El Beşir, 17 Aralık 2017 Pazar günü Kuzey Sudan’ın Kulat kentinde halka hitaben yaptığı konuşmada, Sudan’daki bütün gençlerin Filistin davasına savunmaya hazır olduğunu söyledi... ABD Başkanı Donald Trump’a da seslenen El Beşir, “Kudüs’ü Yahudilere verme hakkına kimden aldın?”diye sordu. Aynı bağlamda Sudan istihbarat ve Güvenlik Servisi Başkanı Muhammed Atta Mevla da, “Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in Kudüs’ü koruma, İslam ve Arap halklarına destek olma kararını uygulamak için silahlı kuvvetlerin hazır olduğunu”açıkladı.

1948 yılında Yahudilerin Filistin işgalinden bu yana ümmet, ne zaman kutsallar ihlal edilip topraklar işgal edilse, böyle içi boş söylemler duymaya devam etmektedir. Söylem dışında Müslümanların yöneticilerinden Allah ve Rasûlü’nü razı eden hiçbir eylem göremiyoruz. Ümmet, içi boş açıklamalardan bıktı artık. Eğer Devlet Başkanı El Beşir, söyleminde ciddiyse, şimdiye kadar niye duruyor? Bakın Genelkurmay Başkanı kuşkuları gidermek için askerlerinin savaşa hazır olduğunu bildiriyor. Peki, daha niye bekleniyor? Neden sürekli gök gürlüyor da bir türlü yağmur yağmıyor? Neden eğitim kampları açmaktan söz ediliyor? Bilfiil Yemen savaşına katılan askerlerimiz yok mu? Hangisi daha iyi ve daha doğru? Filistin topraklarını savunmak amacıyla evlatlarımıza askeri eğitim vermek mi? Yoksa eğitimli ve donanımlı ordumuzu seferber etmek mi? Hangisi farz? Yemen savaşına katılmak mı? Yoksa cihat ve Ribat toprakları Filistin’i kurtarmak mı?

Devlet Başkanı, Birleşmiş Milletler veya Amerikan kararı olmadan tek bir asker dahi yollayamayacağını biliyor. Onun için Filistin peşkeş çekiliyor. En güçlü yöneticilerin bile kınama, lanetleme ve reddetme gibi zavallı pozisyonları nedeniyle Müslümanların nefislerine umutsuzluk, zayıflık ve zillet hâkim olmuştur!

Hilafet Devleti döneminde Müslümanların Halifeleri tarafından takınılan tavırlar oldukça net ve güçlüydü. Yardım için haykırdığında gecikmeden ümmetin yardımına koşarlardı. Hatırlayın, Müslümanların Halifesi Mutasım Billah’ın Rum kralına söylediği sözleri. Esir düşen bir kadının “Yetiş Mutasım! Yetiş İslam!” çığlığı ulaştığında şöyle der: “Lebbeyki Lebbeyki!” O saat yerinden kalkar ve Saraydakilere şöyle seslenir: “Sefer için hazır olun!” Keza Harun Raşid de Rum Kralı Nikoforos’a şöyle yazar: “Müminlerin Emiri Harun Reşit’ten Bizans köpeği Nikoforos´a! Ey kâfir kadının oğlu! Senin mektubunu okudum. Cevabını dinlemeyeceksin, bizzat göreceksin vesselam.” Daha sonraları da Filistin’den bir toprak parçası koparmak için büyük miktarlarda rüşvet parası ile gelen Yahudilere Halife Abdülhamid der ki: “Yahudilerin milyonları kendilerine kalsın! Eğer bir gün Hilafet Devleti parçalanacak olursa işte o gün, onlar Filistin’i bedelsiz alabilirler. Ancak ben hayatta olduğum müddetçe, Filistin’in Hilafet Devleti’nden koparıldığını görmektense bedenimin lime lime koparılmasını tercih ederim ki bu olmayacak bir iştir. Biz hayatta kaldığımız müddetçe, cesetlerimize neşter vurulmasına asla razı olmam.”

Hizb-ut Tahrir / Sudan Vilayeti olarak biz, ey El Beşir! Aleyhine delil kaim olduğunu için açıklamalarından ötürü seni muhasebe ederek iyiliği emrediyor, hakkın ikamesine teşvik ediyoruz. Eğer sözünün eriysen, hadi söylemi eylemle doğrula. Alacağın tek bir kararla kutsal Filistin topraklarına yardım edebilirsin. Yeter ki sömürgeci kâfirin ümmeti bölmek ve parçalamak için çizdiği ulusal sınırlardan vazgeç. Amerika ve müttefiklerinin iplerinden kurtulursan ve Müslüman ülkeleri BM ve benzeri sömürgeci kurumlardan kurtarırsan, kutsal Filistin topraklarının yardımına koşabilirsin. Ayrıca ümmeti birleştiren, derdine deva olan Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti ilan edersen, hem Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesini gerçekleştirmiş olursun hem de kutsal Filistin topraklarının imdadına yetişirsin. Bunun dışında atacağın her adım ve yapacağın her konuşma günü kurtarmak için olacaktır. Bu tür konuşmalar, Osmanlı Hilafeti yıkıldıktan sonra Müslümanların yöneticilerinin ümmetin politik sorunlarına ilişkin yaptıkları sistematik içi boş açıklamalar furyasının bir parçası olacaktır. Ümmet sizden söylem değil eylem görmek istiyor. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu.

قُلِ انتَظِرُواْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ “De ki: “Siz bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz.”^{[Enam 158]}