Kapitalist bir ülke olarak Çin, Afrika kıtasında gelişmekte olan ülkelerin doğal kaynaklarını sömürmesinin, onları kaldırılamaz borç yükü altında ezmesinin yanı sıra zorla işgal edip ilhak ettiği Doğu Türkistan’daki Müslümanlara karşı şiddetli, saldırgan ve iğrenç bir kampanya yürütüyor. Çin’in Mançu Hanedanlığının tarihi geçmişinden devraldığı Müslümanlar düşmanlığı komünist dönemde patlak verdi ve Batı özellikle ABD’nin Müslümanlar ve İslam’a karşı yürüttüğü uluslararası bir savaşla da halen desteklenmektedir. Katı ve acımasız kampanyasına rağmen komünist dönemde Çin, İslam’ın kökünü tamamen topraklarından kazıyamadı. Kampanya, zor zamanlarda bile İslam’ı korumak ve savunmak için Uygur Müslümanlarını güçlendirdi.

İşlediği eski katliamlar, yıktığı binlerce cami dâhil İslami kurumlar ve infaz ettiği Müslüman âlimler, Çin’in Müslüman kanına olan susuzluğunu dindiremedi. Zorla dinden döndürmek gibi aynı şeyleri yapmak için halen çeşitli teknikler kullanıyor. Fiziksel ve zihinsel tacizde bulunuyor, öldürüyor, terör bahanesiyle işkence yapıyor. Dahası acımasızca onları toplama kamplarına hapsediyor, İslami kimliklerini terk etmeye zorluyor. Çin’in Müslümanları toplama kamplarına koyma stratejisi, bireysel Müslümanların toplumlarıyla olan irtibatlarını kesme ve onları kültürel etkilerden uzaklaştırma girişimidir. Ama Allah’ın izniyle bunu başaramayacaktır. Birleşmiş Milletler Komitesinin Ağustos 2018’deki raporuna göre Sincan Eyaletinde, dini değişeme zorlamak amacıyla yaklaşık bir milyon Müslümanın kamplarda tutulduğu belirtiliyor. ^[BBC] Ancak Uluslararası İslam Üniversiteleri Birliği’nin açıklamasına göre bu kamplarda tutulan Müslümanların sayısı milyonları geçiyor. ^{[Yeni şafak]}

Uygur Müslümanlarına yönelik bu Çin baskısı, ciddi uluslararası bir müdahale ile karşılaşmadı. Bazı kınamalara rağmen gerçekte bunlar, pratikte hiçbir önlem alınmadan özellikle Müslümanları kandırmak için basitçe uluslararası serzenişlerdir. ABD önderliğindeki Batılı ülkeler, “insan hakları” savunuculuğunun bayraktarlığını yapsalar da ancak deneyimler, Müslümanların sefaleti söz konusu olduğunda durumun hiç de öyle olmadığını göstermektedir. Orta Afrika, Myanmar, Keşmir, Mübarek Ülke Filistin ve diğer İslam ülkesinde pek çok Müslümanın acılarına tanık olduk; Bu durumun önüne geçmek için keskin hiçbir önlem alınmadığını gördük. Bu iğrenç suçu önlemek ve durdurmak için pratik şekilde tepki vermesi beklenen Müslüman ülkelerdeki yöneticilere gelince, sessiz kaldılar ya da katil (Çin) ile işbirliği yaptılar. Sanki kendilerini ilgilendirmezmiş gibi umursamaz şekilde hareket ettiler.

Hizb-ut Tahrir / Tanzanya, Çin’in Uygur Müslümanlarına karşı yaptığı düşmanlığı ve Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin bu suçlara karşı sergiledikleri yaklaşım zayıflıklarını şiddetle kınar. Öte yandan Çin hükümetinin iğrenç eylemleri ve İslam dünyasındaki yöneticilerin sessizliğini ifşa etmek için Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi’nin başlattığı “Çin’in Doğu Türkistan’daki azgınlıklarını ancak Raşidi Hilafet sonlandırabilir”başlıklı kampanyayı canı gönülden destekliyor. Çin’deki Uygurlu Müslüman kardeşlerimizin bu zor zamanlarda sabırlı olmaları için Allah’a dua ediyoruz. Tüm Müslümanlara, Müslüman ülkelerdeki yöneticilerin sergilediği bu zayıflığın, İslam ümmetini koruyamadıkları ya da işleri idare edemediklerinin bir göstergesi olduğunu hatırlatıyor ve Müslüman kardeşleri olarak onları Doğu Türkistan ve diğer yerlerdeki Müslümanları özgürleştirmek ve Hilafeti kurmak için Hizb-ut Tahrir / Tanzanya ile birlikte çalışmaya davet ediyoruz. Çin’in Doğu Türkistan Müslümanlarına karşı yaptığı barbarlığı ifşa etmek için tüm Müslümanların, hepsinden öte Tanzanya ve diğer yerlerdeki insanlık duygusuna sahip kişilerin bu soylu kampanyaya katılmalarını istiyoruz.