Yolsuzluk ve dolandırıcılık, Bangladeş ve tüm dünyada laik demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır. Politikacıların yolsuzluğa karışması, Bangladeş halkı için hiçbir zaman sürpriz olmamıştır. Kuveyt Ceza Mahkemesi, Laxmipur-2 seçim bölgesi milletvekili Kazi Papul’u insan kaçakçılığı, rüşvet ve kara para aklama suçundan dört yıl hapis cezasına çarptırması Hasina hükümetinde şok etkisi yarattı. Bangladeş’teki tüm ardışık rejimlerin, yolsuzluğu kurumsallaştırdığı ve Şeyh Hasina döneminde zirve yaptığı çok iyi bilinmektedir. Dolayısıyla hükümetin yolsuzluklarına karşı oluşan kamuoyunu zerre kadar umursamadığını görüyoruz. Hasina, her zaman “yolsuzlukların annesi” olarak anılmış, yolsuzluğu beslemiş ve dejenere olmuş seçkinleri güçlendirmiştir. Ülkenin en büyük kredi temerrütçülerinden biri, özel sektör Sanayi ve yatırım Danışmanı olarak seçildi. M.P. Papul gibi diğer hırslı yozlaşmış insanların da, sistematik yolsuzluk yoluyla servet kazanma şanslarını deneyecekleri şaşırtıcı olmasa gerek. Papul, istisnai bir durum değildir, zira zaten kredi dolandırıcılığı yapan bir bankanın (NRB ticari Bankası) direktörüydü. Hasina’nın yozlaşmış seçkinleri koruduğu açıktır, yolsuzluktan sınırsız cezaya çarptırılıyorlar, ama asla yakalanmıyorlar. Yüksek hızlı güç kaynağı, Padma Köprüsü projesi ve banka skandallarındaki yolsuzluk vakaları sayısız örneklerden sadece birkaçıdır. Gerçek şu ki, Hasina ve yağmacı seçkinleri, laik siyasetin bir ürünüdür. Faydacılık ve dolandırıcılık yoluyla maddi kazanımlar elde etme etrafında dönen inançsız laikliğin, yozlaşmış ve açgözlü insanları cezbetmesi doğaldır. Buna göre bu sistem, yolsuzluk yapanları sistematik olarak besler, beslemezse çökmesi kaçınılmazdır.

Ey Müslümanlar! Yolsuzluğun ana kaynağı, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın Şeriatının terk edilip laik sistem yasalarının kabul edilmesidir. Köklü yolsuzluğu toplumumuzdan sadece İslam’ın yönetim sistemi Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafet bertaraf edebilir. İslam’da siyaset, halkın işlerini gütmektir, Hilafet Devleti ve ümmet tarafından yürütülür. Yakında kurulacak Hilafette, insanlar maddi çıkar için makam elde etme çabasına girmeyeceklerdir. Halife ve yetkililerinin seçilmesinin tek kriteri dindarlık değildir. Bunlar aynı zamanda ciddi sadakat ve yeterlilik gerektiren pozisyonlardır. Sirette Sevgili Peygamberimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dindar ve sadık sahabe Ebu Zerr El Ğifari’yi memur olarak atamadığına tanık olduk. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

يَا أَبَا ذَرّ إِنَّك ضَعِيف، وَإِنَّهَا أَمَانَة، وَإِنَّهَا يَوْم الْقِيَامَة خِزْي وَنَدَامَة إِلَّا مَنْ أَخَذَهَا بِحَقِّهَا ، وَأَدَّى الَّذِي عَلَيْهِ فِيهَا  “Ey Ebu Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. Kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hak ederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hariç.”^[Müslim] Laik demokratik yönetişimin aksine Hilafet Devleti, herhangi bir elit egemen sınıf yaratmayacak ve vatandaşları arasında ayrımcılık yapmayacaktır. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Mahzumoğullarından hırsızlık yapan üst kademedeki bir kadına had uygulamaktan hiç çekinmemiştir. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Allah’a yemin ederek şöyle buyurdu:

وَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ فَاطِمَةَ بِنْتَ مُحَمَّدٍ سَرَقَتْ لَقَطَعْتُ يَدَهَا  “Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim.”^[Buhari]

Ey insanlar! Laik yönetişim sisteminde umut ve iyilik yoktur. Bu şeytani sistemin yöneticileri ve liderleri, ne insanların refahını umursarlar ne de Allah Azze ve Celle’ye hesap vermekten korkarlar. Gerçek değişim, Hasina veya Papul gibi figürlerin değişmesi değil, laik yönetişimin derhal ortadan kaldırılarak İslam’ın yönetim sistemi Hilafet ile değiştirilmesidir.