Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Medya Bürosu, “Batılı Çevrelerin Kurnazlığına ve Milletvekili Seçimlerinin Maskaralığına Rağmen Ümmetin İslam Hilafetini Kurma Devrimi Devam Ediyor”başlıklı bir basın açıklaması yayınladı. Açıklamada, 17 Aralık 2010’da halkın devrime kalkıştığı rejimin Batı’ya bağlı laik bir rejim olduğu vurgulandı. Sürmekte olan milletvekili seçimleri bir “maskaralık” ve Tunus halkına karşı kurulan komplonun yeni bir safhası olarak nitelendirildi. Fransa’nın kuyruğuna takılmanın, ülkemiz üzerindeki Batı hegemonyasını kabul etmenin, Batı laik sistemini korumanın, İslam’ı yönetim ve yasamadan dışlamanın tehlikeleri konusunda uyarıda bulunuldu.

Bu haftanın başından itibaren Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti gençleri, bildiriyi dağıtmak için bir kampanya başlattılar. Kampanya sırasında adli polis ekipleri, 15 Aralık Perşembe günü Muhammed Emin El Dubeybi adlı genci Temim’in evinde gözaltına aldılar. Nerede tutulduğu hâlâ bilinmiyor ve Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla mahkemeye sevk edildi!

15 Aralık Perşembe günü başkent Tunus’ta Yusuf Mansur’un dükkânına baskın düzenlendi. Bildirinin kopyalarına el konuldu, aynı gün seçim yasaklarını ihlal etmek suçlamasıyla mahkemeye sevk edildi. Suçlamalar kanıtlanmayınca serbest bırakıldı! 16 Aralık Cuma günü Hizb-ut Tahrir üyesi genç Zuheyr Abdullah, devrimin beşiği Sidi Bouzid şehrinde “bildiri dağıtmak ve bu amaçla konuşma yapmak” suçlamasıyla gözaltına alındı! Gözaltı hakkında bilgi verilmeden halen gözaltında tutuluyor

Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Medya Bürosu olarak biz, bu gözaltılar karşısında aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyoruz:

1- Cumhurbaşkanına hatırlatıyoruz, devrimin temel talebi, rejimin devrilmesiydi. Bu sloganı atanları ve halka İslami inanç temelinde radikal değişim talebini hatırlatanları gözaltına almak devrime ihanettir, bağlılık değil.

2- Siyasi bir bildiri dağıtımında bulunan gençlerin gözaltına alınması, bir devlet skandalıdır, devlet liderlerinin başıboş olduğunu doğrular. Elleriyle yazdıkları yasal ve anayasal düzenlemelere bağlı oldukları iddialarının sahte olduğunu ortaya koyar. Görünüşe göre partinin yayınladığı bildiri, elçilikleri tedirgin etmiş olmalı ki (çatışmada boğulan) egemen sınıfa talimat verdiler. Onlar da gençleri gözaltına almak, partiyi karalamak, sesini kısmak veya susturmak için bazı güvenlik birimlerini seferber ettiler. Bu, Cumhurbaşkanı’nın kimsenin görüşünden dolayı tutuklanmadığına ve tutuklanmayacağına dair iddialarının yanlışlığını teyit etmektedir!

3- Bu gözaltılar, 25 Temmuz sonrası otoritenin Hizb-ut Tahrir ile mücadelede önceki rejimle aynı yaklaşımı izlediğini, delile delille, düşünceye düşünceyle karşılık vermek yerine zorbalığa başvurduğunu kanıtlar. Dahası polis devletinin sindirme, ev baskınları ve saldırı yöntemlerini kopyaladığını görüyoruz. Sanki iktidar, yeniden diktatörlük için zamanla yarışmaktadır. Sert bir sopaya dönüştürülen güvenlik güçleri, insanlara bu bozuk düzenin gerçekliğini anlatan fikir ve düşünce sahibi kişileri hedef almaktadırlar. Kriz, çok daha derindir, koltuk kavgasına indirgenemez. Kriz, yozlaşmış bir sistem krizidir. Sömürgecilik ve ajanlarına göre tasarlanan bu sistem, İslam’ı yönetimden, yasamadan ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemekten dışlamıştır.

Sonuç olarak Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti gençleri, daha önce de Burgiba ve Bin Ali rejimleriyle mücadele etmişlerdir. Tutuklamalar ve hapishaneler onların kararlıklarını kıramaz. Bugünse gençler, Batı hegemonyasını, yasama sistemini, yerel araçlarını devirme ve İslam’a dayalı Raşidi bir yönetim kurma konusunda çok daha kararlı ve azimlidirler. Zalimlerin cezaevleri kararlılıklarını kıramaz. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

يُرِيدُونَ أَنْ يُطْفِئُوا نُورَ اللَّهِ بِأَفْوَاهِهِمْ وَيَأْبَى اللَّهُ إِلا أَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ “Allah’ın nurunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nurunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.” ^{[Tevbe 32]}