Ürdün’deki rejimin zorba güvenlik güçleri, kuruluşundan bu yana Hizb-ut Tahrir gençleri ve İslam’a karşı sistematik mücadelesini sürdürüyor. Baskıcı güçlerden bir ekip, dün gece karanlığında Mühendis Mahmut Caradat’ı gözaltına alıp bilinmeyen bir yere götürdü. Allah’ın ve Ürdün’deki Müslümanların kutsallarını gözetmeyen, Allah’ın evlerine açıkça meydan okuyan, Hizb-ut Tahrir’li dava erlerine ağır işkence ve zorbalık yapan başka bir ekip ise, sabah namazından önce camideyken Sayın Muhammed Ebu’l Hicai gözaltına aldı. Allah’ın evinin kutsallığını gözetmeksizin ayakkabılarıyla camiye girip Ebu‘l Hicai gözaltına aldılar. Sabah namazı bitene kadar beklemelerini istediğinde, reddettiler ve barbarlıkla alıp götürdüler. Cami cemaati, bu durumu protesto ettiğinde, güvenlik güçlerinden biri silahını cemaate doğrulttu, korkutmak ve terörize etmek için gözaltı yöntemini protesto edenlerin isimlerini sordu.

Ürdün rejimi ve güvenlik güçlerinin bu küstah ve caniliği de neyin nesi? İslam ve dava erlerine karşı mücadelede bu ne cüret? Rejim, “terörle” mücadele bahanesiyle İslam ve Müslümanlarla mücadelede kullanılmak üzere ülke çapında askeri üsler açtı! Şam devrimi ve ümmetin dirilişine karşı kâfir Batı ile ittifak kurdu. Her alanda Yahudilerle işbirliği yaptı. Yahudilerden gasp edilen doğalgaz satın aldı. Cani Mısır rejimi ile İslami toprakların gaspçısı Yahudi varlığının katılımıyla Doğu Akdeniz Gaz Forumu oluşturdu. Bunlar, Yahudi varlığı işbirliğinin sonuncusu olmayacak elbette. Rejim, ümmetin yetenekleri ve kamu servetini sattı. ABD’nin ekonomik ve politik hegemonya enstrümanı olan IMF’nin kararlarını uyguladı. Halkı yoksullaştırdı ve aç bıraktı. Halkın muhasebesinden rejimi ve dayanaklarını korumak için siber suçlar ve vergi yasası gibi mücrim yasalar çıkardı. Çok yüksek cezalarla halkın tepesine kanun kılıcını dikti. Yolsuzluk, hırsızlık, komplo, Allah ve müminlere ihaneti yüzünden rejimi muhasebe eden onurlu herkesi tutukladı. Mescidi Aksa’da Yahudilerin murabitlere karşı yaptıklarını andıran iğrenç yöntemlerle Hizb-ut Tahrir’li dava erlerine karşı güvenlik güçlerinin ellerini serbest bıraktı. Yahudilerin yaptıklarının aynısını yapıyor, iğrençlikte onlara aynı hizada yer alıyor. Aralarında hiçbir fark yok...

Ey Haşd ve Ribat topraklarındaki Ürdün halkı!

Zalime engel olmak, ihanetini, caniliğini ve komplosunu muhasebe etmek boynunuzun borcudur. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: 

أَلاَ إِنَّ أَفْضَلَ الْجِهَادِ كَلِمَةُ حَقٍّ عِنْدَ سُلْطَانٍ جَائِرٍ“Cihadın en üstünü zalim sultana karşı doğruyu söylemektir” “

لَتَأْمُرُنَّ بالْمَعْرُوفِ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّه أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْهُ، ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلا يُسْتَجابُ لَكُمْ“Vallahi! ya marufu emreder, münkerden nehyedersiniz ya da Allah katından size bir ceza gönderir de sonra O’na dua edersiniz ama size icabet edilmez.”

Kuşkusuz bu baskıcı önlemler, umutsuz bir girişimdir. Zira bunlar, Hizb-ut Tahrir’in Müslüman ülkelerde ve dünyanın en uzak köşesinde uğrunda ümmetle birlikte çalıştığı Raşidi Hilafeti kurma ve İslami hayatı yeniden başlatma faaliyetini önleyemez ve sınırlayamaz. Ürdün ve Müslüman ülkelerdeki güvenlik güçleri ve kâfir Batının istihbarat servisinin bu kuduz saldırıları, Hilafet şafağının ufukta belirdiğinin en önemli işaretidir. Bu saldırılar bizim kararlılık ve azmimizi artıracak, Nübüvvet metodu üzere İslam Devleti kurulana kadar siyasi ve entelektüel yolla Rasûl SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu üzerinde yürümeye devam edeceğiz. Ya İslam Devleti kurulacak ya da biz bu uğurda kurban olacağız.

وَمَن يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ“Kim Allah’ı, Rasûl’ünün ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.”^{[Maide 56]}