بسم الله الرحمن الرحيم
Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti'nden Güney Kardufan Vilayeti Valisine Bir Nasihat
Kardeş Ahmed Harun
Ve Güney Kardufan Vilayetine
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi...
Allahu [Subhânehu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَدِيدًا "Ey İman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." [Ahzab 70] Sallallahu Aleyhi ve Selem, şöyle buyurmuştur:الدّينُ النّصيحة "Din, nasihattir."
Güney Kardufan'ı harap eden bu kanlı olaylardan dolayı dehşete kapıldık. Zira kan akıtmak haram olup temelini Nifaşa Anlaşması'nın attığı, sözde self-determinasyon adı altında Güney Sudan'ı ayıran ve sözde halka danışma bahanesiyle Güney Kardufan ile Mavi Nil'in koparılması istenen Sudan'ı parçalama planını uygulamak için hareket etmek göç, tahribat ve yıkımdır. Bundan dolayı aşağıdaki hususları idrak etmek zorundayız:
Birincisi:
Bizler Müslümanız ve bütün meselelere İslam akidesi zaviyesinden bakmak zorundayız. Allahu Subhânehu, şöyle buyurmuştur:
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمْ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلاَلاً مُبِينًا "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, ne mümin bir erkek ne de mümine bir hanım için o işlerinde herhangi bir serbestlik olur. Her kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse apaçık bir sapıklık ile sapıtmış olur." [el-Ahzâb 36]
Ve şöyle buyurmuştur:
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا "Hayır! Rabbine ant olsun ki onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda Seni hakem kılıp içlerinden de bir sıkıntı duymaksızın verdiğin hükme tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkları sürece iman etmiş olmazlar." [en-Nîsa 65]
Bunun içindir ki İslam akidesine aykırı olan her konu yada tedbir batıl olup zayıflığı ve dünya hayatında sıkıntıyı getirdiği gibi günahı, masiyeti ve Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'nın gazabını miras bırakmaktadır. Mevlamız Azze ve Celle, şöyle buyurmuştur:
وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا "Her kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için dar bir geçimlik vardır." [Taha 124]
İkincisi:
Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya rücu etmek, ancak münkeri terk etmek ve batılı yok etmekle olur. Sonra mutlak olarak basiret üzere Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ]'ya itaat etmekle olur. Dolayısıyla bu, Nifaşa Anlaşması'nı fırlatıp atmadıkça ve onu iptal etmedikçe bu halimizle olmaz. Zira bu anlaşma, İslam akidesi temeline dayanmadığından dolayı batıl bir anlaşmadır. Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmuştur: مَنْ أَحْدَثَ فِى أَمْرِنَا مَا لَيْسَ مِنْهُ فَهُوَ رَدٌّ " Her kim bizim işimizde (dinimizde) olmayan bir şeyi ihdas ederse o reddedilir." Dahası Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD)'ın ortakları kafir Batı'nın diktelerini uygulamak, ülkemizin birlik bağlarını tek tek koparmaktır. Çünkü o, -yani Nifaşa-, karşı tarafın onlarca kez anlaşmayı bozmasından dolayı batıl bir akittir. Nitekim Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ] Müslümanlardan, sırf karşı tarafın anlaşmayı bozmasından korkulduğu için ahitlerini bozmalarını talep etmiştir. Subhânehu, şöyle buyurmuştur: وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوْمٍ خِيَانَةً فَٱنْبِذْ إِلَيْهِمْ عَلَىٰ سَوَآءٍ إِنَّ ٱللَّهَ لاَ يُحِبُّ ٱلخَائِنِينَ " (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik yapmasından korkarsan, sen de (onlarla yaptığın ahdi) aynı şekilde bozduğunu kendilerine bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez." [Enfal 58] Bu birinci adım, işlerin düzeltilmesi ve bunların aslına dönmesi içindir. İkinci adıma gelince; mutlak olarak azim olan İslam ideolojisine rücu etmek ve çözümleri ondan almaktır. Batılın yaklaşamayacağı gerçek, işte budur.
Üçüncüsü:
İslam, devlet içerisindeki silahlı kuvvetlerin tek olması gerektiğine hükmetmiş ve onun dışında başka bir silahlı kuvvetin olmasına izin vermemiştir. Bundan dolayı polisin, güvenliğin ve ordunun görevi, ülkenin dört bir tarafında güvenliği uygulamaları olduğu gibi ister silah bırakıncaya kadar tedip için savaşılmaları gereken bagilerden olsunlar isterse öldürülmeleri, ileri gelenlerin ve idare edenlerin asılmaları için savaşılan yol kesenler/eşkıyalar olsunlar güvenliği ihlal edenlerle savaşmalarıdır. Zira Allahuteala, şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا جَزَآءُ ٱلَّذِينَ يُحَارِبُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَسْعَوْنَ فِى ٱلأَرْضِ فَسَاداً أَن يُقَتَّلُوۤاْ أَوْ يُصَلَّبُوۤاْ أَوْ تُقَطَّعَ أَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُم مِّنْ خِلافٍ أَوْ يُنفَوْاْ مِنَ ٱلأَرْضِ ذٰلِكَ لَهُمْ خِزْيٌ فِى ٱلدُّنْيَا وَلَهُمْ فِى ٱلآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ "Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya (acımadan) öldürülmeleri ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için ahirette de büyük azap vardır." [Nisa 33]
Dördüncüsü:
Ebiyi bölgesi, gözetimi Beyt-il Mâl'e ve kullanımı halkına ait olan haraci İslamî bir topraktır. Bundan dolayı burasının Müslümanların otoritesi altında olması gerekir. Dolayısıyla ordunun, daha önce onu Somali'de kullanan ve Sudan topraklarının bir bölümünü işgal eden bölgedeki zalim Amerika'nın eli Etiyopya güçlerine teslim edilmesi amacıyla buradan geri çekilmesi caiz değildir. Bu yüzden orada Müslümanların rayesinden başka bir raye dalgalanmaktadır. Böylece kafirler, Müslümanların üzerinde egemen bir hale gelmişlerdir. Halbuki Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], bundan nehyetmiştir. Zira Subhânehu şöyle buyurmuştur:
وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً "Muhakkak ki Allah, Kâfirler için Mü'minler aleyhine asla bir yol (egemenlik) kılmayacaktır!" [en-Nîsa 141]
Beşincisi:
Silahlı kuvvetleri, güvenliği uygulamak için rolünü yerine getirdiğinde İslam akidesini davranışlarının esası kılması kaçınılmazdır. Dolayısıyla mukaddesatları çiğnememeli, birtakım şüphelerle insanları yakalamamalı, bazı kimseleri kabile temelinde hareket ederek başkalarının cürmünden dolayı yakalamamalı, güvende olan insanları korkutmamalı, bilakis hakkı uygulamalı ve batılı da yok etmelidir. Böylece isyancılar izole olacak, zayıflamaları hızlanacak ve silahı bırakacaklardır.
Altıncısı:
Birleşmiş Milletler ve genellikle insanî yardım örgütleri olarak adlandırdığı örgütler, kaos ceninini besleyen ve devletlerin rahimlerini istikrarsızlaştıran göbek bağlarıdır. Bunlar, Allahu Subhânehu'nun kendisi hakkında uyardığı bir düşman olan sömürgeci kafirin ajandasına hizmet etmektedirler. Allahuteala, şöyle buyurmuştur:
لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَاء مِنْ أَفْوَاهِهِمْ وَمَا تُخْفِي صُدُورُهُمْ أَكْبَرُ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الآيَاتِ إِن كُنتُمْ تَعْقِلُونَ "Kendi dışınızdakileri dost, sırdaş edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz." [Âl-i İmrân 118] Bundan dolayı bu fitneyi yok etmek, Birleşmiş Milletleri'nin kamplarını kapatmayı, insanî yardım olarak adlandırılan şüpheli örgütlerini kaldırıp atmayı ve görevi, tedavi, öğretim ve güvenlik gibi insanların işlerini gözetmek olan bir devleti kurmayı gerektirmektedir.
Yedincisi:
İnsanları tek bir potanın içerisinde eritmeye muktedir olan tek ideoloji, sadece İslam ideolojisidir. Zira kafirlerin elleri, ülkelerimizi parçalamak için olan planlarına hizmet eden bu asabiyetçilikleri canlandırmak için uzanmadan önce Arapları, Kıptileri, Berberileri, Nubaları ve diğerlerini eritip onları tek bir ümmet kılan bizzat İslam'dır. Zira Allahu [Subhânuhu ve Te'alâ], şöyle buyurmuştur:
لَوْ أَنفَقْتَ مَا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً مَّا أَلَّفَتْ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلَكِنَّ اللّهَ أَلَّفَ بَيْنَهُمْ إِنَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ َ " Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin, Ancak Allah, onların aralarını birleştirmiştir. Çünkü O, Aziz'dir, Hakîm'dir." [Enfal 63]
Bizler Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak sizleri, dünyanın ve ahiretin hayrına, azim İslam ideolojisine, ona bağlanmaya ve hayat vakıasında onu tatbik etmeye çağırıyoruz. O halde ne insanların görüşleri ne fitne saçan, tahribat ve yıkım tohumları eken İslam akidesinden başkasına dayalı olan uzlaşıları nede bizden uzak olsun 28.05.2011'deki Addis Abada Anlaşması sizleri ondan döndürmesin. Çünkü bu, apaçık bir dalalettir. Aksine bu bizim sunduğumuz şey ise yüzyıllarca dünyaya hakim olan küresel ideolojiden bir kordur ki buda; İslam'ı tatbik ederek İslamî hayatı yeniden başlatacak ve onu dünyaya taşıyacak olan Hilafet Devleti'nin anayasasıdır.
ٱسْتَجِيبُواْ لِرَبِّكُمْ مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِىَ يَوْمٌ لاَّ مَرَدَّ لَهُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَكُمْ مِّن مَّلْجَأٍ يَوْمَئِذٍ وَمَا لَكُمْ مِّن نَّكِيرٍ "Allah'tan, geri çevrilmesi imkânsız bir gün gelmezden önce, Rabbinize uyun. Çünkü o gün, hiçbiriniz sığınacak yer bulamazsınız, itiraz da edemezsiniz." [Şura 47]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Sudan Vilâyeti
H. 4 Şa'bân 1432
M. Çarşamba, 06 Temmuz 2011