30 Temmuz 2021’de Sindh Başbakanı, Koronavirüs Delta varyantının yayılmasını kontrol altına almak amacıyla Karaçi için dokuz günlük kapanma kararı aldıklarını duyurdu. Yirmi milyonu aşkın nüfusuyla Karaçi, dünyanın en kalabalık Müslüman şehridir. Tüm pazarlar ve işletmeler kapanacak, bir motosiklete birden fazla kişinin binmesi yasak olacak. Ayrıca fırın ve bakkalların çalışma saatlerine, halkın hareketine ciddi kısıtlama getirildi. On milyonlarca işsize ek olarak yüz binlerce işçi işsiz kalacak. Bu kapanma aynı zamanda yetersiz beslenen Pakistanlıların sayısında artışa neden olacak. Yoğun kamuoyu baskısının ardından bazı gevşemelere rağmen demokrasi, yaşam için temel olanaklardan yoksun milyonlarca kapanma mağdurunun durumunu hesaba katmadı.

Öte yandan federal hükümet, ülkenin her tarafı zengin kaynaklarla dolu olmasına rağmen sanki kendisi Koronavirüs (Covıd-19) pandemisi ile en iyi şekilde mücadele ediyormuş gibi Karaçi’nin kapanmasına tepki gösterdi. Üçüncü dalga ülkeye vurmadan önce aşı ithalatını savsaklayan federal hükümetin kendisi değil mi? Merak ediyoruz, hükümetin sorumluluğu sadece Koronavirüsün yayılmasını durdurmak mı yoksa insanları açlıktan, yoksulluktan ve sefaletten kurtarmak mı? Soruyoruz, bu yöneticiler, salgının başlangıcından bir buçuk yıl sonra bile günlük kaç Koronavirüs testi yapabiliyorlar? Hastaları sağlıklılardan ayırmak için mi test yapıyorlar? Üçüncü dalganın ardından bu yöneticiler, vantilatör, oksijen, yatak, yoğun bakım üniteleri ve kişisel koruyucu ekipmanların ne durumda olduğunu kamuoyuna açıklamalıdır. Binlerce Koronavirüs hastası, günlük yaşamı kesintiye uğramadan tedavi edilebilir mi? Yöneticiler beceriksizliklerini tam ve akıllı kapanmanın arkasına daha ne kadar saklayabilecekler? Bugün bile binlerce insan, hiçbir önlem olmadan aşı olmak için saatlerce kuyrukta bekliyor. Dahası, yöneticiler, hem tam hem de akıllı kapanmanın etkilerinden kaçınmak, hem işyerlerinin açık kalmasını hem de ulaşımın işlemesini sağlamak için yozlaşmış yandaşlarına milyonlarca para akıtmak zorunda kalıyorlar.

Hem eyalet hem de federal yöneticiler, bir sonraki seçimler için siyasi rant peşinde koşarken, halkı müthiş bir şekilde ihmal ediyorlar. Pandeminin başında yöneticiler, İslam’ın salgını ele alış biçimini göz ardı ettiler. Virüsün ülke çapında yayılmasını ve krizin kötüleşmesini sağladılar. Çözümü İslam’da aramak yerine yöneticiler, tam kapanma ile Batı ülkelerini körü körüne taklit ettiler. İslam’ı rehber edinmiş olsalardı, normal yaşamın devam etmesini sağlarlar, kapsamlı testlerle enfekte olanları sağlıklılardan ayırırlardı. Gerçekten de merkezdeki PTI hükümetinin ya da eyaletteki PPP hükümetinin demokrasisi, Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın indirdiklerini görmezden geliyor. PTI ve PPP, sonuçsuz partizan kavgalarına tutuşurken, İslam gerçeğine sağır kesiliyorlar. Hem de Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem uyardığı halde:

وَمَثَلُ الَّذِي يُعِينُ قَوْمَهُ عَلَى غَيْرِ الْحَقِّ كَمَثَلِ بَعِيرٍ رُدِّيَ فِي بِئْرٍ فَهُوَ يَنْزِعُ مِنْهَا بِذَنَبِهِ“Haksız yere kavmine yardım edenin durumu, uçurumdan yuvarlanıp da kuyruğundan çekilerek kurtarılmaya çalışılan devenin durumu gibidir.”^[Ahmed] Allah Subhânehu ve Teâlâ’nın sınavı, tüm dünyada demokrasinin başarısızlığını gerçekten su yüzüne çıkardı. Nübüvvet metodu üzere Hilafetle İslam’ın nurunun dünyayı aydınlatmasının zamanı gelmiştir. Hilafet, şeri hükümlerin uygulanmasıyla, hem sağlık hizmetlerinin hem de temel ihtiyaçların karşılanmasını güvence altına alacaktır.