Eski Cumhurbaşkanı ve Pakistan Halk Partisi (PPP) Eş Başkanı Asıf Ali Zerdari’nin 18 aylık sürgün dönüşü politik çevrelerde tedirginlik yarattı. Ulusal Uzlaşma Yönetmeliği ve Demokrasi Misakı uyarınca PPP’nin PML-N ile yaptığı ateşkese bağlı kalıp kalmayacağı, Baaree baaree siyasat “döner siyasetin” devam edip etmeyeceği konusundaki tartışmalar da son sürat devam ediyor. Aynı şekilde İmran Han’ın PTI’sinin 2018 seçimleri öncesinde PPP’yi kandırıp kandıramayacağına dair spekülasyonlar da yapılıyor. Ancak tüm bu tartışma ve drama, halkın demokrasi inancını zerre kadar bir şey katmayacaktır. Demokrasinin fırsatlar, tehditler ve iniş çıkışlar listesi bir hayli uzun. Yükselişlerin ardından eski defterler açılıyor. Yetkisiz mahkemeler kuruluyor. Tüm bu drama göstermektedir ki demokrasi, bozguncular için bir ödül ve yolsuzluk için de bir dokunulmazlıktır.

Demokrasi, insanların egemenliğine dayanır. Kişisel ve sömürgeci Batılı efendilerinin çıkarlarını gerçekleştirmek için seçilmiş bir avuç elit, kanunlar yaparlar. Dolayısıyla demokraside iktidar ve muhalefetiyle arzu ve isteklere uygun parlamentoda anayasal değişiklikler, yasalar, kurallar ve düzenlemeler yapılır. Yolsuzluklara ve yabancı sömürgecilerin diktelerine yasal kılıf kazandırılır. Tabii ki bu da ekonomi ve güvenliğe ciddi zarar verir. Demokrasi yoluyla siyasal İslam bastırılır, İslam’a aykırı yasalar yapılır. Bu nedenle demokrasi, yozlaşmış insanlar için adeta bir cazibe merkezidir. Demokrasiyi büyük bir nimet olarak görürler. Onlara göre demokrasi dışında umut yok, kimin iktidar olduğu önemli değil. Demokrasiye umut bağlamak, ayağımıza çekiç vurmak gibidir. Gerçek bir değişime kalkan herhangi bir hareketi felce uğratır. Demokratik liderler şuursuzdur, insanlara karşı herhangi bir sorumluluk hissetmezler. Ahiret gününde de Allah’a hesap verme korkusu yok. Demokrasi, bir yaşam biçimi olarak Allah’ın dinini inkâr temeline dayalıdır. Demokrasi, Allah ve Rasûlü’nün emirlerini yasaklar, yasaklarını da emreder. Sadece sorun ve sıkıntılarımızı artırır, bu hayatta ve ahirette bizi hüsrana uğratır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَمَنْ أَعْرَضَ عَنْ ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى  “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” ^{[Taha 124]}

Demokrasinin tek çözümü var. O da hemen onu ortadan kaldırmak ve yerine İslam’ın yönetim sistemi Hilafeti kurmaktır. Gerçek değişim, sadece yüzlerin değişimi değil, aksine demokrasiye son vermek ve Hilafetin kurulmasını sağlamaktır. İslami yönetim sayesinde Müslümanlar, Medine’de Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem döneminden Raşidi Halifeler ve diğer Halifeler dönemine kadar adalet ve emniyet içinde yaşadılar. İslam’ı yaşam biçimi kılmak için Hizb-ut Tahrir ile birlikte çalışmak hepimizin boynunun borcudur. Çünkü demokrasinin kaldırılmasına ve Hilafetin yeniden kurulmasına ancak samimi ve uyanık liderlik çağrıda bulunacaktır. Ancak o zaman biz, yalnızca Allah’tan korkan, hak ile hükmeden, etnik kökenine, mezhep ve dinine, zenginlik ya da herhangi bir statüsüne bakmaksızın tüm insanlara daveti taşıyan gerçek bir liderliği sahip olacağızdır. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

إِنَّا أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ الله“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik.” ^{[Nisa 105]} Ancak o zaman polis devleti ve zorbalığın sonunu görebilir, İslam Hilafet Devletinin kuruluşuna tanık olabiliriz. Ahmed, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ“Sonra ceberut saltanat olacaktır. Allah’ın olmasını dilediği kadar olacaktır. Sonra kaldırmak istediğinde de kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır. Sonra sustu.”