Diğer Müslüman ülkelerdeki kadınlar gibi Tunuslu kadınlar da Müslümanlara ait bir devlet ve uygulanan bir hayat sistemi olduğu günlerde izzetli ve onurlu idiler. Sonra 1920’li yıllarda Hilafet Devleti yıkılıp Allah’ın Şeriatı hayattan kalkınca kadınlar zillet ve hakarete maruz kaldılar. Sadece kadınsal işlerde değil hayatın her alanında hayatları ve yaşamları zindan oldu. Kadınların bugünkü durumu acı vericidir. Çabalarının sömürülmesi de rezaleti artırmaktadır. Kaybedilenlerden veya aile kargaşasından kadınlar sorumlu tutuluyor. Bu trajik hayat sahnesinde kadınlar acı çekerken, konuşmazken kadınlar adına uluslararası örgütler ve feminist hareketler konuşuyor. Sloganlar atıyor, yasalar çıkarıyor ve anlaşmalar yapıyorlar. Batı da Müslüman ülkelerde Batı kültürü ve uygarlığını canlı ve popüler tutan, Batı sömürgeciliğini ve bizim ona bağımlılığımızı koruyan bu anlaşmalardan mutlu.

Hiç şüphe yok ki siz, önceki hükümetlerin CEDAW maddeleri ve fasıllarına çekinceler koyduklarının farkındasınız. CEDAW sözleşmesinde geçen yasaların, İslam’ın ictimaî sistem hükümleriyle çeliştiği artık sizin için bir sır değil. Bu mektuba sizin için bir de kitapçık iliştirdik. Kitapçıkta, CEDAW maddelerinin saçtığı zehir ve kötülükleri göresiniz diye onun bazı maddelerini ayrıntılı bir şekilde açıkladık. Ayrıca bildiğiniz gibi boşanma, terk edilmiş ve eğitimi yarıda bırakmış annelere ilişkin yapılan istatistikler ve rakamlar gözler önündedir. Hatta bu rakamlar sürekli artış eğiliminde. 

Çalışan kadın gerçeği de ortada. Bunların yaşadığı acı ve sıkıntı diğerlerinden geri kalır değil. Örneğin tekstil sektörü, toplam işgücünün %35,7’ni istihdam etmektedir. Bunlardan %86’sı kadındır. Bunların %42’si de ortalama beş kişiden oluşan ailelerine bakmakla yükümlü kadınlardır. Tarım sektörü de Tunuslu çalışan kadınların %35’ni istihdam etmektedir. Bu sektörde çalışan kadınların yüzde 52’si de ailelerinin tek geçim kaynağıdır. Bu çalışan kadınların yaşadığı kötü ve zorlu koşullardan habersiz olduğunuzu sanmıyoruz.

Ümmetin sorunlarını benimseyen ve itibarını yüceltmek için çalışan Hizb-ut Tahrir’li kadınlar olarak biz, gelişen her olayı yakından takip ediyoruz. İslamiyet’ini çalmak, birlikteliğini parçalamak, zevkine hükmetmek, kavramlarını, ölçülerini ve kanaatlerini değiştirmek için kurulan entrika ve komploları ümmete deşifre ediyoruz.

Bu yüzden Hizb-ut Tahrir / Tunus Vilayeti Kadın Kolları olarak biz, kiralık medya organlarının pazarladığı cafcaflı sloganlara sizi aldanmamaya davet ediyoruz. Medya, yüksek mesleki derecelere erişmek gibi sahte sloganlar altında Müslüman kadının yapısını bozmak isterken, kadının gerçek sorunları ve acılarına ilgisiz kalıyor. Medya kuruluşları, ülkemizde köhne kalmış Batı uygarlığını pazarlamak ve teşvik etmek için çalışıyor. Ki böylece sömürgeciliğin ömrü uzasın, ümmet kurtuluş ve değişim pusulasını kaybetsin.

Ayrıca şunu da vurguluyoruz ki teşvik edilen yamalı çözümler, bir gün bile olsun kadının durumunu değiştirmedi ve değiştiremez. Bu, hüsnü niyetler olsa bile böyledir. Kuşkusuz değişim, sabit bir temele, ümmetin kültür ve kimliğinden fışkıran köklü ideolojik bir akideye dayanmalıdır. Sam Amca’dan ithal edilen köhne düşüncelere değil. Bugün dünya, Sam Amca uygarlığının bozukluğuna, ideolojik çöküntüsüne tanık olmaktadır. Toplumlarında ahlaksızlık, rezalet ve çirkeflik ise diz boyudur.

Kadını ıslah edecek yegâne sistem, ümmetin akidesinden fışkıran köklü ve detaylı ictimaî sistemdir. İşte bu sistemin uygulanması için davet etmek gerekir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

أَفَمَنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَى تَقْوَى مِنَ اللّهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ أَم مَّنْ أَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلَىَ شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِهِ فِي نَارِ جَهَنَّمَ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” ^{[Tevbe 109]}