Hizb-ut Tahrir gençleri, 26 Kasım’da Celâlâbâd bölgesinde, “Din ve Dini Organizasyonlar Özgürlüğü” yasasına karşı bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. Bu etkinliklerden üç hafta sonra, 10-14 Aralık 2024 tarihleri arasında, Devlet Ulusal Güvenlik Komitesi, bölgedeki 21 evde arama yaparak Hizb-ut Tahrir gençlerin hukuka aykırı bir şekilde gözaltına aldı. Güvenlik güçleri, gözaltındaki gençlerin avukatlarıyla görüşmelerine izin vermedi, bunun yerine özel olarak bu dava için eğitilmiş avukatların huzurunda sorgulamaları yapıldı. Ardından kanuna aykırı bir şekilde camilerde bildiri dağıttıkları gerekçesiyle gençlerimizin gözaltı süresi bir ay uzatıldı. “Aşırılıkçı faaliyetler düzenleme ve yapma” maddesi kapsamında haklarında dava açıldı. Ancak, gözaltı için herhangi bir delil veya uzman heyeti raporu sunulmadı. Gözaltındaki gençlerin isimleri şöyle: Muradullah, Ali Şir, Manas, Abdürrahîm, Abdürrahîm, Rafişenbek, Nasibek, Resulbek, Tîmirlân, Kerîmcan, Mirzahed, Abdülkâdir, Bahadır, Şerif, Abdülkâdir ve oğulları, Kerîm ve oğlu.

Ulusal güvenlik güçleri, parti gençlerini gözaltına alırken onlara sanki tehlikeli suçlular, bozguncular veya katillermiş gibi davrandılar. Bu şekilde, parti gençlerini son derece korkunç suçlular gibi göstermeye çalıştılar. Aslında, hükümetin bu adımı halkı kandırmaktan başka bir şey değildir, çünkü uluslararası sistem tarafından üzerinde uzlaşılan net bir aşırılık tanımı yoktur. Her rejim, aşırılığı kendi çıkarlarına göre tanımlamaktadır. Örneğin, Rusya ve Çin, Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde aşırılığı ayrı bir şekilde tanımlamış, Amerika ise farklı bir şekilde tanımlamış, Avrupa ülkeleri de kendi tanımlarını oluşturmuşlardır. Her biri, kendi tanımlarına göre hareket etmektedir. Ancak bu tanımların hepsinin ortak yanı var: “Aşırılık, iktidara radikal yöntemlerle ulaşmaktır.” Buna dayanarak Kırgızistan, Hizb-ut Tahrir’i aşırılık yanlısı bir örgüt olarak ilan ederken, bazı ülkeler ise terör örgütü olarak ilan etmişlerdir. Bununla birlikte, sağduyuya sahip herhangi bir kişi, bilgileri doğru bir şekilde ilişkilendirerek bunun basit bir iftiradan ibaret olduğunu kolayca anlayabilir. Örneğin, Kırgızistan’da hükümet, onların tanımına göre ya da daha doğru bir ifadeyle radikal bir şekilde üç kez değişmiştir. Ancak parti, Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yolunu izlediği için bu süreçlerin hiçbirinde yer almamıştır.

Söz konusu gençler, İslam’ı İslami metoda uygun şekilde tebliğ etmeleri nedeniyle gözaltına alınmışlardır. “Din Özgürlüğü ve Dini Kuruluşlar” yasa tasarısının ardındaki niyeti ortaya koymuşlar ve birçok kişinin dile getirmekten çekindiği gerçeği ifade etmişlerdir. Yeni yasa ile hükümet, davet, emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker faaliyetlerini engellemekte ve davetçilere yönelik daha fazla kısıtlamalar getirmektedir. Yasa tasarısı, camilerde, okullarda ve diğer eğitim ortamlarında İslami eğitime yönelik kısıtlamalar getirmekte ve aynı zamanda internet üzerinden yapılan davet faaliyetlerine karşı tedbirler içermektedir.

Oysa, âlimlerin hak söylemesi farzdır. Çünkü Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الْعُلَمَاءَ وَرَثَةُ الْأَنْبِيَاءِ، إِنَّ الْأَنْبِيَاءَ لَمْ يُوَرِّثُوا دِينَاراً وَلَا دِرْهَماً، إِنَّمَا وَرَّثُوا الْعِلْمَ، فَمَنْ أَخَذَ بِهِ أَخَذَ بِحَظٍّ وَافِرٍ “Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar, ancak ilim miras bıraktılar. Şu halde o ilmi alan büyük bir pay almış demektir.” Bu yüzden, dinimizi savunan gençleri korumak ve faaliyetlerini sürdürmelerine destek olmak, öncelikle âlimlerimizin görevidir. Çünkü bu davetçiler, ümmetin menfaatleri için siyasi nedenlerle tutuklanmakta ve baskıya maruz kalmaktadırlar. Bu davetçilerin aileleri, Allah’ın izniyle sabırlarından dolayı büyük bir mükâfat elde edeceklerdir. Çünkü Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözüne sarsılmaz bir şekilde inanmaktadırlar:

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ أُمَّتِي عَلَى الدِّينِ ظَاهِرِينَ، لِعَدُوِّهِمْ قَاهِرِينَ لَا يَضُرُّهُمْ مَنْ خَالَفَهُمْ إِلَّا مَا أَصَابَهُمْ مِنْ لَأْوَاءَ حَتَّى يَأْتِيَهُمْ أَمْرُ اللهِ وَهُمْ كَذَلِكَ“Ümmetimden bir grup, din üzere galip olmaya devam eder. Düşmanlarına galiptirler, muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Ancak onlara birtakım sıkıntılar isabet eder. Onlar, bu hal üzere iken Allah’ın emri gelir.” ^{[Ebu Davud, Ahmed]} Yine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi Sellem şöyle buyurmuştur:

بَدَأَ الْإِسْلَامُ غَرِيباً وَسَيَعُودُ غَرِيباً كَمَا بَدَأَ فَطُوبَى لِلْغُرَبَاءِ»، قيل: يا رسول الله من الغرباء؟ قال: «الَّذِينَ يُصْلِحُونَ إِذَا فَسَدَ النَّاسُ“İslam garip olarak başlamıştır ve başladığı şekilde tekrar garip hâle dönecektir. Ne mutlu gariplere! Kendisine ‘garipler kimlerdir ey Allah’ın Resulü’ diye soruldu? Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de “İnsanlar bozulduğunda ıslah edenlerdir” buyurdu.” Başka bir rivayette ise

الَّذِينَ يُصْلِحُونَ مَا أَفْسَدَ النَّاسُ مِنْ سُنَّتِي“Garipler, halkın benden sonra sünnetten bozduklarını düzeltmeye çalışanlardır.” buyurmuştur. Başka bir rivayette de

الَّذِينَ يُحْيُونَ مَا أَمَاتَ النَّاسُ مِنْ سُنَّتِي “İnsanların sünnetimden terk ettiklerini ihya edenlerdir” buyurmuştur

Dolayısıyla, baskı ve sindirme politikaları, Hizb-ut Tahrir gençlerinin İslami hayatı yeniden başlatma konusundaki iradelerini kıramayacak ve kalplerinde yanan ateşi söndüremeyecektir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِنَ اللهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ“Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi müminleri müjdele.” ^{[Saff 13]}