حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Ürdün Vilâyeti
Medya Bürosu
No: RD-BA-2025-MB-TR-02 |
H. 30 Raceb 1446 M. Perşembe, 30 Ocak 2025 |
Trump ve Yahudi Varlığının Hedeflediği Tehcir Planı, Onlara Düşman Olarak Muamele Edip Ciddi Adımlar Atılmasını Gerektirir
Ürdün rejimi ve onun bazı adamları, Yahudilerin Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş boyunca ve sonrasında, Gazze halkına askeri destek verilmemesi gerektiğini savundular. Hatta, Yahudi varlığıyla yapılan o utanç dolu anlaşmayı iptal etmeye bile yanaşmadılar. Sözde siyasi bilgelik ve kurnazlık adına, bunu tehlikeli bir macera ve Ürdün’ün güvenliğine zarar verecek bir adım olarak gördüler. Oysa bu sözde bilgelik, yalnızca ihaneti gizleyen bir maskeydi. Kral, babasının izlediği yolu takip ederek İngiltere’nin kendisine verdiği talimatlar doğrultusunda Amerika’nın bölgedeki hâkimiyetine boyun eğdi. 2021 yılında İngiltere’nin tavsiyesiyle Amerika ile yapılan ortak savunma anlaşması, ülkenin egemenliğini ortadan kaldıran bir adımdı. Bu anlaşma sayesinde, ülke genelinde Amerikan üsleri ve özel askeri noktalar kuruldu. Yıllardır “teröre karşı savaş” bahanesiyle yürütülen Eager Lion tatbikatları, bu teslimiyetin acı bir göstergesi oldu. Kral, mecliste yaptığı konuşmada, Ürdün’ün “dost” Amerika ile ilişkilerini ve uyumunu zımnen haklı göstermeye çalıştı: “Biz, köklü bir kimliğe sahip bir devletiz; geleceğimizi tehlikeye atmayız ve Haşimi mirasımızı koruruz” Burada “tehlikeye atmak” olarak bahsettiği şey, Haşimi ailesinin iktidarını zayıflatabileceğini düşündüğü politikalardır.
Ürdün rejimi, Yahudi varlığıyla olan köklü ilişkilerinin, özellikle Gazze’ye karşı sürdürülen yıkım savaşında onlara verdiği desteğin ve Amerika’daki önemli karar mekanizmalarıyla (Kongre, Pentagon, Ulusal Güvenlik Konseyi ve dev şirketlerle) geliştirdiği bağların, milyarlarca dolarlık yatırım ayrıcalıkları tanımasının, Yahudi varlığının doymak bilmeyen hırsları ve Trump’ın bu hırsları desteklemesi karşısında kendisini değişim ve devrilme tehlikesinden koruyacağını sandı. Trump ise, Orta Doğu’da Amerikan politikalarını hayata geçirmek ve çıkarlarını güvence altına almak için, kabadayılık kokan tehditkâr açıklamalar yapıyor.
ABD Başkanı, Ürdün’e yönelik yıllık yardımları durdurma ve USAID’in desteklediği projeleri hemen sonlandırma talimatını verdi. Daha önce ABD Büyükelçisi Yael Lambert’i geri çağırmış ve Kral ile yaptığı telefon görüşmesinde Gazze halkının bir kısmının Ürdün’e göç ettirilmesini istemişti. Böylece ilk başkanlık döneminde başlattığı Yüzyıl Anlaşması planına geri dönmüş oldu. Ancak burada hedeflenen sadece Gazze değil; Yahudi varlığının Batı Şeria’yı ilhak etme çabası ve bu süreçte devam eden zorunlu göç politikasıdır. Filistin meselesinin tasfiye edilmesi planı, halkın tepkisine ve rejimin açık veya gizli verdiği tavizlere bağlı olarak bazen yatıştırılıp bazen de tırmandırılarak sürdürülmektedir. Bu süreç, Amerika’nın baskılarının şiddetine veya gevşemesine ve rejimin buna karşı verdiği tepkilere göre şekillenmektedir.
Ürdün rejimi ve onun çevresindeki yazarlar, partiler ve milletvekilleri, Filistinlilerin Ürdün’e göç ettirilmesine karşı olduklarını her fırsatta yüksek sesle dile getiriyorlar. Bu göçün, Filistin’in kendi devletini kurma mücadelesine zarar vereceğini ve Ürdün’ü “alternatif bir vatan” haline getirerek ülkenin çıkarlarını tehdit edeceğini savunuyorlar ve bunu, savaş sebebi sayılabilecek bir “kırmızı çizgi” olarak kabul ediyorlar. Ancak bu direniş ve reddedişin, Ürdün ve Filistin üzerindeki tehditleri ortadan kaldırmaya yetmeyeceği ortada. Çünkü bu duruş, rejimin samimiyetini varsaysak bile, zayıf ve hatalı iki temel üzerine kuruludur:
Birincisi: Ürdün rejimi hâlâ, gerçekte ölmüş olan ve şeran kabul edilmeyen iki devletli çözüm temelinde hareket ediyor. Ancak bu çözüm, Yahudi varlığının tüm kesimleri tarafından reddediliyor. Amerikan başkanları ise Filistin devleti meselesini sürekli olarak oyalamaca ve aldatma aracı olarak kullanmışlardır. Trump, Yahudi varlığına olan desteğini açıkça ifade ederek onların küçük bir alana sahip olduğunu ve genişlemeye ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bu nedenle Batı Şeria’yı, Yehuda ve Samarya olarak adlandırdıkları bölgeleri, Yahudi varlığına katmak istemektedirler. Ayrıca, Yahudi liderlerden Smotrich’in de belirttiği gibi Ürdün’ün diğer bölgeleri üzerinde de emelleri bulunmaktadır.
İkincisi: Ürdün rejimi ve onunla aynı çizgideki çevrelerin, Filistinlilerin Ürdün’e göç ettirilmesine karşı olduklarını iddia etmeleri, Yahudi-Amerikan planına karşı ciddi bir duruş sergiledikleri anlamına gelmez. Zira Ürdün’ün Yahudi varlığı ile yaptığı utanç verici Vadi Araba Anlaşması hâlâ yürürlüktedir. Rejimin, Gazze halkına askeri yardımda bulunmaması ve onların en çok ihtiyaç duyduğu anda yanlarında yer almaması, ülkedeki Amerikan üsleri ve ABD ile ortak savunma anlaşması, Ürdün’ün ekonomik açığını kapatmak için Amerikan yardımlarına olan bağımlılığıyla birleştiğinde, bu tutumlar Yahudi varlığının kibri ve Trump’ın küstahlığına karşı onurlu ve cesur bir adım atılacağına dair herhangi bir umut vermemektedir.
Diplomasiye ve uluslararası sistemin yasal mekanizmalarına başvurmak, boş ve etkisiz girişimlerden başka bir şey değildir. Bunlar, uzatılan eli geri çevirmeyen ama hakkı da teslim etmeyen sonuçsuz yöntemlerdir. Rejimin, Yahudi ve Amerikan saldırıları yoğunlaştığında dışişleri bakanının ağzından şikâyet ve sızlanma dışında bir tepki gösterememesi de bu iflasın açık kanıtıdır. Bu çabalar ne bir hakkı geri alır ne de bir tehlikeyi bertaraf eder; aksine, utanç verici bir teslimiyetin ve boyun eğmenin göstergesidir. Arap dünyasının dayanışma söylemleri ve tehcire karşı gösterdikleri sözde ortak çabalar ise, halkı avutmak için dile getirilen boş sözlerden öteye geçemez. Arap rejimlerinin tamamı, Batı’ya olan bağımlılıkta aynı çizgidedir ve aralarında hayırlı bir konuda iş birliği yapmaları mümkün değildir. Çünkü bağlı oldukları Batılı güçler farklıdır. Bunun en açık kanıtı, Bin Selman’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne Müslümanların parasından 600 milyar dolarlık yatırım taahhüdünde bulunarak gösterdiği itaatkârlıktır.
Biz Hizb-ut Tahrir olarak, halkına asla yalan söylemeyen bir lider olarak yolumuza devam edeceğiz. Bize karşı çıkanlar bize zarar veremez. Biz, Allah’ı, Peygamberi, Müslümanları, Ürdün halkını ve topraklarına bağlılıkta eşsiz bir örnek sergileyen, yıkılan evlerine rağmen vatanlarını terk etmeyen Filistin halkını memnun edecek, gerçekçi, uygulanabilir ve şer’î çözümü ortaya koyuyoruz. Bu çözüm, bugün mümkün olan ve ümmet için en az maliyetli seçenektir. Bu çözüm geciktikçe, ümmetin ödeyeceği bedel daha da ağır olacaktır. Yahudi varlığına karşı savaş ilan edilmesi ve bu mücadelenin gerektirdiği somut adımların cesaretle atılması artık kaçınılmazdır. Vadi Araba Anlaşması ve Yahudi varlığıyla yapılan tüm anlaşmaların iptali, bu mücadelenin temel şartıdır. Ordumuz, savaşa tam hazırlıklı ve kararlı bir şekilde beklemektedir. Halkın da bu adımı büyük bir coşkuyla destekleyeceğine dair güvenimiz tamdır.
Ciddi ve etkili bir çözüm, Amerika ile askeri, ekonomik, güvenlik ve siyasi alanlarda mevcut olan tüm ilişkilerin kesilmesini gerektirir. Ayrıca, ortak savunma anlaşmasının iptali ve ülkedeki ABD üslerinin kapatılması da bu çözümün vazgeçilmez adımlarıdır. Amerika, Yahudi varlığını destekleyen ve bu topraklara göz diken bir düşmandır. Çıkarları, İslam ümmetinin çıkarlarıyla doğrudan çatışmaktadır. Bu nedenle rejimin, ülkesinde egemenlik iddia edip Amerika’yı dost olarak tanımlaması kabul edilemez. Çünkü Amerika, yardımlarla şantaj yaparak rejimi tehdit etmekte, alternatif vatan ve tehcir planlarıyla baskı kurmaktadır. Eğer Trump’ın emirlerine karşı çıkmak rejim için bir macera olarak değerlendiriliyorsa, o zaman bunun, rejimi ümmetin hedefi haline getireceğini bilmelidir. Oysa ümmet artık, Yahudi varlığının ortadan kaldırılması, kâfir ve sömürgeci güçlerin bu topraklardan kovulması ve yalnızca Allah’a sadık bir İslam Devletinde birlik ve bütünlük oluşturulması gerektiği konusunda tam bir hazırlık ve inanca sahiptir. Allah, Amerika’dan da büyüktür. Allah, Yahudi varlığından da büyüktür.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez.” [Maide 51]
حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Ürdün Vilâyeti Medya Bürosu |
Adres Bilgileri ve Web Sitesi Telefon: http://www.hizb-jordan.org/ |
E-Mail: info@hizb-jordan.org |