İran Sınır Muhafızları, 58 Afgan vatandaşını sert bir şekilde döverek nehre attı. Hayatta kalanlardan biri, İranlı muhafızların önce vahşice işkence yaptığını, ardından onu ve İran’a girmeye çalışan 57 arkadaşını nehre ittiğini söyledi. Ayrıca sadece 23’ünün hayatta kalabildiğini belirtti.

Hizb-ut Tahrir / Afganistan Vilayeti Medya Bürosu, bu trajediyi sert bir şekilde kınıyor ve bu çirkin olayla ilgili aşağıdaki noktaları vurguluyor:

Birincisi: Afganistan, zengin doğal kaynaklara sahip en zengin İslam topraklarından biridir, ancak kendi kaynaklarından yararlanamamıştır. Acı gerçek şu ki, Afgan yöneticilerin ihaneti ve sömürgeciliğin hegemonyası, bu ülkeye hiçbir zaman kendi ayakları üstünde durma fırsatı vermemiştir. Çünkü İslam topraklarına dayatılan siyasi ve ekonomik bağımlılık Batı sömürgeciliğinin bir biçimidir. Bu yüzden milyonlarca Afgan genci, yoksulluk ve gıda kıtlığı nedeniyle diğer ülkelere göç etmiştir. Afganistan’ın hain yöneticileri, gelirleri ve bağışlanan fonları yağmalamakla kalmamış, aynı zamanda yalan kurgusal ekonomik planlar ile halkı aldatmışlardır!

İkincisi: İran rejimi, “İslam Cumhuriyeti” olarak yükselişinden bu yana kendisini tüm İslam dünyası için örnek ve rol modeli olarak sunmaya çalışmıştır. Ancak gösterişli sloganları ile İran hükümeti, Müslüman dünyasındaki hiçbir sorunu çözememesi bir yana dünya çapında Müslümanlara karşı büyük ihanetler işlemiş, bölgede Amerikan politikalarına utanç verici bir şekilde katkıda bulunmayı sürdürmüştür. İran hükümetinin ikiyüzlü politikaları sonucunda Afganistan, Suriye, Irak, Yemen’de binlerce Müslüman işkence görmüş, öldürülmüştür. Bu nedenle Afgan gençliğini nehre itme iğrenç eylemi, bu sözde İslam devletinin insanlık dışı ve İslami olmayan politikalarının aynen devam ettiğinin açık göstergesidir.

Üçüncüsü: İslam dünyası, sömürgecilik sınırlara bölünen ulus-devlet düzeninin kuruluşundan bu yana bu tür iğrenç eylemlerin çoğunu görüp geçirmiştir. Ulus devletlerin kuruluşuyla, “İslam ümmeti” ve “kardeşlik” kavramları İran’ın baskıcı rejimi de dâhil olmak üzere laik düşüncelere ve ulusal çıkarlara dayalı hükümetlerin belleğinden silinip gitmiştir. Aslında, ulusal çıkarlar kavramı bir ölçüde Müslümanlar arasında nefretin ilham kaynağı olmuş, bir Afganlının bir Pakistanlıyı, bir İranlının bir Afganlıyı öldürmesini haklı göstermiş, birbirlerine karşı önyargılı olmaktan gurur duyar hale getirmiştir. Bu nedenle bu tür bir baskı, yolsuzluk ve felaketler ancak kök nedenleri ortadan kaldırıldığında sona erecektir. Bu ikilemlerin temel nedeni, ulusal hükümetler, ulusal sınırlar, ulusal çıkarlar, gayri İslami rejimler, İslam dünyasına dayatılan ve Müslümanların dağılmasına yol açan benzeri zehirli kavramların varlığıdır. Bu tür kavramların riskleri konusunda yıllardır Müslümanları uyarıyoruz. Şimdiye kadar İslam dünyasını aslına İslam’a geri döndürmek, Müslümanlar arasında entelektüel, siyasi ve coğrafi birlik kurmak için mücadele ettik.