Nihayet Ürdün rejimi, Amerika öncülüğünde Bahreyn’de düzenlenecek konferansa katılacağını duyurdu. Basında yer alan haberlere göre halk desteğine sahip olduğu iddia edilen Bahreyn konferansı, sözde yüz yılın anlaşmasının ekonomik yönünü oluşturuyor ve anlaşmanın girizgâhıdır. Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı Resmi Sözcüsü tarafından 22 Haziran 2019 Cumartesi günü yapılan yazılı açıklamada, “Bahreyn Çalıştayı’na Maliye Bakanlığı Genel Sekreteri düzeyinde, sembolik ve düşük temsille katılım sağlanacağı belirtildi. Katılımın önerileri dinlemek ve ülkenin sabit ilkeleri doğrultusunda bunlara karşılık vermek için gerçekleşeceği kaydedilen açıklamada Ürdün’ün Filistin davasına verdiği öncelik ve iki devletli çözüme bağlılığı vurgulandı. Ürdün’ün, sunulacak herhangi bir ekonomik veya siyasi öneriyi köklü pozisyonu doğrultusunda değerlendireceği, pozisyonuyla örtüşen önerileri kabul edeceği, sabitelerine aykırı herhangi bir öneriyi ise reddedeceği ifade edildi.” 

Amerikan büyükelçiliğinin Kudüs’e taşımasından ve Kudüs’ü Yahudi varlığının ebedi başkenti olarak tanımasından bu yana rejimin anlaşmayı yalandan reddettiği herkesçe biliniyor. Amerika’nın bu uygulamalarıyla derinden sarsılan rejim, halkı etrafında kenetlemek ve savunmasını sağlamak için sokağı harekete geçirdi. Çünkü halkın Amerika ve Batının entrikasından nefret ettiğini, cihat aşkıyla yanıp tutuştuğunu ve Yahudilerin işgaline son verilmesi için orduların seferber edilmesini istediğini biliyor. Medyada Kushner’in Ürdün ziyaretinden sonra Ürdün’ün Bahreyn konferansına katılmayacağı haberleri yer aldı. Rejim medyada yer alan bu haberlere ilişkin hiçbir yalanlama ya da doğrulama yayımlamadı. Pozisyonundaki belirsizlik ve savsaklama devam etti. Hatta son ana kadar ağırdan aldı. Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada, “Konferansa katılıp katılmayacağına rejim karar verecek” dedi. Atılan sloganlarda da görüldüğü gibi halkın Bahreyn ihanet konferansına yönelik tepkisini ve protesto gösterilerini gözlemledi. Sanki rejim, politik ve ekonomik baskılar karşısında kazanım elde etmek ya da Yahudi varlığı işgali altında kalmasına rağmen kutsallar üzerindeki vesayetini korumak için katılım şansını arttırmak istiyor gibi görünüyor.

Aynı gün Jared Kushner Reuters’e “Refah İçin Barış” isimli ekonomi paketini açıkladı. Kushner, 50 milyar dolarlık paketin Filistin, Mısır, Lübnan ve Ürdün arasında paylaştırılacağını, yarısının Filistin topraklarındaki projeler için harcanacağını belirtti. Ülkedeki ekonomi ve altyapı çalışmalarını geliştirmek kapsamında Batı Şeria ile Gazze’yi birbirine bağlayan 5 milyar dolarlık ulaşım koridoru inşaatının yapılmasını da öngördüklerini kaydetti. 15 proje için Ürdün’e 7,5 milyar, Mısır’a 9 milyar, Lübnan’a 6 milyar dolar tahsis ettiklerini belirten Kushner, fonun IMF’nin vesayeti altında olacağını ve en büyük desteğin Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden sağlanacağını ifade etti. Kushner, ekonomik anlaşmanın amacının, insanların gönlünü kazanmak olduğunu söyledi. Daha doğrusu bu ekonomik paket, gerçek atılımlar gerçekleştirmek ve anlaşmanın siyasi yönüne destek sağlamak için verilmiş bir rüşvettir. Anlaşmazlığa neden olan anlaşmanın siyasi yönü yılsonuna bırakıldı. Çünkü Knesset’in feshedilmesinin ardından erken seçim kararı alan Yahudi varlığı Amerikan planını bozdu.

Filistin sorununu para, tazminat ve proje bazına indirgeyen Amerikan planı, açıklandıktan sonra peki şimdi ne olacak? Ürdün, bu ihanet konferansına nasıl katılabilir? Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Ürdün’ün önerileri dinlemek için konferansa katılım sağlayacağını ileri sürdü. Amerika tarafından bölgedeki uşaklarına dayatılan bu komploya rağmen rejim, bu konferansa nasıl katılabilir? Batı ve uluslararası camiaya nasıl boyun eğebilir? Filistin, her gün haritadan silinirken ana davasının Filistin olduğunu nasıl iddia edebilir? Ümmetin, ülkeyi ve halkı helak eden sömürgeci kâfir çözümleri reddeden gösterilerini nasıl görmezden gelebilir? Bütün bunlardan sonra daha nasıl bir gerekçe ileri sürebilir?

Ey Müslümanlar! Ey Ürdün halkı! İngiltere ve Amerika başta olmak üzere Batının sömürgeci çözümleri, ümmet düşmanlarının etkisini perçinlemek, çıkarlarını ve bölgede kalıcılıklarını sağlamak için ileri sürülmüş çözümlerdir. Bölgedeki rejimler, sömürgecilik ajanı ve bağımlısıdır. Bölgedeki halklar ve İslam ümmeti, Batının bu planını reddetmeseydi, Batı, ülkeleri işgal etmek, kontrol altına almak ve zenginliklerini yağmalamak gibi istediğine kolayca ulaşabileceğinin farkında. Nübüvvet metodu üzere Hilafet projesini yok etme konusunda ajan yöneticiler ve Yahudi varlığı ile aynı fikirde.

Filistin ve İslami kutsallar sorununun çözümü ve kurtuluşu, Allah yolunda cihat ile sağlanabilir. İki devletli ya da tek devletli çözüm kesinlikle çözüm değil. Kaldı ki haramdır, Şeriata aykırıdır, ümmete ve İslam’a ihanettir. Mübarek toprakları kademeli olarak Yahudilere teslim edenler, normalleşmek için seğirtenler, Yahudilere siyam ikizi gibi yapışık olanlar mübarek toprakları kurtaramaz. Batı yapımı ve müttefiki, hilkat garibesi Yahudi varlığı ile samimi ilişkiler kuran bu Arap rejimlerinden hiçbiri kesinlikle çözüm olamaz. İslam Devletinin başındaki Müslüman bir Halife ancak gaspçı Yahudilere haddini bildirebilir. Halife, askerleri donatacak, ümmetine güvenecek, onlara cihatta önderlik edecek, Yahudi varlığının kökünü kazıyacak, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere bölgedeki Batı etkisini ve yarı adam uşaklarını yerle yeksan edecektir.

وَمَن يَتَوَلَّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذِينَ آمَنُوا فَإِنَّ حِزْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ “Kim Allah’ı, Rasûl’ünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” ^{[Maide 56]}