- |
- İlk yorumlayan ol!
- yazı boyutu yazı boyutunu küçült Yazı boyutu büyüt
بسم الله الرحمن الرحيم
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Kadın Kolları,
“Aile: Zorluklar ve İslami Çözümler” Başlıklı Uluslararası Kadınlar Konferansı
7. KONUŞMA - ENDONEZYA
Anneliği İade Edelim: Kadının Eş ve Anne Olarak Asli Görevinin Ehemmiyeti
Kıymetli Kardeşlerim,
Es-Selamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu. Bugün bu mecliste aranızda bulunmaktan onur duyuyorum. Bu meclis ki en güçlü bağ ile birbirine bağlanmıştır - bizleri okyanusları aşarak farklı kıtalardan bir araya getirip birbirimize bağlayan İslam akidesinin düğümüdür. Elhamdulillahillezi, bi-nimetihi tetimm's-salihat... ve's-selatu ve's-selamu ala eşrefil enbiyai-murselin ve ala alihi ve sahbihi ecmain...
Kıymetli Kardeşlerim, Allah Subhanehu ve Teâlâ Furkan Suresi 74'üncü ayetinde buyuruyor:
﴿وَالَّذِيۡنَ يَقُوۡلُوۡنَ رَبَّنَا هَبۡ لَـنَا مِنۡ اَزۡوَاجِنَا وَذُرِّيّٰتِنَا قُرَّةَ اَعۡيُنٍ وَّاجۡعَلۡنَا لِلۡمُتَّقِيۡنَ اِمَامًا﴾
"Onlar: 'Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap' derler."
Bu ayet bizlere; Müslüman bir kadının en büyük hedefinin ne olacağını öğretmektedir, kardeşlerim.
Şu kısmını vurguluyorum:
﴿وَٱجۡعَلۡنَا لِلۡمُتَّقِينَ إِمَامًا﴾
"bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap” - yani bizleri İmam el-Muttakin yap! İbni Abbas, El-Hasan, As-Suddi, Katade ve Rabi' bin Enes bu ayeti şöyle tefsir etmiştirler: “Hayırda örnek alınacak liderler”' Başkaları şöyle de tefsir etmişler: “İnsanları hayra davet eden kılavuzlar...” Onlar, ibadetlerinin evlatlarının ve zürriyetlerinin ibadetiyle ve kılavuzluklarının kendilerinden sonra da devam etmesini ve başkalarına da faydalı olmasını arzuluyordular.
Kardeşlerim; böylesi lider nesillerin oluşabilmesi için önce biz Müslüman kadınlar Kur'an'ın bu vizyonunu benimsemeliyiz, sonra da takvalı anne rolümüzü en iyi şekilde yerine getirmeliyiz.
Ne var ki kardeşlerim, mevcut modern yaşam bu Kur'anî ideale ulaşmayı çok zorlaştırdı çünkü günümüz hayatımıza şekil veren laikliğe tapan ve gücünü kapitalizmden alan Batılı değerlerdir. Artık hayatta başarının anlamı; maddi zevkler, menfaat ve kazançtan başkası değildir. Başarılı kadın profili artık, kariyerinde başarılı, mali açıdan bağımsız ve profesyonel olan kadından ibaret olmuş. Günümüzde kadına tayin edilen en yüksek rol; iktisat diliyle tanımlanmaktadır - yani kapitalist şirketlere nasıl malzeme ve kazanç üretir ve hükümetlere ne kadar yüksek gelir ve vergi sağlar, şeklindedir. Zira kapitalist devletlerde kâr ve servet elde etmek hayattaki tüm diğer değerlerden daha güçlüdür. Dolayısıyla, materyalizmi ve parasal kazancı anneliğe ve çocuk ve ailelerin refahına öncelemekteler. Kapitalizm; kadınları iş gücüne katılmaya ve hayati öneme sahip annelik ve ev kadını rollerini terk etmeye itmiştir. Onları ya çürük ekonomi politikalarının ve kanunlarının oluşturduğu yoksullukla zorlamış ya da "Kadının Güçlenmesi" gibi feminist dille ve daha çok kadın istihdamı ile kadına daha yüksek statü ve daha iyi ekonomik hayat yalanıyla ayartmıştır. Gerçekten de kapitalizm ve feminizm el ele vererek anneliğin önemini sistematik olarak erittiler ve kadınları bu hayati rolü yerine getiremeyecek kadar güçsüz bıraktılar.
İşte bundan dolayı Müslüman kadınların Kur'anî idealleri bu laik değerler altında ezilip gitti. Artık birçok Müslüman kadın için çocuk büyütmek ve aile kurmak hayatın merkezinde yer almıyor. Aksine artık ferdiyetçi ve maddi hedefler peşinde koştururken başkalarının ıstırabını görmezden gelir oldular. Kısacası; Kapitalizm biz Müslüman kadınların yüce İslami annelik vizyonunu yiyip bitirdi, ideallerimizi küçümsedi ve Müslüman kızların bakış açısını daraltarak onları sadece meslek sahibi olmaya, hatta ebeveynlerinin ümitlerini dahi küçümsemeye itti.
Anneliğin İşlevsizleştirilmesi
Kıymetli, seçkin kardeşlerim,
Kapitalizm çürük feminizm ve cinsiyet eşitliği fikirlerini kendi çıkarları için çok güzel kullanmaktadır. Her ne kadar feminist hareket anti-kapitalist Marksist köklere dayanıyor olsa da günümüzde kapitalizmin şeytani gücüyle birleşmiştir. Bunu son zamanlarda moda olmuş "cinsiyet kapitalizmi" veya "womenomics" teriminde görebiliyoruz. Bu terim; cinsiyet eşitliği paradigmasıyla yeni bir küresel yatırım hareketinin kesiştiği küresel bir bağlantı noktasına işaret etmektedir. Yani kapitalist ülkelerden, finans kuruluşlarından, STKlardan ve BM'den oluşan bir koalisyon son on yılda yoğun bir şekilde kadın ve kızlara yatırım yapmaktadır. 2012 yılında Dünya Bankası Başkanı, Jim Yong Kim, Dünya Bankasının kredi ve hibelerinin %80'inden, yani 28 milyar dolardan fazla bir miktarın, toplumsal cinsiyetle alakalı projelere tahsis edildiğini söyledi. Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü 2006 yılında Dünya Bankası kadınların güçlendirilmesini "akıllı ekonomi" olarak gördüğünü itiraf etti.
Onları motive eden şey; kapitalist ülkeleri ve finans sistemlerini zincirleyen bu küresel ekonomik krizin ortasında ekonomik büyüme elde etmekten başka bir şey değildir. Bunu 2008 yılında İngiltere Manchester Üniversitesi araştırmacısı Adrienne Roberts ifade ederken, Uluslarötesi Ticaret Feminizmi hareketinin küresel ekonomik krizinin mili üzerinde dönmeye meyilli olduğunu söylemiştir. Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton buna benzer bir açıklamada bulunmuştu: “Kadınların ekonomik potansiyelini kısıtlamak her ülke için hazır paraya hayır demektir. Bu tamamen mantıksızdır, bilhassa hala ekonomik krizden çıkış yolu açmaya çalışırken.”
Clinton'un sözleri kapitalist ülkelerin gerçek dürtüsünü açıkça ortaya koymaktadır ki kadınları feda etmeye vicdanları rahatça el vermektedir. Zira onlar kadını gelecek nesillerin annesi ve korunması gereken bir namus olarak değil sadece işçi ve ekonomik büyümenin motoru olarak görmektedirler.
Kapitalizm anneleri kasten işçi, hatta alt-sınıf işçi seviyesine indirgeyerek aşağılamaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2013 raporuna göre, 43 milyon kadın bakıcılık, aşçı, temizlikçi veya hizmetçi olarak çalıştırılıyor. Ve son 18 yılda ev hizmetlisi olarak istihdam edilenlerin sayısında 19 milyon kişiyle ciddi bir artışı yansıtmaktadır. Kendi ülkelerinde yoksulluktan ve yoksullara yardım bulunmamasından dolayı milyonlarca kadın kıt kanaat geçim sağlayabilmek için yuvasını ve çocuklarını terk etmeye zorlanıyor. Dünyanın her yanında faize dayalı finans modeli ve laissez-faire-laissez- passer (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) liberal prensibine dayalı serbest piyasa sistemi ile tatbik edilmekte olan kapitalizmden dolayı servet azınlıkların elinde birikmiş ve dolayısıyla İslam dünyasında ve üçüncü dünya ülkelerinde korkunç boyutta yoksulluk yayılmıştır. Bunun peşi sıra da ev hizmetlileri alanında yoğun ve şiddetli feministleştirme ve göç meydana oluşturarak kadınları sömürüye maruz bırakmıştır.
Anneliğin işlevselsizleştirilmesi anneleri ekonomik büyüme motoru olarak istismar eden bir millet için bir de pahalıya patlayan bir sonuç olarak kırılgan, sorunlu ve başıboş bırakılmış bir nesil meydana getirmiştir. Endonezya Çocuk Koruma Komisyonu (2016) yayınladığı verilerde deniz aşırı ülkelerde çalışmak için anneleri tarafından terk edilmiş milyonlarca bebek olduğunu açıkladı. Bugün 11,2 milyon Endonezyalı çocuk, anneleri çalışmak için yurt dışına göç etmek zorunda kaldığı için, annelerinin bakım ve şefkatinden mahrum kalmıştır. UNICEF (2008) verileri, Filipinler'de anneleri göçmen işçi olduğu için 6 milyon çocuğun terk edildiğini gösteriyor. Aynı durum Çin için de söz konusu. Kırsal alanlarda 17 yaşından küçük 61 milyon çocuk bir veya iki ebeveyninin iş için göç etmesinden dolayı terk edilmiş durumda. Pekin Normal Üniversitesi Profesörü Li Yifei (2015)'in araştırmalarına göre Çin'in bu terk edilmiş çocukları çocuk kaçakçılığı, cinsel şiddet, intihar, suç ve başka sosyal hastalıkların tuzağına düşüyor.
Aslında Batılı ülkeler Doğu Asya ülkelerinden çok daha önce bu sosyal krize öncülük etmiştirler. Ve "ailenin ölümünü" tetikleyen şeyin sadece "womenomics"li ekonomik liberalizm olmadığını fakat büyük bir sağlık sorununa yol açan ferdiyetçi değerlere sahip sosyal liberalizmle el ele gittiğini bu ülkelerden öğreniyoruz. Bu ülkelerde artık evlilik ve çocuk için sorumluluk almaktansa bekâr yaşamak tercih ediliyor. Bu durum hem salgın boyutta ağır sağlık sorunlarına yol açmış ve hem de anneliğe zarar vermiştir. Bu şartlar aile hayatını kökten kazıyor ve sayısız Avrupa ülkesinde ve ABD'de demografik çölleşmeye yol açtı. Hatta Ocak 2018'te Birleşik Krallık bir "yalnızlık bakanı" bile atadı. Bu bakanlık Başbakan Theresa May'in ifadesiyle çok fazla insan için "modern hayatın hazin yüzüdür". Şu an 9 milyon insan kendini sürekli yalnız hissediyor ve ülkede neredeyse 200 bin yaşlı insan bir aydan uzun bir süre boyunca sohbet edecek bir arkadaş veya akraba dahi bulamıyor. İşte kapitalist liberal devletlerde değişen aile yapısının gerçek yüzü budur.
Yine dünya çapında "binlerce aile birliğinin ölümüne" yol açan anneliğin yok olmasının gerçek etkisidir bu. Günümüzde son derece karanlık ve İslam'ın nurundan ve hidayetinden çok uzak bir uygarlık portresi çıkıyor ortaya. Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın şu kavlini hatırlayalım:
﴿وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى﴾
“Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” [Taha 124]
Annelik Görevimizi Tasavvur Edelim
Kıymetli Kardeşlerim,
Çok hayalimiz var. Ama hiç asli görevimiz ve üzerimize farz olan anne ve eş olma konusunda üstün başarıya ulaşmak hakkında hayal kurduk mu? Hiç bu Ümmete seçkin ve lider nesiller yetiştirme rolümüz hakkında hayal kurduk mu? Çoğumuz tam hazırlanamadan anne oluyoruz. Yeterince bilgiye sahip olmadan yaparak öğreniyoruz. İşte bundan dolayı hem ailemizde hem toplumumuzda annelik ideallerimizi geri kazanmalıyız. Bu ideal Kur'an'ın bize gösterdiği idealdir - İmam el-Muttakin (takvalı liderler) yetiştirme idealidir.
Hiç şüphesiz İslam'ın anneye verdiği eşsiz izzet ve saygı statüsünü hepimiz biliyoruz. Bu hadisi hepimiz biliyoruz:
«جَاءَ رَجُلٌ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: مَنْ أَحَقُّ النَّاسِ بِحُسْنِ صَحَابَتِي؟ قَالَ:«أُمُّكَ»، قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أُمُّكَ»، قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أُمُّكَ»، قَالَ: ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: «ثُمَّ أَبُوكَ»
Bir adam Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! İyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir?” diye sordu. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Annen!”diye cevap verdi. Adam: “Sonra kim?” dedi, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Annen!”diye cevap verdi. Adam tekrar: “Sonra kim?” dedi. Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine: “Annen!”diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: “Sonra kim?” Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sefer: “Sonra Baban!”diye cevapladı.(Buhari ve Müslim)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından ve büyük İslam âlimi Abdullah ibn Abbas Radiyallahu anh bir defasında şöyle demiştir: “Kişiyi, annesine nazik davranıp saygı göstermekten daha başka Allah’a yaklaştıracak bir şey bilmiyorum.” Üstelik anneliğin ahiretteki karşılığı son derece büyüktür. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
«إِنَّ لِلْمَرْأَةِ فِي حَمْلِهَا إِلَى وَضْعِهَا إِلَى فِصَالِهَا مِنَ الأَجْرِ كَالْمُرَابِطِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ ، فَإِنْ هَلَكَتْ فِيمَا بَيْنَ ذَلِكَ فَلَهَا أَجْرُ شَهِيدٍ»"Kadın hamileliğinde, doğum yapıncaya ve çocuğu memeden keseceği güne kadar, Allah yolunda nöbet bekliyen kimse gibidir. Ve bunlar arasında ölürse ona şehid ecri vardır.”
Kadına dair hayati öneme sahip bu annelik rolünü İslam belirlediğine göre, bu konuya dair İslami öğretiler hakkında tam bir fikir sahibi olmak zorundayız. İslam'ın bazı hükümleri sadece erkeklere hastır ve baskı hükümleri sadece kadınlara hastır. Bazı hükümlerini tayin ederken kadın ve erkek arasında ayrım yapmıştır ve Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın kendilerine tayin etmiş olduğundan razı olmalarını emretmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den nakledilen bir hadis, karı ve kocanın ailedeki özel sorumluluklarını açık ve net göstermektedir. Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir:
«كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤول عَنْ رَعِيَّتِهِ، الإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِي أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْؤولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْؤولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا...»
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile halkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz.” [İbni Ömer Radiyallahu anh'tan, Buhari ve Müslim Sahih olarak rivayet etmiştir]
Dolayısıyla Şari kadını bir anne ve evin yöneticisi (ev hayatından ve çocukların bakımından sorumlu) kılmıştır. İşte bundan dolayıdır ki kardeşlerim, İslam bizlere hamilelik, doğum, emzirme, velayet ve iddet süresi gibi hükümler bildirmiştir. Bunlarda erkeklere hiç bir yer vermemiştir çünkü bunlar bizim kadın olma özelliğimizle ilgilidir. Böylece İslam, hamilelik, doğum, emzirme ve bakım açısından çocuğa dair sorumlulukları kadına vermiştir.
Bundan dolayı kadın olarak bunlar bizim en önemli işlerimiz ve en büyük sorumluluklarımızdır. Kısaca diyebiliriz ki; kadının birincil rolü anne ve ev hanımı olmaktır. Çünkü bu amelle insan ırkı hayatta kalır. Ve bu özelliğimiz bizleri erkeklerden ayırt etmektedir. Yine bundan dolayı Şeriat'ın bize Ramazan'da hamileyken ve bebek emzirirken orucumuza ara vermeye müsaade ettiğini görüyoruz. Yine Şeriat bizleri lohusalık döneminde namazdan muaf tutmuştur ve velayet annede olduğu müddetçe babanın çocuğu alıp annenin yaşadığı beldeden başka bir beldeye götürmesini yasaklamıştır. Tüm bunlar birincil görevimizi, anne ve ev hanımı olmayı, hakkıyla yerine getirebilmemiz için getirilmiş kolaylıklardır. Ayrıca Şeriat, erkeği veya devleti kadının maddi geçimini sağlamakla zorunlu kılarak kadını ailesinin maişetini sağlamak için çalışma zorunluluğundan kurtarmıştır. Böylece zamanını ve dikkatini çocuklarının bakımına ve terbiyesine odaklamasına yardımcı olmuştur.
İşte İslam, anne ve eş olma statüsünü toplum için hayati kabul etmektedir. Bu rol daima hakkıyla yerine getirilmelidir, korunmalıdır ve desteklenmelidir.
Kıymetli kardeşlerim, Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın kadın kulları olarak bu büyük sorumluluğa ciddiyetle sahip çıkmalıyız ve hayatımızı evlatlarımıza en hayırlı anneler olabileceğimiz şekilde düzenlemeliyiz. Anneliğe dair bu bakış açısı hayattaki önceliklerimizi ve hayatımızı düzenleme biçimimizi şekillendirmelidir. Örneğin şu husus açıkça anlaşılmalıdır... Bize hangi iş verilirse verilsin, üzerimize hangi sorumluluk yüklenirse yüklensin, daima evin yöneticisi ve evlatlarımızın bakıcılığını, yani birincil görevimizi devam ettirmek zorundayız. Bu görevimizi ikincil veya başka dünyalık emellerimizden daha az önemli görmemeliyiz. Aksine evliliğe ve anneliğe heves etmeliyiz ve bunu hayatımızın merkezinde konumlandırmalıyız. Ne istihdam, ne şahsi çıkarlarımız ne de herhangi başka bir amel bu hayati görevimizden taviz vermemize veya onu terk etmemize yol açmamalıdır. Çünkü Müslüman kadınlar olarak bizler; başarımızı mülk edinme veya maddi konum veya kariyerde ilerleme gibi kapitalist ideallerle ölçmeyiz. Bizler başarımızı anne ve eş olmak dâhil, İslami görevlerimizi gücümüz yettiğince en iyi şekilde yerine getirmekle ölçeriz. Bu son derece önemli hususları toplumlarımız, çalışma ortamlarımız ve devlet de açık ve net anlamalıdır.
Kıymetli kardeşlerim. Her ne kadar kadının birincil görevi anne ve eş olmak olsa da, sadece bu göreve mahkûm değildir veya başka işler yapmasına mani değildir. Bizler biliyoruz ki İslam kadına siyasi, eğitim ve iktisadi haklar vermiştir; çalışmasına, işveren olmasına, sözleşmeler yapmasına, servetiyle yatırım yapmasına ve tüm sosyal faaliyetlerde yer almasına müsaade etmiştir. İslam; kadın ve erkeğin evliliklerinde huzur içinde birlikte yaşamaları, çocuk sahibi olmaları, çocukların sahip çıkıldığı ve güçlü nesiller ve güçlü toplumlar oluşturmak için en güzel şekilde yetiştirildiği bir ortam sunmaktadır. Hakikaten de bir değerler sistemi olan İslam kadınlara aynı anda hem şahsi başarı hem de toplumlarının başarısını elde edebilmelerini temin etmiştir. İslam'ın eşsiz ve son derece geniş açılı objektifinden bakınca, gerçek güçlü Müslüman kadının kim olduğu ve bir kadının gerçek başarısının gelecek nesillerle ve toplumla ilintili olduğunu görüyoruz. Gerçek Müslüman kadın; aile kurmaya ve anne olmaya heveslidir, aynı zamanda aktif bir sosyal hayatı vardır ve toplumunun refahı ve kalkınmasına olumlu katkıda bulunandır. Gerçek Müslüman kadın, ister özel ister sosyal görevleriyle ilgili olsun, İslam'ın tanımlamış olduğu tüm önceliklerinin farkında olandır. Gerçek Müslüman kadın, Rabbine karşı kulluk görevini yerine getirebilmek ve evinde evlatlarına İslami değerleri öğretebilmek için dinini öğrenmesi gerektiğini bilendir. Kendine ve toplumuna faydalı olabilmek, en hayırlı anne olabilmek için eğitimde üstün olmayı arzulayandır. Siyasette aktif olması gerektiğinin bilincinde, zulme, adaletsizliğe ve yozlaşmaya karşı duran, yöneticileri muhasebe edendir. Davayı yüklenendir. Çocuklarına Ümmetin dertleriyle dertlenmeleri gerektiğini öğretendir. Onları geleceğin davet taşıyıcıları ve İslam mücahitleri olmaya hazırlayandır gerçek Müslüman kadın! İslami şahsiyetlere sahip, İslam'ın öncüleri, devletinin erdemli ve üretken vatandaşı olan, İslam Ümmetinin ve toplumlarının halini düzelten yeni nesiller doğuracak olanlar; zeki, imanlı ve asli görevlerinin farkında olan annelerdir!
Tüm bunların kökünde anneliğe önem veren ve kadını medeniyetin bekçisi ve gelecek nesillerin eğiticisi olarak gören İslam'ın eşsiz bakış açısı yatmaktadır. İslam kadını iş gücü olarak görmez. Onu şirketlere ve devletlere servet kazandıran araç olarak görmez. Hizb ut Tahrir; Hilafet Devleti Anayasa Tasarısı'nda, İslam'ın İçtimai Nizam bölümünde şöyle demektedir: "Kadında asıl olan, anne ve ev hanımı olmasıdır. O korunması gereken bir namustur."
Dünyaya kadının güçlendirilmesine dair yeni bir vizyon lazım. Bu vizyon; kadınları özveriyle altın nesiller yetiştirmeye motive edecek bir vizyon olmalıdır. Gerçekten de anneliğin kalitesini daima yüksek tutarak ve toplumda etkili olmasını temin ederek kadının annelik rolüyle gelecek nesillerin niteliği arasındaki bu yüce, insani ve hayati ilişkiyi ayakta tutan İslam'dır. Ayrıca İslam; aileleri çok çocuk sahibi olmaya teşvik ederek devletin genç, nüfusu bol ve dinamik olmasını sağlamaktadır. Sayısız İslami kaynak, evliliğe ve çok çocuk sahibi olmaya verilen büyük sevabı anlatıyor. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
«تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ الأُمَمَ»
“Çok seven ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben (kıyamet günü) diğer nebilere karşı sizin çokluğunuz ile övüneceğim.” [Ebu Davud]
Bununla birlikte Dinimiz, en kaliteli gelecek nesillerin doğmasını sürekli kılmak için İslam medeniyetinin eğitim, sosyal ve iktisat nizamlarıyla destekliyor.
Kıymetli Kardeşlerim,
İşte anneliğe dair bu yüce İslami bakış açısı; liderlik ve takva sıfatlarıyla donatılmış üretken nesillerin meydana gelmesini garanti ediyor. Aynı zamanda bu şekilde bugün birçok ülkelede görülen nüfus azalmasının da önüne geçmiş oluyor. Demek ki Müslüman kadınlar olarak ve Müslüman toplumlar olarak anneliğe sahip çıkmamız ve kadının konumuna ve hayattaki öncelikli sorumluluklarına dair bu bakış açısını benimsememiz zaruridir. Bu aynı zamanda kızlarımızda, kız kardeşlerimizde ve toplumlarımızda bu anlayışı güçlü bir şekilde oluşturmamız gerektiği anlamına gelmektedir ki tekrar eş ve anne olmak izzetli bir konuma ulaşsın ve toplumlarımızda sayılsın ve değer verilsin. Fakat bu aynı zamanda bu İslami vizyona karşı gelmek yerine yer veren ve destek veren bir sistemi de gerektirmektedir. Bu sistem; İslam'ı kapsamlı bir şekilde tatbik edecek ve beldelerimizde anneliğe hak ettiği yüce konumu iade edecek ve İmam el Muttakin, yani takva sahibi liderler olan bir nesil için gerekli olan Kur'anî vizyonu gerçekleştirecek olan Nübüvvet Metodu üzere Raşidi Hilafettir. İnşaAllah!
Fika Komara
Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi Üyesi
Kampanya Sayfası İçin TIKLAYINIZ