığı Otoritesi, Trablusşam'ı Tıkamaya Çalışıyor

Amerika, on yıllardır Esed rejimini Lübnan yönetimiyle görevlendirdi. Hatta bu rejimin hükümleri, 1990 yılında Lübnan'ı tamamen ele geçirdi. Esed rejiminin Lübnan dosyasını elinde tutmasının yanı sıra Amerikan politikası, İran rejimini bölgede bekçisi, Irak ve Afganistan'da kazanımlarında paydaşı yaptı. Lübnan'da İran'ın Lübnan'daki partisinin faaliyeti, Amerika'nın Esed için Lübnan'da belirlediği politikasına entegre olmuştur.

Amerika'nın 2005 yılında Irak bataklığına saplanmasıyla birlikte Amerikalılarla şiddetli anlaşmazlık içerisinde olan Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, Suudi rejimi ve Lübnan'daki bazı liderlerle birlikte Suriye'nin Lübnan'daki varlığına saldırmak için bir fırsat yakaladılar ve Suriye ordusunu Lübnan'dan çıkarmayı başardılar. Ancak büyük bir olay olmasına rağmen Lübnan'ı Amerika'nın nüfuz dairesinden çıkaramadı. Zira Amerika, Esed rejimine ve İran'a bağlı olan Lübnan güvenlik birimlerindeki liderleri ve İran'ın Lübnan'daki partisini Suudi yandaşlarına sınırlı bir pay kalmasıyla birlikte oradaki nüfuzunu korumak için kullanmaya devam etti. Ancak Amerika, İran'ın Lübnan'daki partisinin 7 Mayısta yaptığı askerî operasyon vasıtasıyla 2008 yılından beri Lübnan'daki otoriteyi tamamen İran nüfuzuna geçirdi. Bu operasyon, başında Said Hariri'nin olduğu ve İran-Suriye ittifakının üçte birine sahip olduğu Ulusal Birlik Hükümeti olarak bilinen hükümetin oluşmasına neden olan Doha Anlaşmasına neden oldu. Bu da daha sonar bu hükümetin devrilmesine ve 2011 yılının başlarında Necip Mikati'nin başkanlığında İran'a bağlı yeni bir hükümetin kurulmasına neden oldu. Tüm bunlar ise İran partisinin kullanma ve tehdit etme bağımlısı olduğu silah gücüyle oldu.

Aynı senenin Mart ayında mübarek Şam devrimi meydana gelince Amerika, ajanı Beşar Esed'in devrilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, dolayısıyla Suriye'nin elinden çıkma tehlikesini fark etti. Bunun üzerine var gücüyle Esed'i desteklemeye başladı, bölgedeki ajanlarına onu desteklemelerini telkin etti ve devrimcilerin etkin silahla silahlandırılmasına yönelik tüm girişimleri engelledi. Ancak devrim devam etti, kök saldı ve her geçen ay İslamî kimliği güçlendi. Bunun üzerine Amerika, devrimcilerin zafer kazanmasını ve genişlemelerini engelleyecek sert askeri bir eylemin kaçınılmaz olduğunu gördü. Bu görev için kendisini korku saran ırkçı İran rejiminden daha uygun birini bulamadı. Zira İran, Doğuda Orta Asya'dan Batı'da merkeze kadar uzanan nüfuzunun Şam beldesinde kırıldığını gördü. Bu yalancılıkla İslam sloganı atan bu ikiyüzlü rejim, bir grup savaşçısını Suriye'ye göndermesi, Suriye halkına karşı katliam yapması, enerjisini Şam devrimini bitirmek için harcaması için Lübnan'daki partisine telkinde bulundu. O da kahraman Kusayr beldesine azgın bir şekilde saldırdı.

Dikkat çekicidir ki Amerika ve İran, kasıtlı olarak Lübnan halkını hükümetin istifa etmesi ve Suudi Arabistan'ın seçeceği bir kişinin başkanlığında yeni bir hükümet kurulması tiyatrosuyla oyaladılar ki İran'ın Lübnan'daki partisinin savaşçıları emin bir şekilde hareket edebilsinler. Ancak hükümetin kurulması, yine İran'ın partisinin silahı sayesinde başarısızlığa uğradı. Bu da tekrar Trablus ve diğer bölgelerde gerilimin hakim olmasına neden oldu ve Trablus, tekrar İran-Esed ittifakının böğründe bir çıban gibi geri ortaya çıktı. Zira Suriye'deki devrimcilere ellerinden gelen desteği verdiler. Ayrıca Trablus, yanı başındaki Akkar iliyle birlikte, Türkiye sınırından Filistin sınırına doğru İran rejimi ve müttefiki Suriye'nin hakim olduğu Akdeniz kıyısındaki tek boşluğu oluşturmaktadır. Amerika, İran'ın devrimin Akdeniz sahiline sıçraması önünde engel olmasını istedi. Bu nedenle Lübnan'daki otoriteye, Trablus'u boyun büktürmeyi, sıkboğaz etmeyi ve insanları aşağılamayı amaçlayan askerî operasyon yapması talimatı verdi. Böylece Lübnan'daki atmosfer İran'ın partisinin lehine dönmüş olsun, hiç bir engel olmadan Şam'daki devrimcileri öldürmeye yönelmiş ve Esed rejimini kurtarmış olsunlar. Ancak İran'ın Lübnan'daki partisi, son yaptığı konuşmasında açık bir şekilde savaşçılarının arkasını korumak için Lübnan'da birtakım operasyonel icraatlarda bulunacağını açıkladı. Nitekim şu anda Trablus'ta yaşananlar, açık bir şekilde bu açıklamayı ifade etmektedir. Yine haber ajanslarının dün Perşembe günü Amerika Merkez Komutanlığı Komutanı Orgeneral Lloyd c. Austin'nin, Lübnan Ordusu Komutanı ile yaptığı telefon görüşmesinde, "Trablus'ta şiddetin devam etmesinden ve Lübnan'ın diğer bölgelerinde artan gerilimden endişe duyduğunu" ve "Lübnanlı savaşçıların Suriye'ye geçmelerinin engellenmesinin gündemine" vurgu yaptığı haberini yayınlamaları bu komplo üzerindeki Amerikan-İran işbirliğini göstermektedir.

Ey Lübnan Halkı! Sizlere, bu ayın öncesinde Trablus ve Ursal'a saldırılması kararı hakkında ulaşan neredeyse kesin olan bilgileri ilave ediyoruz.

Ey Şam Trablus ve Lübnan'ın Diğer Bölgelerindeki İman ve Takva Sahipleri:

Düşmanınıza karşı bu fırsatı kaçırmayın, sizlere boyun eğdirme ve sizleri Şam devrimindeki kardeşlerinizden ayırma planlarını boşa çıkarın. Sizlere liderlik yapan kişilere baskı yapın ki Allah, Resulü ve müminleri razı eden, şeytan ve dostlarını zelil kılan bir tavır takınsınlar. Sakın hasımlarınızın, sizin şehirleri yalnız bırakmalarına izin vermeyin. Zira sizin gücünüz, söz ve tavır birliği yapmanızda yatmaktadır. Trablus, Akkar, Danya, Beyrut, Sayda Arsal ve Beka halkı olarak, bu komployu boşa çıkarmak için kıyama kalkmalısınız.

Ey Ordudaki Evlatlarımız:

Sakın Amerika'nın çizdiği ve Lübnan otoritesindeki ajanlarının uyguladığı komplonun kurbanı olmayın. Esed tagutunun Suriye ordusuna yaptığı gibi sizleri halkınızın karşısına getirmelerinden sakının. Zira bu askerleri, kendi halklarını öldürsünler ve yurtlarından etsinler diye onların karşısına koydular. Allahu Subhanehu ve Teâlâ'nın şu tehdidini hatırlayın:

وَمَن يَقْتُلْ مُؤْمِناً مُّتَعَمِّداً فَجَزَآؤُهُ جَهَنَّمُ خَالِداً فِيهَا وَغَضِبَ اللّهُ عَلَيْهِ وَلَعَنَهُ وَأَعَدَّ لَهُ عَذَاباً عَظِيماً "Her kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içerisinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lanetlemiş ve onun için azim bir azap hazırlamıştır." [en-Nisâ 93]

حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Lübnan Vilâyeti


H. 28 Raceb 1434
M.  Cuma, 07 Haziran 2013

Yorum Ekle

Gerekli olan (*) işaretli alanlara gerekli bilgileri girdiğinizden emin olun. HTML kod izni yoktur.

SİTE BÖLÜMLERİ

BAĞLANTILAR

BATI

İSLAMİ BELDELER

İSLAMİ BELDELER