17 Ekim 2020 Cumartesi günü İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, İran’ın yeni Yemen Büyükelçisi Hasan İrlu’nun Yemen’in başkenti Sana’ya gittiğini açıkladı. Said Hatipzade, Büyükelçi İrlu’nun yakında güven mektubunun kopyasını Yemen milli kurtuluşu hükümeti Dışişleri Bakanına ve aslını da Yemen siyasi yüksek konseyi Başkanına teslim edeceğini belirtti. Bundan önce İbrahim Deylemi Ağustos 2019 tarihinde Husilerin Tahran büyükelçisi olarak güven mektubunun kopyasını Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye teslim etmişti. Koalisyon güçlerinin Husilere uyguladığı sıkı hava, deniz ve kara ablukası altında İran Büyükelçisi Hasan İrlu’nun Sana’ya gidişi, gazetelerde ve medyada geniş yer buldu. Başka bir okuyuşa göre bu, Amerika’nın Yemen savaşını sona erdirmek için dayattığı anlayışın bir adımı olarak Suudi-İran işbirliğinin bir sonucudur. Rol paylaşımıdır, büyük Amerikan planlarını uygulamanın bir hazırlığıdır, Büyük Orta Doğu sınırlarının yeniden çizilmesine ve Yahudi varlığı ile normalleşmeye insanları alıştırmaktır.

Hiç şüphe yok ki BM, İran büyükelçisinin Yemen’e ulaşmasında önemli bir rol oynadı. Sana havaalanına inen uçağı BM kiraladı. BM, Yemen’deki çatışmanın bir tarafıdır, bazılarının düşündüğü gibi tarafsız bir sponsor değildir. İran Büyükelçisinin Sana’ya gidişi, Suudi liderliğindeki koalisyonun altı yıldır Husilere uyguladığı diplomatik ablukanın kırılmasının ve İran’ın Husileri resmi olarak tanımasının ilk girişimidir. İslam ülkelerindeki diğer rejimlerin, Husiler ile resmi diplomatik ilişkiler kurması için bir ön hazırlıktır. Amerika, yeşil ışık yakmasaydı, böyle bir adım atılamazdı. Bu, “uluslararası toplumun” Husilerle normal diplomatik ilişkiler kurmaları için bir gerekçe olacaktır.

Buna göre “uluslararası toplum”, iktidara demokratik yollarla ulaşmayan bir grup ile diplomatik ilişki kurdu. Peki, nerede kaldı Amerika’nın demokrasi bayraktarlığı ve “Uluslararası toplum”un Husiler ile ilişkiye girmeme konusu? Uluslararası toplumun çifte standardı, neredeyse her alanda kendini gösteriyor. Demokratik olmayan yollarla iktidara gelenleri tanımak da dâhil. Bu durum, geçen yüzyılın ortalarında CIA’nın Endonezya, Suriye, Mısır, Cezayir ve Kuzey Yemen’de ajanlarını iktidara ulaştırmak için gerçekleştirdiği darbeleri ve İngiliz istihbaratı MI6’nın Amerikan ajanlarına karşı gerçekleştirdiği karşı darbeleri akla getiriyor. Kapitalist ideolojideki köklü faydacılık çatışması, ekin ve nesli yok etti. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ “O, (senin yanından) ayrılınca yeryüzünde bozgunculuk yapmağa, ekin ve nesli yok etmeğe çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez.”^{[Bakara 205]} Nübüvvet metodu üzere ikinci Raşidi Hilafetin gölgesi altında Müslümanların hayatında İslam egemen olmalıdır. Dünya ve ahirette mesut olmalarının yolu Hilafettir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْأَرْض كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قبلهم “Allah, içinizden inanıp Salih ameller işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağını dair söz vermiştir.” ^{[Nur 55]} Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu:

ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet metodu üzere Hilafet olacaktır.”^[Ahmed]