İskandinav ülkeleri, Müslümanların ibadet ve toplanma yerlerine yönelik ciddi saldırılara tanık oldu. 25 Aralık 2014 Perşembe günü, İsveç'in Eskilstuna şehrinde bir cami gün ortasında kundaklandı. Kimliği belirsiz kişiler tarafından yapılan kundaklama sonucunda caminin camları kırıldı ve yangın hızla caminin etrafını sardı. Yaralanan beş kişi, hastaneye götürüldü. İsveç polisi, "çıkan yangın" olayını araştırıyor. Ertesi gün başka bir cami daha kundaklandı. Böylece 2014 yılında kundaklanan cami sayısı 12'ye ulaşmış oldu. Kundaklamanın arkasında kimler var, henüz bunu söylemek çok erken. Ama birkaç kaynak, saldırının ırkçılık ve İslamofobi motifleri ile yapılmış olabileceğine işaret ediyor.

Saldırının arkasındaki neden ne olursa olsun, saldırıya verilen tepkiler İskandinavya'da epeyce bir insan arasında İslam'a ve Müslümanlara karşı derin bir nefretin olduğunu ortaya çıkardı. Hem sosyal medya hem de Danimarka ve İsveç gazetelerinde yapılan yorumlar, daha fazla caminin yakılmasına, hatta Müslümanların öldürülmesini teşvik ediyor. Bu durum, İskandinav ülkelerinde yeni değil. Burada uzun zamandır sağ partilere doğru bir eğilim var. Danimarka'da seçim kampanyalarının çoğu, Müslümanlara yönelik sert söylemler etrafında dönüyor. Kamuoyu yoklamalarına göre ırkçı partinin önümüzdeki seçimlerde Danimarka'nın ikinci büyük partisi olacağını gösteriyor. Her zaman kendisini hoşgörülü olarak lanse eden İsveç'te ise, yabancı düşmanı parti olan İsveç Demokratları [Sverigedemokraterne] son seçimlerde üçüncü büyük parti oldu. 2010 yılında yapılan seçimlerde göre oylarını %100 artırdı.

Bu gelişme, sadece İskandinavya'ya özgü değil. Maalesef Avrupa'nın tamamı aynı doğrultuda seyrediyor. İskandinavya'da olan olaylar, Avrupa'daki İslam ve Müslümanlara karşı irrasyonel nefret ve kitlesel histeri ile uyumludur. Benzeri olaylara Hollanda'da da rastlamaktayız. Almanya'da da son zamanlarda büyük gösterilere şahit olduk. Binlerce insan, İslam'a olan nefretlerini dile getirmek için topladılar. Avrupa'nın tamamında aynı eğilimi görebiliyoruz. Bu mantıksız ve derin nefret, öyle spontane olarak ortaya çıkmadı. Aksine bu nefret, İslam'a ve Müslümanlara saldırmak için her fırsatı ganimet bilen politikacılar ve medya tarafından uzun zamandır kışkırtılıyordu. Politikacılar, terör ve yasaların ağırlaştırılmasından bahsederken aynı zamanda da olayları manipüle ederek panik havası yaratıyorlar. Bu eylemler, toplumların homojenini bozuyor, Müslüman nüfusa karşı sözlü saldırılara yol açıyor. Hatta siyasi içerikli bu tür saldırılar, bazen ölümle ya da doğrudan öldürmeye teşebbüs ile sonuçlanabiliyor. Dolayısıyla terörizm olarak tanımlanmaması gerçekten çok "garip"tir. Bu bağlamda biz kamuoyuna yönelik iki çağrıda bulunuyoruz:

Birinci çağrımız, Müslüman kardeş ve bacılarımıza yöneliktir. Onlara diyoruz ki, İslam'a sımsıkı sarılın, çünkü İslam, kapsamlı ve kâmil bir dindir. Eğip büzülmesine hiç gerek yoktur. Bu üzücü gelişme, inançlarını tartışamayan kimseler tarafından baskı ve şiddet yoluyla sizi baskı altına almanın umutsuz bir girişimidir. Onun için dininizle gurur duyun ve İslam'ı olduğu gibi ve güzel bir dille sunun. Ancak o zaman birçok önyargı ve yanlış anlayışların üstesinden gelebilirsiniz.

İkinci çağrımız, Gayrimüslim komşularımıza, iş ve okul arkadaşlarımıza yöneliktir. Onlara diyoruz ki, politik görüntülere ve iğrenç manipülasyona izin vermeyin. Bunlar, İslam anlayışınız için temel teşkil etmesin. Önyargıları bir kenara koyun ve bir Müslüman'la konuşun. İslam'a göre fikri mücadeleye dalmanın hiçbir sakıncası yoktur. Gerçekçi ve itidale çağrı diliyle olduğu sürece her şeyi tartışabilirsiniz.