6 Nisan 2024 Cumartesi günü Al Jazeera Net’te Sudanlı eski bir diplomat ve Afrika Araştırmalar Merkezi (İstanbul-Türkiye) direktörü olan Atta al-Mannan Bakhit’in “Hilafetsiz yüz yıl” başlıklı makalesine rastladık. Yazar, makalesinde, Müslümanların siyasi tarihleri boyunca Hilafetin gölgesi altında yaşadıklarını, Hilafetin kaldırılması kararının insanlarda şok etkisi yarattığını, üzüntü ve kafa karışıklığı dalgasını körüklediğini vurguladı. Fakat Hilafetin yeniden tesis edilmesi için gösterilen çabalardan bahsetmedi! Bahsettiği kişiler veya onları tezleri, tamamen Hilafetin kurulması karşıtı tezlerdi. Daha doğrusu Batı’nın yarattığı gerçekliği perçinleyici ve Nübüvvet metodu üzere Hilafetin kurulmasına susamış Müslümanların duygularını okşayıcı tezlerdi. İslam İşbirliği Teşkilatı ve diğer kurumlar, Müslümanların birliğinden dem vursalar da aslında ümmetin şuan ki bölünmüşlüğünü ve parçalanmışlığı perçinlemektedirler. Yazarın bahsettiği bu kuruluşlar ve tezler, Hilafetin kurulmasını geciktiren sebeplerinden biridir!

Ne yazık ki, yazar, kasıtlı bir şekilde güneşi balçıkla sıvamaya çalışmıştır. Ama heyhat. Yazar, Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafeti kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için gayretle, samimiyetle ve bilinçle çalışan tek partiyi bilinçli bir şekilde görmezden gelmiştir. 1950’lerden bu yana bu parti, ümmeti uykusundan uyandırmak için ümmet arasında ve ümmetle birlikte çalışmaktadır. Fikrini hazmetmiş, yolunu basiretle görmüş ve Nübüvvet metodu üzere Raşidi Hilafeti yeniden kurmak için gereken tüm hazırlığı yapmıştır. Yönetim, siyaset, ekonomi, içtimai, eğitim politikası, dış politika vb. alanlarda gerekli İslami yaşam sistemlerini açıklamıştır. Ayrıca Allah’ın Kitabı’ndan, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sünnetinden, sahabenin icmaından ve şeri illeti olan kıyastan doğru bir içtihatla türetilmiş 191 maddelik bir anayasa da hazırlamıştır.

Medya sansürüne rağmen Hizb-ut Tahrir, yozlaşmayı yakan bir ateş ve doğruluk yolunu aydınlatan bir ışık haline gelmiş, Hilafet ile özdeşleşmiştir. Öyle ki Hizb-ut Tahrir deyince Hilafet, Hilafet deyince Hizb-ut Tahrir akla gelmiştir. İlmi bir emanet olarak yazar, ümmetin ölüm kalım meselesinden bahsederken, gerçeği söylemeli ve Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafet’i kurarak İslami hayatı yeniden başlatmak için gecesini gündüzüne katan davet taşıyıcılarına adaletli davranmalıydı. Hilafet, yüce Rabbimizin bir vaadidir:

وَعَدَ اللهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْضِ “Allah, içinizden, iman edip de Salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekileri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına dair vaatte bulunmuştur.” ^{[Nur 55]} Sevgili Peygamberimiz Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesidir:

ثُمَّتَكُونُخِلَافَةًعَلَىمِنْهَاجِالنُبُوَّةٍ“Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.” ^[Ahmed]