حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
No: RD–BA–2019–MB–TR–19 |
H. 3 Rabi-ul Evve 1441 M. Perşembe, 31 Ekim 2019 |
El Bakura ve El Gamr Arazileri, Hukuki Bir Mesele Değil, Gasp Edilmiş Bir Haktır, Güçle de Olsa Geri Alınması Gerekir, Rejim, Gerçekten Yahudi Varlığına Gücenmiş Olsaydı, Vadi Araba Anlaşmasını İptal Ederdi
25 Ekim 2019’da El Cezire sitesinin aktardığına göre, Enformasyon Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cumane Guneymat yaptığı açıklamada, “El Bakura ve El Gamr arazilerine ilişkin “İsrail” ile yapılan barış anlaşmasının önümüzdeki ayın onunda sona ereceğini, yenileme ve uzatmanın olmayacağını söyledi. Ve belirlenen tarihte herhangi bir ön prosedüre gerek olmadan arazilerin hemen teslim alınacağını kaydetti. Bu açıklamalar karşısında biz de diyoruz ki:
Ürdün rejimi, iddia ettiği gibi, Ürdün ve Filistin arazilerine ilişkin işgalci düşman Yahudi varlığı ile barış anlaşması imzaladığından ve aşağılık Vadi Araba antlaşması uyarınca bu topraklardan vazgeçtiğinden beri ne Yahudiler ne de varlıkları, işgal altındaki Filistin’de ümmetin evlatlarına yönelik düşmanlıktan, katliamdan, yerlerinden etmeden ve tutuklamadan geri durmamıştır. Hatta MOSSAD ve Yahudi Büyükelçiliği aracılığıyla Ürdün’de Ürdünlülere saldırılar düzenleyip onları öldürmüştür. Eğer egemen ve onurlu bir devlet olsaydı, bu saldırılar karşısında Yahudiler ile yapılan bütün anlaşmaları iptal ederdi. Eski Dışişleri Bakanı Kamil Ebu Cabir yaptığı son açıklamada: “İsrail”, Kudüs, sular veya sınırlar ile ilgili anlaşma maddelerini hiçbirini uygulamadı. “İsrail”, kötü niyetle girdi, biz ise iyi niyetle girdik!”dedi. (Memleket Tv)
Şimdiyse El Bakura ve El Gamr arazilerinin geri alınmasından bahsediliyor. Vadi Araba anlaşması uyarınca Yahudiler 25 yıldır bu arazilerden faydalanıyor. Hükümet, halkın baskısı sonucu bu araziler ile ilgili anlaşmaları yenileme niyetinde olmadığını bildirdi. Yahudi yetkililer ise yenileme konusunda çeşitli girişimlerde bulundular ancak Ürdün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsüne göre Yahudilerin yenileme talebi kabul edilmemiştir. Bunun üzerine Yahudiler anlaşma uyarınca her yıl Ürdün’e akıtılan suyu kesme ya da azaltma tehdidinde bulundular. Hükümet Sözcüsünün sandığı gibi bu arazilerin geri alınması öyle kolay değil. Sözcü yaptığı açıklamada, “10 Kasım 2019’da herhangi bir ön prosedüre gerek olmadan arazilerin hemen geri alınacağını” söyledi. Zamanında bu anlaşmaya imza atan eski Başbakan Dr. Abdüsselam El Mecali yaptığı açıklamada ise şunları söyledi: “Bu bölge -El Bakura- Ürdün’ün egemenliği altında. Özel arazi haklarına sahip ve “İsrail’in” mülkiyet çıkarları var. Mülkiyetlerinde tasarruf hakkına sahipler. Ürdün, arazi sahiplerine istedikleri gibi girip çıkabilecekleri ve arazilerini kullanabilecekleri taahhüdünde bulunmuştu. Arazi 850 dönümdür... Bu süreçte biz özel mülkiyete saygı duyuyoruz. 25 yıl sonra şimdi araziler konusunda görüşmeler yürütülüyor. Sahip olabiliriz de olmayabiliriz de. Sahipleri, Ürdün egemenliği altında arazilerine yine girip çıkabilecekler...”(Memleket Tv)
1967 yılında işgal edilen 4235 dönümlük El Gamr arazisine gelince, Yahudi varlığı Tsovar yerleşim yerinin bir uzantısı olarak bu arazileri elinde tutmak istiyor. 1000 dönümünde hurma ve sebze yetiştiriyor. Yıllık yaklaşık altı milyon dinar gelir elde ediyor. El Gamr arazilerinde özel mülkiyet iddiasında bulunulacak bir yer yok. Yahudi varlığı ile samimi ilişkileri güçlendirmek için onlara faydalanma hakkı veren anlaşmanın eklerinde geçenlerin hiçbir hükmü yoktur. Ümmetin sabiteleri, insanların duyguları ve onurları bu eklerin reddedilmesini gerektirir.
Anlaşma maddelerindeki belirsizlik ve rejimin, Yahudiler ile anlaşma arzusu, aşağılayıcı ödünlerin verilmesine neden oldu. Maddeler ve eklerin formülasyonu Yahudilerin yararınadır. Kaldı ki anlaşma, yenileme ve uzatma arzusunda olunmadığı bildirildikten sonra bu arazilerden vazgeçilmesi konusunda görüşmeler yapılmasını ön görüyor. Görüşmelerden bir şey çıkmazsa taraflar tahkime gidebilecekler. Kabul görmediği takdirde uluslararası hukuka başvurulabilecek. Bu sırada El Bakura ve El Gamr arazilerinin statüsü şuan ki haliyle devam edecek. Aldatma ve anlaşmaları bozma Yahudilerin huyudur. Yahudiler sözleşmeleri yerine getirmezler, onlarla yapılacak herhangi bir barış anlaşması, ümmete, dinine ve onuruna ihanettir. Taba bölgesi davası yedi yıldır uluslararası mahkemelerde bekletiliyor.
Yahudilerle ile anlaşmalar labirentine girilmesi, uluslararası hukuka gidilmesi, anlaşmazlığın çözümü için sözde uluslararası topluma başvurulması, Yahudiler ile savaş ve çatışmadan uzak durmak için Ürdün rejiminin başvurduğu bir tuzaktır. Oysa Ürdün halkı, topraklarının, Kudüs ve Filistin’in savaşla geri alınmasını yeğliyor. Savaştan kaçan Ürdün rejimi, ekonomik ve askeri zafiyeti bir gerekçe olarak ileri sürüyor. Yahudi varlığını tanıması ve uluslararası gözetim altında Vadi Araba anlaşmasını imzalaması sınır güvenliği için bir zaferdir. Böylece devam eden Yahudi saldırıları karşısında yapılan sınır çatışmasının referans kabul ettiği uluslararası hukuka uygun olduğunu öne sürebilecek. Kuran’da ise Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ “Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın.”[Bakara 191] Vadi Araba anlaşmasından bu yana Ürdün halkı, yoksulluk, işsizlik ve borç batağında yüzüyor. Yahudilerin, Kudüs, Ürdün ve Filistin halkına yönelik saldırıları kesintisiz devam ediyor. Yanı sıra ekonomik bölgelerimizi kullanıyor, Ürdün pahasına ekonomik canlılığı için sınır kapılarımız açık tutuluyor.
Ey insanlar! Ey Ürdün halkı! Yahudi varlığı, yapay ve metamorfoz bir varlıktır. Sömürgeci kafir İngiltere ve daha sonra Amerika ve bölgedeki ajanları ona yaşam desteği sağlamamış olsaydı, bugüne kadar hayatta kalamazdı. Etrafı Hilafet Devletinden koparılmış güçsüz kuvvetsiz bölgelerle çevrili olup, bu bölgeler devlet dinamiklerden yoksun birer devletçiklere dönüştürüldü. Bu devletçikler, Yahudi varlığını korumak için vardırlar. Hayatta kalmasını ve devam etmesini sağlamak için askeri güçlerini ve ekonomik olanaklarını Oslo, Camp David ve Vadi Araba gibi komplocu ve aşağılayıcı anlaşmalar ile Yahudi varlığının emrine amade kılmışlardır. Topraklarımızı işgalciden geri almak için ülkenin askeri olanakları seferber edilmesi gerekirken Yahudi varlığı ile anlaşmalar yaptılar. Yahudi varlığı için pratik ve şeri tek çözüm, kökünden kazınmaktır.
Ey Müslümanlar! Bu ümmetin halkları Yahudi düşmanıdır. Varlığını ve onunla yapılan anlaşmaları tanımaz. Ümmetin Yahudilere olan öfkesi ve kızgınlığını sağır bile bilir. Ümmet, hiçbir anlaşma ve ahdine vefa göstermeyen, zimmet gözetmeyen bu düşmanla ilişkiye girilmesini istemiyor. Ona karşı takınılacak tavır fiili harptir. Başkası fayda etmez. Bunu da bu ümmetin Hilafet için çalışanlara nusret vermesi ile yakında kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti yapabilir. Hilafet, yeniden ümmetin birliğini sağlayacak, evlatlarını ve zenginliklerini koruyacak, Akdeniz’deki petrol ve gaz sahalarını Yahudi varlığından kurtarmak için orduları harekete geçirecek, Kudüs ve tüm Filistin şehirlerini geri alacaktır. İşte bu an gelene kadar ümmeti Yahudi varlığına ipotek eden Vadi Araba anlaşması iptal edilmeli, ona bağımlılıktan kurtulunmalıdır. Çünkü bu anlaşma daha çok Yahudi varlığının yararınadır.
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: http://www.hizb-jordan.org/ |
E-Mail: info@hizb-jordan.org |