23-30 Haziran 2019 tarihleri arasında Çin’e yaptığı ziyaret sırasında Başbakanlık Diyanet İşleri Dairesi Bakanı Datuk Seri Dr. Mücahit Yusuf, Uygur Müslümanlarının mesleki eğitim aldıkları iddia edilen bir yere götürüldü. 27 Haziran’da Pekin Dış Araştırmalar Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Dr. Mücahit, “Bugün karşılaştığımız bir diğer sorun, dünya toplumunu yalan haberlerle kışkırtma potansiyelinin olmasıdır. Asılsız haberler kıtadaki milletler ile diğer insanlar arasındaki ilişkileri olumsuz yönde tetikleyebilir. Çin’de Müslümanların baskı altında olduğuna dair yalan haberler, baskı altında olanlara karşı bir sempati dalgasını tetikleyebilir ve ilişkileri etkileyebilir...” şeklinde konuştu.

La havle ve la kuvvete illa billah... Bir Diyanet İşleri Bakanı, Müslümanlara baskı yapmakla bilinen bir rejim tarafından nasıl kolayca kör edilebiliyor? İslam karşıtı Çin rejiminin, Müslüman erkek ve kız kardeşlerimize, gençlere karşı korkunç davrandığı ile ilgili tevatür derecesindeki haberleri hiç mi okumadı? Rejimin, Uygur Müslümanlarına namaz ve orucu yasakladığı, sakal bırakmalarına ya da başörtüsü takmalarına izin vermediği ile ilgili haberleri okumadı mı? İnsan Hakları grupları dâhil olmak üzere pek çok kesimin, sırf Müslüman oldukları için bir milyondan fazla Uygur Müslümanının Çin hapishanesinde tutulduğunu, hapsedildiğini, işkenceye maruz kaldığını söyleyen belgesellerini ve raporlarını görmedi mi? Baskıdan kaçıp Malezya’ya gelen Uygur Müslümanlarının itirafları ile ilgili haberleri okumadı mı? Bu kişiler, “Malezya hükümetinin bizi memleketimize geri gönderip Çin rejiminin vahşice katliamına maruz kalmaktansa bizi burada öldürmesi daha iyi”dediler. Diyanet İşleri Bakanı, “iyi hazırlanmış” bir kampa gerçekleştirdiği tek bir ziyaretle rejimin bütün suçlarını görmezden mi geliyor? Çin rejimi tek bir ziyaretle Diyanet İşleri Bakanının gözlerini nasıl kör edebiliyor?

Diyanet İşleri Bakanı, harbi kâfir devletiyle diplomatik ve ticari ilişkileri sürdürmek için Uygur Müslümanlarına yapılan zulmün asılsız olduğunu söyledi! Kardeşlik nerede, kaygı nerede, kararlılık ve cesaret nerede, helal ve haram nerede, İslami hüküm nerede? Bakanın, mazlum kardeşlerimize kalkan olmak yerine küfür rejiminin genişletilmiş sesi haline gelmesi talihsizliktir. Doğu Türkistan Müslümanlarına yönelik baskının asılsız olduğunu nasıl iddia edebiliyor? Din kardeşlerinin sözlerine mi inanacak yoksa küfür rejiminin sözlerine mi? Bu çok utanç verici!

Ey Müslümanlar! Onlarca yıldır kız ve erkek kardeşlerimiz Çin’de acı çekiyor ve kaderleri İslam dünyasındaki hiçbir yöneticinin umurunda değil. Müslümanların dünya genelinde 50’den fazla var olan yöneticisi, cihat ilan etmek şöyle dursun, cılız da olsa hiçbir kınama açıklaması yayınlamadı! Daha da korkunç olanı şu ki, küfür rejimi mevcut bir liderin gözlerini kolayca kör ettiği için bu kişi Müslümanlara yapılan zulmün yalan olduğunu iddia edebiliyor!

Gerçekten de Müslümanlar, dünyada zulüm gören kardeşlerimizi kurtarmak için mevcut liderlere artık pek umut bağlamıyor. Zira mazlumların yerine her zaman zalimlerin yanında yer almışlardır. Kâfirler-zalimler ile olan bağlarına, mazlum kardeşlerine karşı olan bağlarından daha fazla önem addetmişlerdir. Geriye Hilafetin dönüşünden başka bir umut kalmamıştır. Bu ümmet Hilafeti seviyor. Hilafet, ümmeti tüm sefaletinden arındıracak, mutlak bir teslimiyetle İslamiyet’e teslim olana kadar acımasız kâfirlere gerekli derslerini verecektir. Hizb-ut Tahrir, işte bu Hilafeti geri getirmek için çalışıyor. Allah’ın izniyle yakında Hilafet, dünyayı yeniden yönetecek ve dünyayı karanlıklardan aydınlığa çıkaracaktır.