بسم الله الرحمن الرحيم
İmam Celâlettin Cinayeti Ardından Müslüman Topluluğuna Tavsiyeler
İmam Celâlettin’in trajik cinayeti [Allah rahmet etsin] topluluğumuz için eşsiz bir olaydır. Allah onun günahlarını affetsin ve cennetine koysun. Müslüman topluluklar, tamamen ailenin arkasındadır. Sadece ölümü değil, ölümü sonrasında siyasallaşan duruşmaların da tehlikeleri var.
Bundan dolayı biz, Müslüman topluluğa ne düşündüğümüzü aktarmak ve samimi tavsiyelerde bulunmak istiyoruz.
Mezhepçilik hastalığı: On dört yüzyıl boyunca selefiler, sofiler ya da ismi cismi ne olursa, tüm mezhepsel akımlar, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe ve diğer kati konulara iman etmişlerdir.
Bu zaman zarfında Müslümanlar, zanni konularda ve fıkıhta farklı görüş ve fikirlere sahip olmuşlardır. Bir Müslüman, başka bir Müslümandan şeri dışı bir görüş ve eyleme tanık olduğunda ve bunun İslami görüşlerden olmadığının farkına vardığında, şiddete başvurmak ya da öldürmekten ziyade ona tavsiyede bulunur ve bu konuda onunla tartışırdı. Öldürmek zaten İslam’a göre haramdır. Çünkü Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
سباب المسلم فسوق, وقتاله كفر “Müslümana sövmek fasıklık, öldürmekse küfürdür.”[Müslim]
Hatta âlimlerce küfür olarak görülen görüşlerde bile hemen tekfir edilmezdi. Kendisinden küfür sözleri ya da eylemleri sadır olanlara nasihatte bulunulur ya da bunun yanlış olduğunu göstermek için tartışılırdı. Küfürde diretildiği takdirde bile Müslüman bireyler yasaları uygulayamazlar. Yasaları uygulamak, şeri mahkemede yargılanmayı gerektirir. Bireyler Müslümanlara ait gayri meşru Halifeden ziyade meşru bir Halife liderliğinde yargılanmalıdır. Bu bölünmelerin bu derecede büyümesinin tek nedeni, yüzyılı aşkın süredir İslami yönetimin yokluğudur.
“Aşırıcılık” İslam’ı saldırmanın yeni bir silahıdır. Burada karşımıza başka bir sorun daha çıkıyor: saldırı sorun. Şu an birbirimize saldırıyoruz. Politikacılar ve medya, bu gibi durumlarda “aşırıcılık” kavramını kullanıyor. Ve bu cinayetin ardından bazı Müslümanlar, ölümün intikamın alırcasına birbirlerini saldırdılar, yaftaladılar. Bazı sofi kardeşlerimiz, bireysel eylemlerinden ötürü bazı selefi kardeşlerimize saldırarak onları aşırıcılık ile yaftaladılar.
Ancak bu cinayet duruşması sırasında görüldü ki, aşırıcılık yaftası sadece Müslüman birinin ölümüne neden sapkın fikirlere özgü değil. Aksine namazda parmak kaldıranlar da aşırıcılıkla yaftalandı. Oysa parmak kaldırmak Allah’ın birliğine delalettir. Peygamberin bayrağına benzer siyah beyaz bayrak önünde resim çektirenler de aşırıcılıkla yaftalandı. Hâlbuki bu bayraklar, IŞİD’in kullandığı bayraklar gibi değildir. Giderek bu aşırıcılık yaftası, selefi ya da diğer mezhep mensubu Müslümanlar için de kullanılır hale geldi. “Aşırıcılık” sözcüğü, gayri resmi İslami semboller ve ifadeleri öcü göstermek için de kullanılıyor. Böylece dindar Müslümanlar, dini düşüncelerini ifade ederken korksunlar ya da camilere giren İngiliz askerlerine hoş geldiniz demek gibi aşırı olmadıklarını gösteren davranışlar sergilesinler.
İslam düşmanları, “ne kadar çok dindar olursan, o kadar çok potansiyel tehdit olursun” yaygarasını yaydılar. Dolayısıyla insanların terörist olmadan önce radikal olduklarını iddia ettiler. Bu yüzden onlara göre öngörülen çözüm ise Müslümanların daha az Müslüman olmasıdır.
Ancak bunun hiçbir kanıtı yok. John Horgan gibi uzmanlar, “Radikalizm teröre yol açar algısı, günümüz terörizm araştırmalarının bir efsanesidir... [Birincisi] radikal inanca sahip insanların kahir ekseriyeti, şiddete bulamış değil. İkincisi, teröre bulaşan insanlar mutlaka radikal inanca sahiptir algısı yanlıştır. Yanlışlığını gösteren kanıtlar çığ gibi büyüyor.” dediler.
Yüzyıllardır İngiltere ve Fransa gibi sömürgeci güçler, Müslümanları bölmek ve yönetmek için bölünmeler yarattılar ya da bu bölünmeleri istismar ettiler. Son yıllarda da ABD, Irak, Suriye ve Yemen’de fitne savaşlarını körüklemek için Şii-Sünni farklılıklarını istismar etmiştir. Siyasallaşan mezhepçilik anlatısı, dünyadaki Müslüman toplulukların “La ilahe İllallah”kelimeyi tevhidi altında birlik olmak yerine daha da parçalanmaları demektir.
Ey değerli Müslümanlar! Şeytanın tuzağına düşmemeliyiz ve mezhepsel ayrımcılıktan kaçınmalıyız. “Aşırıcılık” ve “radikalleşme” yaftalarını kullanmaktan özenle imtina etmeliyiz. Dikkat edin, bu kavramlar, sadece haksız yere kan dökenler için değil tüm dindar Müslümanlar için kullanılıyor. Celâlettin’in ölümü bu topluluk için büyük bir acı ve kayıptır. Nerede olursa olsun Müslümana zarar vermek kabul edilemez. Dolayısıyla bu olayın topluluğumuzdaki çatlakları derinleştirmesine izin vermemeliyiz. Ya da topluluğumuzda fikirsel bölünmeleri körüklemek isteyen medya yutturmacasının oyununa gelmemeliyiz.
وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمِيعًا وَلَا تَفَرَّقُوا وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ إِذْ كُنْتُمْ أَعْدَاءً فَأَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْوَانًا وَكُنْتُمْ عَلَىٰ شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَأَنْقَذَكُمْ مِنْهَا كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.”[Ali İmran 103]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir
Britanya
H. 28 Zilhicce 1438
M. Cuma, 30 Eylül 2016