حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Hollanda
Medya Bürosu
No: HL–BA–2016–MB–TR–01 |
H. 1 Rabi-ul Evve 1437 M. Pazartesi, 11 Ocak 2016 |
Köln’e Yanıt: Tam Olarak Neler Oluyor?
Yılbaşında Köln’de yaşanan toplu taciz olayları, tamamen beklentiler doğrultusunda medya tarafından istismar edildi. Bu taciz olayları Batı Avrupa’daki birçok politikacı için sanki gökten zembille inmiş gibi oldu. Kuzey Afrika kökenli 1000 kadar Müslüman erkek [ve mülteciler] Alman kadınlara topluca bir meydanda saldırdılar. Kamuoyuna yönelik kışkırtıcı söylemleriyle tanınan Başbakan Yardımcısı, olayla ilgili olarak hemen, “Kuzey Afrikalı gençlerden oluşan saldırgan grubun her biri tek tek soruşturma ve cezayı hak ediyor.” diye konuştu. Onun bu açıklamaları İslam düşmanı Wilders’in söylemlerinden pek farklı değil. Bu olay, mal bulmuş mağribi gibi büyük bir şevkle İslam ve mülteciler hakkında oluşan yanlış anlayışı desteklemek amacıyla süslenip püslenip paketlenerek kamuoyuna sunuldu. Böylece yeni yıla bu saldırı olayı ile girildi. Bu da bu yılın önceki yıllara nazaran biraz daha zor geçeceğini gösteriyor.
Konuyla ilgili olarak Hollanda Başbakanı Mark Rutte de bir açıklama yaptı. Yaptığı açıklamada “Kim buraya geliyorsa, değer ve normlarımıza entegre olmalıdır” ve bu değer ve normlar “nasılsa öyle alınmalıdır.” vurgulamasında bulundu. Başbakan, yanlış bilgi ve tehlikeli söylemleriyle karalama kampanyasına ve pek çoklarında var olan korku duygularına benzin dökmüş oldu. Sanki sadece mülteciler hakkında korku oluşturulmak isteniyor gibi. Yavaş yavaş gerçeklerin açığa çıkmasıyla, verilen 1000 Müslüman erkek sayısının doğru olmadığı, aksine erkekler arasında dokuz Cezayirli, sekiz Faslı, beş İranlı, dört Suriyeli, bir Iraklı, bir Sırp, bir Amerikalı ve iki Alman olduğu anlaşıldı. Saldırganlardan sadece 18’i mülteci statüsündedir. Ve şuana kadar saldırganların hayat felsefesiyle ilgili herhangi bir bilgi mevcut değil. Hatta öyle olsa bile saldırganlar yaptıklarından dolayı mahkeme huzuruna çıkarılmalı ve sadece dini inançlarından ötürü suçlu görülmemelidir.
Başbakan, ayrıca Hollanda’da değer ve normların “Öyle kalacaklarını, pazarlığa açık olmadıklarını” söylediğinde, bu söylemden mültecilerin bu değer ve normları değiştirmek istedikleri gibi bir anlam çıkıyor. Yani başka bir deyişle, mülteciler tehlike olarak görülüyor. Bu yanlış bir varsayım. Aynı zamanda asılsız olmakla birlikte bir korkunun ürünüdür. Mülteciler, dilini bile bilmedikleri yabancı bir ülkeye iyi bir yaşam umuduyla her şeyi geride bırakarak geldiler. Bırakın konuk oldukları ülkenin değer ve normlarını değiştirmeyi.
Ayrıca başbakan, mültecilerin bu gibi düşük davranış sergilenmelerine izin veren belirli değerler [İslami değerler] taşıdıklarına inanıyor. Oysa herkes biliyor ki İslam’da kadın-erkek ilişkileri İslam’ın asil ve ahlaki kurallarıyla düzenlenmiştir. Eğer kadınlara saldıran bu erkekler, İslami hükümlere bağlı kalsalardı, her şeyden önce yanlış anlayışa neden olmamak için o gece o meydanda olmazlardı. Alkol yasağından, onun etkilerinden ve kadına ilişkin İslam’ın kısıtlayıcı kurallarından söz etmiyorum bile.
Çeşitli yayın ve televizyon kanallarına çıkan “uzmanlar” sadece bu taciz olaylarından bahsetmeyerek daha çok İslam’a odaklandılar. Bu yüzden şimdiden Avrupa’da İslamlaşmaya karşı bir devrimden söz edilir oldu. Batılılar, kadınları ikinci sınıf olarak gören İslam’ın ataerkil yapısının bu taciz olaylarının altında yatan neden olduğunu düşünüyorlar. Bu tür polarize fikirler, sıradan vatandaşlar arasında giderek daha yoğun talep görüyor. Muhtemelen bundan sonra “beyaz kadınları korumak için ayağa kalkmalıyız” gibi sloganlar daha sık duyulacak.
Bu kısmen doğru. Evet, sadece beyaz kadınları korumak olmaz, aksine kökenleri ve inançları ne olursa olsun tüm kadınlar, güven içinde hayatlarını sürdürebilmelidir. Kadınlara şiddetin nedeni ve kaynağı olarak sistematik bir şekilde İslam’a işaret etmek, sadece önyargılı yaklaşım ve şeytanlaştırma düşüncesi değil, aynı zamanda gerçek anlamda da büyük bir yanlıştır. Eğer gerçekten kadınlara şiddet konusunda ciddiyet söz konusu ise, o zaman laik liberal ideolojinin egemen olduğu Batı ülkelerinde böyle yanlış davranışlara neden olan gerçek faktörleri belirlemek gerekir.
Kadınlara şiddet başlığı altında AB temel haklar ajansı FRA tarafından 2014 yılında yayımlanan bir ankete göre, geçtiğimiz 12 ay içinde yaklaşık 13 milyon Avrupalı kadın, fiziksel şiddet mağdurudur. Yaklaşık 3,7 milyon Avrupalı kadın da cinsel şiddet kurbanıdır. Ayrıca Avrupa’da yirmi kadından biri, tecavüze maruz kalmış ve yarısından fazlası da [yüzde 55] cinsel taciz kurbanı olmuştur!
Bu rakamlar gösteriyor ki Avrupa, öyle kolayca bertaraf edemeyeceği ciddi yapısal bir sorun ile karşı karşıyadır. Laik liberal ideolojinin ve politikacıların ağızlarında pelesenk olan kadın tasavvuru ile ilgili egemen norm ve değerler, yumuşakça söylemek gerekiyorsa sorunludur. Giderek artan kadınların cinselleştirilmesi ve nesneleştirilmesi, kadınların erkekler tarafından tacize maruz kalmalarında çok büyük etkisi vardır. Tartışmanın başlangıç noktası işte bu olmalıdır. Ama bunun yerine fırsatçı politikacılar, mülteciler ve İslam tartışmalarını yeniden alevlendirmek ve toplumda korku duygularını daha da körüklemek için kadınlara şiddet olgusunu mülteciler ile aynı kefeye koydular.
Buradan hareketle şöyle söylenebilir. İnsanlar, laik liberal modelin kurbanıdır. Kurnaz politikacılar ise umutsuz bir şekilde birilerini günah keçisi ilan ederek insanlara yalan söylüyorlar. Hal böyleyken onlar, Müslümanları liberal fikirlerin baskın norm ve değerlerine davet ederken ne kadar güvenilir olabilirler? Çünkü kadına şiddet vizyonunun altında yatan neden bu liberal felsefedir. Biz Müslümanlar ise İslam’da kadın tasavvuru hakkında tek doğru alternatife sahibiz.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Hollanda Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: +31 (0) 6 11 86 05 21 www.hizb-ut-tahrir.nl |
E-Mail: Okay.pala@hizb-ut-tahrir.nl |